You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />
ve “Şiddet, şiddeti doğurur,” ezberini de konuşmamız gerekiyor.<br />
Çünkü şiddet şiddeti doğurmuyor, öyle olsa hepimiz Türkiye koşullarında<br />
psikopat olurduk. Fakat hiçbirimiz egemenlerin tarif<br />
ettiği şekilde şiddet uygulayıcı olmadığımıza göre bunlar ezilenleri<br />
pasifize etmek için tekrarlanan ezberler. “Her türlü şiddete karşıyım,”<br />
pasifizmini savunmak, aslında tarafsızmış gibi davranıp<br />
ama tam da egemenlerin yanında konumlanarak ezilenleri pasifleştiren,<br />
onların öfkesini bastıran ve uysal vatandaşlar yaratmaya<br />
yarayan bir ezbere hizmet etmektir. Pasifizm iyi bir şeymiş gibi<br />
sunuluyor. “Ah ne güzel, elimizi kirletmeyelim,” gibi bir anlayış<br />
doğuyor, sıkıştıkları anda da “Şiddet kötü bir şeydir, hadi masaya<br />
oturup, barış yapalım,” deniyor.<br />
Göksun: Kesinlikle, çok teşekkür ederim bu yorum için. Şiddet<br />
karşıtlığı daha ziyade orduların, egemenlerin şiddetine karşı olan<br />
antimilitarizm anlayışından kaynaklandı. Böyle bakıldığında ben<br />
de şiddet karşıtıyım. Ama şiddet, egemenin tahakküm kurmak,<br />
itaat ettirmek için kullandığı mekanizmalardır. Bu şiddete karşı<br />
mücadele edenlerin şiddet kullanmasını “karşı-şiddet” olarak<br />
tanımlıyorum. “Gerillaya da kontr-gerillaya da eşit uzaklıktayım,”<br />
demek, ikisi de hegemonik, ikisi de kirli demek, bence sorunludur.<br />
Daha liberal olduğunu düşündüğümüz başka bir anarşist<br />
grup Kürt vicdani retçiler çıktıktan sonra “Bizim için de öldürme,<br />
biz iki tarafa karşı eşit uzaklıktayız, ikisi de kirli,” diyorlardı. Oysa<br />
bu söylem karşı-şiddet uygulayan halkı sadece pasifize etmiyor<br />
aynı zamanda savaşı var eden nedenleri yeniden üretiyor ve otuz<br />
senedir o coğrafyada süren savaşı, sömürgeciliği, korkunç tahakkümü<br />
görünmez kılıyor.<br />
Bence anarşistlerin en karşı oldukları yaklaşım doğallaştırmadır.<br />
“Bu böyledir,” denmesine karşın her zaman onun üzerini<br />
kazıyıp “Hiç de öyle değildir,” dediler. “Doğa şöyle kültür böyledir,”<br />
denmesine karşı çıktılar. İki taraf da kirli dendiği zaman hem<br />
pasifleştiriyorsun hem de mevcut körlükleri devam ettiriyorsun.<br />
Egemen düşünce zaten kendini göstermeyerek, yokmuş ya da<br />
dünyanın en doğal şeyiymiş gibi kendini kurarak, yani görünmez<br />
hale gelerek ilerliyorken bu söylem de bunu kolaylaştırmaktadır.<br />
Dolayısıyla anarşizm bu körlüğü devam ettirmek yerine görünmeyini<br />
görünür kılmalıdır. Özgürleştirici karşı-şiddet hareketleri<br />
ise bizzat egemenleri görünür hale getirir. Bu anlamda da çok<br />
önemli…<br />
Güneş: Şiddet tartışmasını hem toplumsal süreçler hem de teorik<br />
bağlamlarla düşünmek gerekiyor. Bu anlamda iki önemli teorik<br />
tartışma var. Birincisi Hannah Arendt, ikincisi Michel Foucault<br />
merkezli yürütülüyor. Arendt merkezli tartışmaya baktığımızda,<br />
reel sosyalizm yaşandı, iki totaliter rejim geldi. Birincisi, Stalinist<br />
reel sosyalizmi ki ben de totaliter bir sistem olarak görüyorum;<br />
ikincisi de Hitler’in, yani Nazizm’in, faşizmin yaşandığı deneyimidir.<br />
Burada çok fazla felsefeye girmek istemiyorum ama tartışmayı<br />
aydınlatmak için birtakım terimleri açmak gerekiyor. Arendt araç<br />
ve hedef analizi yapıyor. Hedefe ulaşmak için aracın hedefin kendisinden<br />
bağımsızlaşmasının büyük bir yabancılaşma olduğunu<br />
söylüyor. Somutlaştırdığımız zaman bu ne demek? Hedefimiz<br />
sosyalizmi kurmak, iktidar ve egemenliğe karşı çıkmak derken<br />
aracı meşrulaştırıyoruz yani aracın kendisinin her türlü şiddeti<br />
barındırabileceğini savunuyoruz. Hatta Adorno da 68 Hareketi ile<br />
mesafesini, “68 gençliği şiddetle egemenliği kırabileceğini zannediyor,<br />
bu en büyük yanılsaması,” şeklinde açıklar.<br />
Buna karşılık Foucault ne diyor? “İktidar her yerde yani<br />
egemenlik denen bir merkezilik yok,” diyor. Bu çok önemli bir tespit<br />
bence… Biz egemenlere karşı şiddet uygulamakta kendimizi<br />
haklı görüyoruz. Siz de sunumunuzda her ne kadar anarşizmin<br />
böyle bir merkezi egemenliği tarif etmediğini söyleseniz de devlet<br />
egemen diye tekrar ettiniz. Hâlbuki devlet eklemlerden oluşuyor<br />
ve bir parçası olarak egemenliği biz de yeniden üretiyoruz.<br />
Alternatif gruplar da dâhil olmak üzere bütün toplumsal muhalefetler<br />
de egemenliği kendi içinde yeniden üretiyor dolayısıyla<br />
egemenliği bu kadar dışımızda ve karşıtımızda bir durum olarak<br />
algıladığımız zaman iktidarı yekpare görmüş oluyoruz. Kendi adıma<br />
şiddeti bir araç olarak kullanırken, birincisi hedefi ve amacı<br />
bu kadar ayrıştırmak istemiyorum, ikincisi iktidarı bu kadar<br />
kendi dışımda görürsem acaba yeni egemenlik alanları yaratmaya<br />
sürüklenmiyor muyum diye de düşünüyorum.<br />
Anarşist geleneğin de bu konuda çok büyük katkılar sunduğunu<br />
düşünüyorum. Yine belki de Foucault’yu en iyi yorumlayanlar<br />
arasında anarşist gelenek var, örneğin sizin bahsettiğiniz gibi<br />
komün yaşamlar var. Komünlerle ilgili de şunu sormak istiyorum.<br />
60’lı, 70’li yıllarda Avusturya’da, Fransa’da, İtalya’da, Avrupan’nın<br />
farklı yerlerinde komün deneyimleri var. Bunlar toplumsal hareketlerle<br />
daha entegre komünler iken 80 sonrasında toplumsal hareketlerden<br />
uzaklaştıkça içlerine kapanmaya başlamışlar. Hatta<br />
cinsel tacizlerin yaşandığı ve kadınların yeniden ikincilleştirildikleri<br />
komünler var. Bu komünlerde yetişmiş, farklı bir dünya algısı<br />
olan jenarasyonlar var. Bunlar da önemli şeyler tabii.<br />
Bugün anarşist mücadele homojen bir mücadele değil elbette.<br />
Bir yandan komün deneyimleriniz var, diğer taraftan şiddetin<br />
yeniden tartışıldığı bir döneme geliyoruz. Bence 21. yüzyılda<br />
şiddetin paradigması değişti. İktidarın da paradigmaları değişti<br />
136 137