You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />
Yani “anarşist şiddet”in her türlüsünün eril olduğuna katılmıyorum<br />
çünkü ben de kendimi anarko-feminist olarak tanımlıyorum.<br />
Bazı anarşist toplantılarda da şuna şahit oldum: “Hangisi<br />
daha anarşist bir eylem?” gibi bir şeyin yarıştırıldığını gördüm.<br />
“Anarşist eylem” hiyerarşik ve hesaplaşmacı olmamalı diye düşünüyorum.<br />
Şunu örnek veriyim: Ursula’dan bahsettin. Ursula’nın<br />
inanılmaz güzel bir kalemi var, ben kendisine hastayım. Dünyaya<br />
Orman Denir 6 kitabında, insanlar ve insansı yaratıkların olduğu<br />
bir dünyadan bahseder. Bir tarafın diğerine tahakküm uyguladığı,<br />
öldürdüğü bir çatışma ortamı vardır. Zulüm gören taraf ayaklanıyor<br />
ve egemenlerin silahlarıyla onlara karşı savaşmaya başlıyorlar.<br />
İçlerinden bir tanesi egemenlerden insanları öldürdükten sonra<br />
egemenler kendi dünyalarına geri çekilmek zorunda kalıyorlar.<br />
Daha sonra egemenler de dahil olmak üzere herkes savaşı bırakıyor<br />
ama o insanları öldüren insansıya “tanrı” demeye başlıyorlar. Keza<br />
RAF’ın üç kişinin ölümüyle sonuçlanan Der Spiegel Gazetesi’ne<br />
bomba koyma eylemleri var. Bomba ihbarı yapıyorlar ancak gazete<br />
patronları gazeteyi boşaltmıyor. Ulrike Meinhof’un yazdığı çok<br />
önemli bir şey vardı: “Biz bunları sizin için çekiyoruz ve bunları<br />
vicdanımızda hissediyoruz ama sizin parayla gözü dönmüş olan<br />
patronlarınız biz söylememize rağmen binayı boşaltmadılar.”<br />
Göksun: “Anarşizm, <strong>feminizm</strong>le birlikte hareket etti,” derken,<br />
“Hareketin içerisinde ‘sert çocuklar’ yok,” demiyorum. Anarşist<br />
hareket de, düşüncesi ne olursa olsun “Ne kadar radikalsen o kadar<br />
sertsin,” gibi mevcut egemen klişelerden etkileniyor. Gerçekten<br />
böyle tavırlarla karşılaşınca üzülüyoruz ya da “Bu erillikle karşıma<br />
gelme!” diyoruz. O, sert erkek, ben de dişil olduğum için sanki<br />
ona “Canım yapma, sırtını üşütme,” diyeceğimi sanıyor.<br />
Şiddet meselesini bedenin kudreti meselesinden çıkarmalıyız.<br />
“Benim kaslarım da erkek kadar kuvvetlidir,” demiyorum ama<br />
kolumun neden kuvveti olmasın? Bir saksı atmaktan mı acizim?<br />
Bir iğne sokamayacak mıyım? Bu anlamda neden tahakküme karşı<br />
direnmek eril olsun ki? Kadınlar, “Ama beyim lütfen sizi nezakete<br />
davet ediyorum,” demenin dışında neden bir sürü şey yapamasın?<br />
Erkek ve yukarıdan bakan bir “Ortadoğu’daki güç dengeleri,” diyerek<br />
söze başlamanın dışında Ursula’nın yaptığı gibi hikâye diliyle<br />
de bu “önemli” meseleleri konuşabileceğimizi neden düşünmeyelim?<br />
Başka bir dünya mümkünse eğer, kadının zihin ve bedenini,<br />
Yunan logos’unun dışında başka bir sözün mümkün olduğunu<br />
gösteren bir imkan olarak neden düşünmeyelim?<br />
6 Le Guin, Ursula K., (<strong>2012</strong>), Dünya’ya Orman Denir, Metis Yayınları, (çev. Özlem<br />
Dinçkal), İstanbul<br />
Yani şiddet erkek midir, meselesinde kesinlikle Elif’e katılıyorum.<br />
Bir ordunun şiddeti çok erildir, evet. Egemenlerin şiddetine<br />
karşı direnirken eril gerillanın şiddeti bambaşka bir yere<br />
oturuyor. Buradaki şiddet tahakküme karşı bir özgürleşme eylemi<br />
olarak ortaya çıktığı için sadece erkeğe ait olamaz.<br />
İsmigül: Ben de çok benzer düşünüyorum. Şiddet kelimesini ne<br />
zaman şiddet olarak kullanmaya başladık? Öncesinde şiddet<br />
diye bir adlandırma yokken bugün şiddet diye adlandırdığımız<br />
eylemler yok muydu? Vardı, ama egemenlik ilişkisinin artık sistematikleştiği<br />
ve sonrasında da egemenin diğer tarafı cici olmaya,<br />
şiddetsiz olmaya, uslu olmaya çağırdığı noktada bu eylemlerin<br />
adı “şiddet” olmaya başladı. Sonrasında hareketler kendi dillerini<br />
oluşturdular, şimdi eril şiddet diyoruz. “Öfkeli” kelimesinin daha<br />
kabul edilebilir olduğunu düşünmekle birlikte “Şiddet kötüdür!”<br />
diye etiketlemenin bütün etiketlemeler gibi egemenlere yaradığını<br />
düşünüyorum.<br />
Bunu benim can acıtıcı olarak deneyimlediğim yerlerden bir<br />
tanesi içinde olduğum feminist harekettir. Can acıtıcı çünkü devletten,<br />
babadan zaten beklersin ama içinde bulunduğun hareketin<br />
içerisinde de herhangi bir öfke halinin otomatik olarak “Şiddet<br />
erkekliği çağrıştırır,” suçlamasıyla susturulması gerçekten üzücü.<br />
Bir eyleme, söze vs. şiddet dediğimiz zaman bunun otomatik olarak<br />
eril, otomatik olarak kötü, otomatik olarak bizim sahiplenmeyeceğimiz<br />
bir davranış haline gelmesini sorunlu buluyorum.<br />
Göksun: Ulrike Meinhoff “Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih<br />
ederim,” der. Spinoza’cı bir yerden konuşmak gerekirse üzgün olmak<br />
“Depresyondayım ve pasifim,” anlamına gelir. Öfke ise “Beni<br />
durduran bir şey var ama onu devirmeye çalışıyorum,” demektir.<br />
Bu anlamda gerçekten eşitlik, anti-hiyerarşi ya da örgüt içinde “Ay<br />
canım,” demek yerine “Derdin ne senin?” diye ses yükseltmek de<br />
gerekebilir, çünkü bazen canın acıdığında sesini yükseltirsin. Her<br />
öfke eşittir tahakküm biçimi olabilir mi? Tahakküm kurmak başka<br />
bir şeydir. İsmigül’ün dediği gibi bazen hareketler içinde yanlış<br />
anlamalar olur, oradan da kavga çıkar. Duygulanımlar var, dinamik<br />
bir süreç, ayrıca herkesin yaşadığı kötü anıları var, yaralarımız<br />
var çünkü toplumdan geliyoruz ve buraya gelir gelmez bunlar<br />
hemen geçmiyor.<br />
134 135<br />
***<br />
Esen: Peki, tam tersine, şiddet karşıtlığı ya da pasifizm de anarşist<br />
hareketten beslenen bir yaklaşım, bu nasıl oluyor?<br />
Aynur: “Nereden gelirse gelsin şiddete karşıyım,” pasifizmini