Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />
yasal hak olarak tanınmasıydı. İşçi sendikaları, sekiz saat çalışma<br />
ve hafta sonu tatili gibi haklar mücadeleler sonucunda tanındı.<br />
Örneğin sekiz saatlik çalışma hakkı, çok uzun bir direnişin sonucunda<br />
elde edildi. 1 Mayıs 1886 tarihinde Chicago’da Amerikan<br />
İşçi Sendikaları Konfederasyonu 1 Mayıs’ı grev ve 8 saatlik iş<br />
günü uygulamasını fiili olarak hayata geçirme günü ilan etmesinin<br />
ardından, grev ve gösteriler devam etti. 3 Mayıs’ta polisin<br />
işçilere ateş etmesi sonucu 4 işçi öldü, onlarcası da yaralandı.<br />
Bu olayı protesto etmek için 4 Mayıs’ta Haymarket Alanı’nda<br />
miting düzenlendi. Mitingin tam dağılacağı esnada kürsünün<br />
önünde bomba patladı ve patlamanın ardından polis kitleye<br />
ateş açtı, bir sürü insan orada öldü ve yüzlerce işçi de tutuklandı.<br />
Tutuklananlar arasındaki, işçi hareketinin en tanınmış anarşist<br />
beş temsilcisi, George Engel, Albert Parsons, August Spiess,<br />
Adolph Fischer ve Louis Lingg’in olaylarla hiçbir bağı olmadığı<br />
ispat edildiği halde idam edilmesine karar verildi. Lingg idamdan<br />
bir gün önce içeriye gizlice soktuğu mermileri ağzında patlatarak<br />
intihar etti, geri kalan dört kişi de idam edildi. Bu mücadeleler<br />
sonunda şimdi “sosyal hak” olarak devletin tanıdığını düşündüğümüz<br />
haklar, aslında bu mücadeleler sonucunda kazanıldı.<br />
“Devrim hemen şimdi!”<br />
19. yüzyılda, 20. yüzyıldan farklı olarak herkes devrimden ve devrimin<br />
nasıl gerçekleşebileceğinden söz ediyordu. Anarşistlerin<br />
“Devrim hemen şimdi!” anlayışı vardır. Yani ileri bir tarihte değil.<br />
“Şimdi nasıl birlikte yaşayacağız?” sorusu üzerine kafa yorarlar,<br />
bu yüzden de örgütlenmeden ziyade komün kurma gelenekleri<br />
vardır. Anarşistlerin bu yaklaşımı ve örgüt hiyerarşisine karşı çıkıyor<br />
olmalarından dolayı “Bunlar da bir türlü örgütlenemezler, sırf<br />
gürültü yaparlar,” diyerek ötekileştirilmişlerdir.<br />
Devrimin olabilmesi için bir çatışmanın olacağı sosyalist<br />
gelenek tarafından da öngörülüyor, Rosa Luxemburg “Devrimde<br />
ne kadar şiddet olacağını ve ne kadar kan akacağını burjuva belirleyecektir,”<br />
diyor. Yani bu, “Güle oynaya tahakkümden vazgeçerlerse<br />
biz de onlara bir şey yapmayacağız ama onlar bize saldırırlarsa<br />
iş değişir,” anlamına geliyor. Keza Paris komünü dokuz<br />
hafta sürüyor, dokuz haftanın sonunda ordu gelip, ortalığı talan<br />
ettikten sonra burjuvalar ölmüş çocukların gözlerini çıkartıyorlar.<br />
Anarşistlerin böyle bir şiddet anlayışı yok, bu egemenin şiddetidir.<br />
Ben de Rosa Luxemburg’a katılıyorum, karşı-şiddet kullanılıp<br />
kullanılmayacağı egemene bağlıdır. Kan mı dökülecek? Arbede<br />
mi çıkacak? Bunlar karşıdakine bağlı. Yoksa “Ben yanlış yapmışım,”<br />
deyip, gidecekse ne kadar güzel olur. Bir tahakküm ilişkisini<br />
yıkmak demek her zaman tahakküm kuran kişinin çıkarlarına<br />
dokunmak demektir. Bunu kadın cinayetlerinden de biliyoruz.<br />
Kadın “Ben boşanacağım,” diyor, adam öldürüyor. Dolayısıyla bir<br />
tahakküm ilişkisini yıkmak istemek her zaman için egemenin çıkarlarına<br />
dokunacaktır ve bu durumda çatışma kaçınılmaz olur.<br />
19. yüzyıl ile 20. yüzyılda sosyalistler ile anarşistler arasındaki<br />
ayrımın nasıl değiştiğine dair Foucault’nun anlattığı çok güzel<br />
bir hikaye vardır: Jean Genet hırsızlıktan tutuklandığı zaman<br />
Maoist bir militan da tutuklanmış. Bunları birlikte kelepçeleyip,<br />
bir yere nakledecekler fakat Maoist militan “adi” bir hırsızla yan<br />
yana gitmeyi reddediyor. Foucault da bu olay için der ki, 20. yüzyıl<br />
solunda (yasal alanda gitgide alan kazanmaktan da kaynaklanan)<br />
kötü çocuklar olmadıklarını göstermeye çalışma eğilimi var ve<br />
anarşist Jean Genet’ye Maoist solcunun “adi suçlu” demesi kendisinin<br />
yüce bir amaç uğruna içeride olduğunu göstermek istemesinden<br />
kaynaklıdır. Hırsızdan kendini niye ayırırsın? “Biz kötü,<br />
bombacı, katil vs. değiliz, biz özgürlüğü temsil eden, siyasi suçlu<br />
olarak görülen ama aslında özgür düşünceli doğru insanlarız,” diyebilmek<br />
için.<br />
20. yüzyılda Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği gibi<br />
bir örgütlenme de var. Gayet performatif eylemler de yapıldı, bankalar<br />
soyuldu, bombalar koyuldu… Egemenlerin yenilebileceğini<br />
gösterebilmek amacı ile silahlı propaganda yapıldı. Anarşist yöntem<br />
ve düşünce solun içine girdikçe “Bunlar goşist, radikal sol,”<br />
denildi ya da “Bunların bir devrim stratejisi yok,” denmeye başlandı.<br />
19. yüzyılda herkes “Devrim!” diyordu, kimse devrimden aşağı<br />
konuşmuyordu ama 20. yüzyılda “Devrimin bir stratejisi olmalı,”<br />
denmeye başlandı.<br />
Şiddet eril midir?<br />
Elif: Senin sunumunda da bahsettiğin şiddetin “eril” olması bence<br />
de çok tartışılabilir bir şey. Mesela ben Mor İğne Eylemi’nin<br />
kendisini feminist şiddet yöntemi olarak görüyorum ve eril bir şey<br />
olarak görmüyorum.<br />
Aklıma Foti Benlisoy’un anlattığı şey geliyor. Alexis öldürüldüğünde<br />
Yunanistan’daki eylemlerde etraf inanılmaz derecede<br />
dağıtılıyor ve ev kadınları (evde çalışan kadınlar) balkonlardan<br />
saksıları alıp polislerin kafasına atıyorlar. Ben bunu mükemmel<br />
bir eylem olarak görmüştüm. Bu yüzden “Şiddetin kendisi ne kadar<br />
erkek?” diye düşünüyorum.<br />
132 133