Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />
aynı zamanda karşımda da görüyorum. Alevi olmamdan, beyaz<br />
olmamdan... Kendi kazandığım ya da bana yüklenmiş olan iktidarlar<br />
var. Bu iktidarları da karşımda görüyorum. Foucault bana<br />
her zaman keder duygusunu yaşattı çünkü her yerde iktidar var,<br />
evet direniş de her yerde ama direnişi kurduğum bütün araçların<br />
hepsi lafımdan tut, hareketime ve kullandığım alana kadar yine<br />
iktidar üretiyor. Bundan dolayı ben iktidarı karşıma almaya karar<br />
verdim.<br />
Le Guin’nin romanında, Anarres ve Urras olmak üzere iki<br />
gezegen vardır. Anarres, Urras’dan ayrılan anarşistlerin kurduğu<br />
yeni dünyadır. Yaşam koşulları korkunçtur aslında ama ne ceza<br />
vardır, ne hukuk, ne mülkiyet… Romanda Anarres’te büyümüş<br />
olan ama Urras’a gitmeye karar veren fizikçi Shevek’in hikayesi<br />
anlatılır. Anarres’te mülkiyet olmasa da, ceza olmasa da, kadınlar<br />
metalaştırılmasa da bunların gerçekleştiği Urras diye bir dünya<br />
olduğu müddetçe ayrı bir dünyanın mümkün olmadığını görüyoruz.<br />
Dolayısıyla bir tarafta kapitalist, ataerkil vs. bir dünya devam<br />
ederken komünlerde insanların yaşadıklarının bir çeşit illüzyon<br />
olduğunu düşünüyorum.<br />
Göksun: Çünkü hep Urras var.<br />
Elif: Evet, oradan kaçarak başka bir dünya kurmak mümkün olmuyor…<br />
Güneş: Soruyu böyle mi sormak gerekiyor gerçekten. Oradan<br />
kaçmak yerine o varken, kendi deneyimimizi onun karşıtı olarak<br />
yürütemez miyiz? İkilikleri kendi içimizde neden aşmayalım?<br />
Buradaki çelişkinin illa negatif mi olması gerekir?<br />
Elif: Benim de tam olarak söylemeye çalıştığım kısım bu. Göksun’un<br />
söylediği gibi, komünlerin devamlı hüsranla sonuçlanması<br />
da kendi içerisinde belli bir romantizm getiriyor. Çünkü “Kendi<br />
alanlarımızı yarattık ve hüsranla sonuçlandı,” diye düşünüyoruz.<br />
Aslında bir noktada da kendi alanlarımızı terk ederek kendi alanlarımızı<br />
yarattık. Yani ben bu alanda bulunarak kendi içimdeki<br />
iktidarı nasıl ürettiğimin ve bana yöneltilen tüm iktidarların farkındayım.<br />
Tabii ki bu farkındalık olduğu sürece ben iktidarı karşıma<br />
alıyorum. Fiziksel değil ama duruşum açısından, benim karşımdadır<br />
o. Ve ben eylemimi buna rağmen şiddet örneğinde de söylediğim<br />
gibi yapıyorum. Şiddeti kullandığımın, egemenin aracını<br />
kullandığımın farkındayım ama buna nihayetinde karşı olan<br />
birisi olarak bunu her an elimden bırakabilirim. Evet, ben aracı<br />
farkında olarak kullanıyorum.<br />
Güneş: Ama o aracı her an elinden bırakamıyorsun, RAF örneğinde<br />
olduğu gibi, şiddet seni o kadar ele geçiriyor ki şiddetin dı-<br />
şında hareket edemiyorsun.<br />
Göksun: Ama şöyle bir şey söylemek istiyorum. Ulrike Meinhof<br />
şöyle bir şey söylüyor: “Artık legal alanda var olmak imkânsızdır,<br />
tek özgürlük alanı illegalitedir,” diyor. Dolayısıyla şiddet orada<br />
doğru bir araç mıdır değil midir tartışmasından öte, özgürlük alanıyla<br />
ilgili bir mücadele yürütüldüğünü görmek lazım.<br />
Güneş: Ama o onun tarifi.<br />
Göksun: Elbette onun tarifi, egemenlerin değil kendi tanımlarımızı<br />
kullanmamız gerekiyor. Ama ben de biraz kaba bir şey söyleyeceğim,<br />
Arendt’i ben de biraz burjuva buluyorum. Birikim’in<br />
“Olayımız Türklük!” sayısında, Işık Ergüden’in silahlı mücadeleden<br />
bahseden 10 bir yazısı vardır. Bu yazıda bütün o “Şiddet de<br />
ne kadar kötüdür,” liberal dilinin dışında çok başka bir deneyim<br />
anlatıyor. Şiddeti yüceltmiyor, o dönemi romantize etmiyor ama<br />
bütün değersizleştirme teknolojilerine karşı Ursula’nın da hikâye<br />
diline benzeyen bir dille deneyimini anlatıyor. Ama Birikim’in bu<br />
konuları içeren “Silahla Mücadele” sayısındaki 11 yazıların hiçbirinde<br />
böyle bir şey tartışılmıyor.<br />
Yine araç/amaç konusuna dönecek olursak, devlet terörünün<br />
karşı-şiddet uygulayanları yakalamak için daha da arttığı<br />
doğru olabilir. Diğer sol gruplardan anarşistlere de şöyle bir eleştiri<br />
geliyor: “Sizin yüzünüzden baskılar arttı.” Şimdi de “Aslında<br />
Kürt hareketi yüzünden Türk devleti bu kadar tepkisel ve faşistçe<br />
davranıyor,” diyenler var. Özgürleşmeye çalışan insanları hemen<br />
bir suçlama çabası var. “Sen uslu olsaydın bunlar başımıza gelmeyecekti.”<br />
Ulrike Meinhoff’un bu tür yaklaşımlara karşılık şöyle bir<br />
lafı vardır: “Faşizme karşı savaşanlar, faşizmden sorumlu değildir.”<br />
Güneş: Ama hep Meinhoff’tan örnek veriyorsun! O kadar çok<br />
eleştiriliyor ki RAF ve Meinhoff.<br />
Göksun: Ama kim eleştiriyor…<br />
Güneş: Tarif ettiğin mücadele biçimi, şiddet spiraline dönüşen ve<br />
benim kendimi tümüyle ayrı gördüğüm bir yöntem. Ayrıca tartışmak<br />
gerekiyor belki ama bütün bu anarşizm tartışmasını şiddet<br />
ekseninde tartışmayalım çünkü ben anarşizmi sadece şiddet üzerinden<br />
kurgulamıyorum.<br />
Göksun: Elbette sadece şiddet üzerinden konuşmayalım ama her<br />
zaman konuşturulmayan taraftan da konuşmak lazım. Şunu da<br />
söyleyeyim: Meinhoff eşittir şiddet değil. RAF’ın şöyle bir lafı da<br />
vardır: “Herkes havadan sudan şeylerden konuşuyor, biz değil.<br />
10 Ergüden, Işık, (<strong>2012</strong>), ”1970’li Yıllar Türkiye’sinden tBir Silahlı Propaganda Deneyimi”,<br />
Birikim Dergisi, sayı: 274, Şubat, s:81-91<br />
11 Birikim Dergisi, (2011), “Silah/la Mücadele”, sayı: 271, Kasım, İstanbul<br />
144 145