Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />
belli, kişiye ait olan, şeyleşmiş bir beden algısını kırarak başka bir<br />
beden algısını getiriyor. Dediğim gibi doğallaştırmalara karşı olan<br />
anarşist hareket böyle bir beden algısına fazlasıyla açık. Judith<br />
Butler, Ankara’da 2011 yılında Homofobi Karşıtı Buluşma’da yaptığı<br />
konuşmada queer durumu şöyle tanımlıyordu:<br />
“Ben’im yaşamını sürdürdüğüm yalıtılmış ve sınırlı<br />
bir varlık değildir. Tersine sınırları beni istençli ve<br />
istençsiz bir şekilde diğerlerine maruz bırakan bir<br />
varlıktır. Sosyalliğin ve yaşamın koşulu olan bir<br />
karşı karşıya kalma durumudur. Beden kendisi dışında,<br />
ötekiler dünyasında, kendisinin kontrolünde<br />
olmayan bir mekân ve zamandadır ve yalnızca bu<br />
ilişkilerin vektörü içinde var olmaz, aynı zamanda<br />
kendisi de bir vektördür. Bu anlamda beden kendisine<br />
ait değildir ve asla olamaz. Gerçekte ve kendi<br />
otonomisini deneyimlediğinde bunu tam da bu<br />
mutlu ve zorunlu ilişkiselliğin sonucu olarak yapar.<br />
Biz kendini tanıyamadığı yerde, kendi sınırlarına<br />
karşı çıkmalıdır. İşte o zaman burada queer bir durum<br />
olur ya da ben öyle umuyorum.”<br />
“Bedenimiz bize ait değildir,” derken, başbakan Erdoğan<br />
“Kadın mıdır, kız mıdır belli değil,” dediğinde buna karşılık söylenen<br />
“Elini bedenimden çek!” veya “Bedenim benimdir, bana<br />
karışma!” sözlerine tezat bir şey söylemiyorum. Bence feminist<br />
hareket “Bedenim benimdir, sen kendini ne sanıyorsun?” diyerek<br />
tahakkümü bedenden atan, tam da kurucu bir politikanın kapısını<br />
da açıyor. Dolayısıyla “Bedenim benimdir!” sloganıyla queeri<br />
tezat içinde okumuyorum. Bütün bu tartışmalardan sonra ayrı bir<br />
Anarko-queer tanımı yapmak yerine, bedenin farklı şekilde kavramsallaştırılmasına<br />
anarşist düşüncenin çok açık olduğunu söylemek<br />
isterim. Anarşizmin ve Anarko-<strong>feminizm</strong>’in (ikisine bakıldığında<br />
bazen aynı şey gibi de görünebilir) bir queer düşünceyle<br />
devam edeceğini düşünüyorum.<br />
“Şiddet”li bir mücadelenin araçları<br />
Güneş: Hem teorik hem de tarihsel sürece ilişkin iki sorum olacak.<br />
Bombalı eylemler zannedersem 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başında<br />
oluyor. Edebiyattan söz ettiğiniz için de bunu soruyorum,<br />
Germinal 5 ’de de anarşistler bombalama yaparken sosyalistlerin<br />
örgütlendiğine dair bir anekdot hatırlıyorum. Anarşistlerin bomba<br />
koydukları iktidarı tekil bir iktidar olarak görmemek, çoğul bir<br />
iktidar olarak görmek ve zannedersem çoğul iktidarın araçlarını<br />
sembolik bir düzeyde patlattıklarını düşünmek gerek. Bu bombalama<br />
eylemleri tam olarak ne zaman kesiliyor? Cenova’da G8’i<br />
protesto eden eylemde anarşistler medyada “gürültü yapan”, siyah<br />
giyinmiş, ortalığı yıkan, polisle çatışan (hatta bir çocuk öldürülmüştü)<br />
kişiler olarak lanse edildiler. Hâlâ böyle bir gelenek kısmen<br />
devam ediyor. Anarşistlerin genel olarak şiddetle ilgili sosyalistlerden<br />
farklı bir anlayışları var. Şiddetin anarşist eylem biçimi<br />
olarak süreklileşmesini ve farklılaşmasını biraz açabilir misin?<br />
Göksun: 19. yüzyılda Amerika’da Emma Goldman da mücadelenin<br />
içindeydi ve o dönem, sevgilisi bir fabrika patronuna suikast<br />
düzenleyip, öldürüyor. Bunlar “performatif eylemler” evet,<br />
sembolikler ama bir taraftan da çok gerçekler. Bu eylemlerdeki<br />
amaç mülke zarar vermek iken, asıl amaç devletin ve egemenliğinin<br />
ancak bir korkuyla devam edebildiğine işaret etmekti. Sen<br />
gözlerini vermezsen nereden görecek, sen ellerini vermezsen seni<br />
nasıl kontrol edecek? Toplumsal sözleşme düşüncesini kabul<br />
ettiklerinden değil ama anarşistler şunu söylüyor: Evet, devlete,<br />
egemenlere gücü biz veriyoruz ve bizi itaat ettirerek, korkutarak<br />
ellerinde tutuyorlar ama bundan korkmamak mümkün. Bize<br />
“Yapma, uslu çocuk ol!” denilen yerde o sınırları aşmak ve onları<br />
yenmek mümkün.<br />
Egemenlerin şiddetinin bedenimizdeki kuvveti alan, bize<br />
korku veren, gönüllü köleliği dayatan bir şey olduğunu ve bunu<br />
tanımadıklarını gösteren bir anlayış var. Bu anlamda şiddeti dışarıda<br />
bırakmadılar, bombalı eylemler ise ancak karşı-şiddet olarak<br />
tanımlanabilir. Bunu bir savunma olarak söylemiyorum ama dediğim<br />
gibi eğer terörizm ortalığı korkuya boğmak ve insanlara itaat<br />
ettirmek olarak tanımlanıyorsa, egemenlerden başka terörist yok<br />
bu dünyada…<br />
20. yüzyıla gelindiğinde sosyalist geleneğin içinde de anarşistlerinkine<br />
benzer eylem biçimlerini seçen gruplar oldu fakat<br />
bunlar her zaman marjinal sol ya da radikal sol olarak tanımlandılar.<br />
Örneğin Kızıl Ordu Fraksiyonu (Rote Armee Fraktion-RAF)<br />
bu ögütler arasındadır. 20. yüzyılda çok fazla direniş oldu, sonrasında<br />
egemenler sola ve işçilere belli ödünler verdiler. Aslında<br />
onlar belli mücadeleler sonucunda elde edilenlerin kırpılarak,<br />
5 Zola, Emile, (<strong>2012</strong>), Germinal, İş Bankası Yayınları, (çev. Bertan Onaran), İstanbul<br />
130 131