Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />
Üretim işçilerin yönetimi altında %80 oranında devam ediyor.<br />
Anarşizmin üretim ilişkisiyle kurduğu radikal bir fark var. Tabii<br />
bu çok tartışmaya açık bir konu. Ben kendi adıma buraya fazla<br />
girmek istemiyorum ama bunu komün geleneğiyle birleştirmek<br />
istiyorum. Komün geleneğinin kendisi bu teknokrat bakışın dışında<br />
yaşamın tekrar örgütlenebileceğini söylüyor. Meksika’da da<br />
köylüler “Biz toprağımıza sahip çıkıyoruz, emperyalist baskıdan<br />
ayrı bir şekilde kendi üretimimizi kendimiz yapıyoruz,” diyerek<br />
anarşist komünler kuruyorlar ve kapitalist pazara da girmiyorlar.<br />
Aslında bu noktada arka arkaya çok fazla teorik sorunsal çıkıyor.<br />
Biz üretimden bağımsız komün kuruyoruz, üretim ilişkilerinin<br />
merkezi sistemine karşı çıkıyoruz, onu özerkleştiriyoruz diyebiliriz<br />
ama bu komün geleneklerinin her zaman pazarla bir entegrasyonu<br />
olduğu için hiçbir zaman gerçek alternatifler üretemediklerini<br />
görüyoruz. Süreklilik konusunda da sorunları var. Kaldı ki yaşanmış<br />
ve bitmiş komün geleneklerinin en büyük sorunları; politik<br />
iktidarla çatışması bittiğinde, izole olup, kendi içine dönmesi<br />
ve kendi içlerinde bu iktidarları yeniden üretmeleri. Ortadoğu’da<br />
bu gelenekler var mı pek bilmiyorum ama Batı’daki geleneklerin<br />
hepsinin sonu hüsranla bitiyor. Hatta 70’li yıllardan başlayan, yirmi-otuz<br />
yıl süren gelenekler var, ilginç deneyimler, buralarda ne<br />
tür hayat deneyimleri olduğunu çalışmak lazım.<br />
Bir de bunun <strong>feminizm</strong>le bağlantısını tekrar kurmak istiyorum.<br />
68 ne kadar feminist hareketi doğurdu? Ben açıkçası Gülnur<br />
Savran’ın tezini hiç desteklemiyorum. Tabii ki de birebir böyle<br />
bir özdeşlik ve süreklilikten bahsedemeyiz ama 68’de kadınlar<br />
da bir cinsel devrim yaşadı. Oradaki temel paradigma yaratılmış<br />
çekirdek aile ahlakına ve Hıristiyanlığın modern şekilde insanların<br />
üzerinde kurduğu baskıya karşı çıkmaktı. 68’den çıkan <strong>feminizm</strong>in<br />
temel sorununun Marksizm’le bir hesaplaşma olduğunu<br />
düşünüyorum; kadın emeğinin ikincileştirilmesini, özel alanın<br />
politik olmasını ve erkek egemen şiddetin yeniden üretilmesini<br />
sorunsallaştırıyorlardı.<br />
Esen: Feminizm, 68’i karşısına alan bir harekettir demiyor zaten,<br />
aslında senin de bahsettiğin “özgür” sevişmelerin sonucunda doğan<br />
çocukları kadınların doğurmasından ve bakmasından bahsediyor.<br />
Göksun: Ben de biraz sosyalistlerden yakınacağım. (Gülüşmeler)<br />
19. yüzyılda Louis Michel ve Emma Goldman’ın başını çektiği<br />
anarşist kadın hareketi sanki yokmuş gibi tarihi sosyalist gelenekte<br />
feminist sorgulamalar başladığı zamandan başlatıyor olmalarına<br />
bozuluyoruz. Özel alanın politikası ancak sosyalist kadınlar<br />
“Kişisel olan politiktir!” dediğinde tarihin sayfalarına geçiyorsa<br />
bu problemlidir. Biraz önce okudum, “Değişmesi gereken ilk şey<br />
cinsler arasındaki ilişkidir,” deniyor olması görülmüyor ama “Özel<br />
olan politiktir,” denildiğinde bu feminist hareketin başlangıcı olarak<br />
kabul ediliyor. Peki, biz Paris komünündeki Louise Michel’i<br />
ne yaptık? İki düşünce arasındaki bir rekabet değil bu ama böylesi<br />
bir körlük ve dışlama bu deneyimlerden faydalanmamızın önünü<br />
kesiyor.<br />
19. yüzyılda Emma Goldman tam sekiz kere, kürtaj yanlısı<br />
toplantı yaptığı için tutuklandı. Sonra gidiyor, Lenin’i azarlıyor,<br />
yetmiş iki yaşındaki Kropotkin’in karşısına dikiliyor, ki Kropotkin<br />
o dönem anarşist düşüncenin piri gibi. Emma Goldman, cinsler<br />
arası özgür aşktan, kadınların üzerindeki cinsel ve sosyal baskılardan<br />
söz ediyor. Kropotkin ise genel bir eşitlikten söz etse bile, özel<br />
olarak bu konudan bahsetmiyor, kadın meselesine sadece tahakkümün<br />
kabul edilemeyeceği şeklinde giriyor. Emma Goldman,<br />
cinsellik konusu üzerine gidiyor. Kropotkine’de “Tamam, yetmiş<br />
iki yaşında senin için cinsellik mesele değil ama ben gencim, ne<br />
yapacağız?” diyor. Kropotkin “Haklısın,” diyor, fakat daha da fazla<br />
bir şey söylemiyor. Sanırım bu konunun muhatapları tarafından<br />
tartışılmasını uygun buldu. (Gülüyor)<br />
Komün meselesine gelince evet, doğru, komünlerin çoğu<br />
hüsranla bitti. Ve unutmayalım ki, komünler de “Devrim, hemen<br />
şimdi!”, “O hayatı hemen yaşayabiliriz,” düşüncesi içinde, demin<br />
de bahsettiğim egemenlik ve pozitif iktidar ilişkilerinin arasında<br />
kuruldu. Hüsrana uğramalarının sebebi komünlerin çok asimetrik<br />
güç ilişkilerinin içinde yaşanmaya çalışılan alanlar olmasından<br />
kaynaklandı. Belki de her komünün yapısal iktidarlar üretmemesi<br />
için yirmi sene içinde dağılması gerekiyor. Kabul ediyorum, her<br />
ilişkide pozitif iktidar vardır ama bunları sürekli sorgulayarak<br />
daha dinamik ilişkiler yaratılabilirdi. Fakat komünlerin dağılmasının<br />
sebebi her zaman kendi iç dinamiklerinden de kaynaklanmadı.<br />
Örneğin Paris komünü neden sürmedi? Çünkü dokuz hafta<br />
sonra hükümet güçleri komünü dağıttı, ordu komüncülere saldırdı,<br />
onları öldürdü. Bunu, suçu sadece egemenlere yüklemek için<br />
söylemiyorum ama sadece “Komüncüler şunu yanlış yaptı, bunu<br />
yanlış yaptı,” gibi de düşünülemeyeceğini savunuyorum. Her zaman<br />
çuvaldızı kendimize batıralım, ama “Biz yanlış yaptık ya,”<br />
gibi devamlı bir suçluluk duygusuna da gömülmeyelim isterim.<br />
Üzgün olmaktansa öfkeli olup, oraya buraya çarpa çarpa yeni deneyimler<br />
yaratabiliriz.<br />
Elif: Vakti zamanında girdiğim ilk siyasi örgütte bana ilk söylenen<br />
şey “Siz anarşistler her yerde iktidar görüyorsunuz,” oldu.<br />
İktidar her yerde hepimizin kurduğu bir cümle ama ben iktidarı<br />
142 143