You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Dindar Kadınlar ve Feminizm<br />
da zaten ama hâlâ bunu tartışıyor olmak beni kızdırıyordu. Ama<br />
bir taraftan da Müslüman, dindar bir kadın, inancı gereği içki içilen<br />
bir yerde oturmak istemiyorsa bu içki içen kadınlara bir baskı<br />
mıdır, değil midir? Mesele buydu aslında. İllâ içkili bir yerde<br />
oturalım ya da oturmayalım, diye somut bir tartışma hiç olmadı.<br />
Hiçbir zaman birisi “Şurası güzel bir toplantı yeri,” dedi de buna<br />
karşılık dindar kadınlar da “Ama orası içkili bir yer olduğu için ben<br />
gelmek istemiyorum,” demedi. Bu meseleyi her zaman, sembolik<br />
değerleri üzerinden olabilir mi, olur mu, olmaz mı diye tartıştık.<br />
Birbirimize Sahip Çıkıyoruz’u bitiren, gerçekten yaşanan meseleler<br />
üzerine tartışmalar değil bu tür sembolik tartışmalar oldu.<br />
Birbirimize Sahip Çıkıyoruz’da ben hep Feministler Uyumuyor<br />
metninin düzleminden konuşmaya çalıştım. Sürekli<br />
“Semboller üzerinden konuşmayalım, mümkünse başörtüsünü<br />
bir süre hiç konuşmayalım, başka şeyleri, sokakta yürümeyi, evden<br />
çıkma/çıkmama meselelerini konuşalım,” dedim. Bunları konuşurken<br />
bazılarımızın içki içilen mekânda oturmak istememeleri,<br />
diğer kadına saygısızlığından ötürü değil, gerçekten gitmeyi<br />
günah görmesindendir. Sokağa çıkmak, iktidar, erkekler, çalışma<br />
hayatı gibi bütün bu dertlerimizi konuşurken içkisiz bir mekânda<br />
oturabiliriz, bu bizi eksiltmez diye düşünüyorum.<br />
Bu sürecin bu şekilde olmasında elbette hepimizin payı var,<br />
hepimiz bazı şeyleri yıktık. Sadece Kemalizm ya da ulus devlet<br />
sembolleri bir iktidar yöntemi olarak kullanmıyor, esasen her politik<br />
oluşum kendine sembolleri buluyor ve o semboller üzerinden<br />
üretilen antagonizmalar, sen ne kadar iktidarı reddedersen<br />
et, senin peşini asla bırakmıyor. Gölge gibi seni takip ediyor ve bir<br />
yerde karşına çıkıyor. İktidara karşı mücadele etmenin, dalgalara<br />
karşı kürek çekmek gibi ne kadar zor bir iş olduğunu gösteriyor.<br />
Bu yüzden Feministler Uyumuyor ve Birbirimize Sahip<br />
Çıkıyoruz oluşumlarında yapmaya çalıştığımız kolay bir iş değildi.<br />
Bir taraftan da her zaman olabilecek kolay bir iş ve böyle alanlara<br />
ben hâlâ ihtiyaç duyuyorum, bugünkü konuşmayı da bunun için<br />
çok önemsedim. Bu gruplarda yürüttüğümüz bir sürü tartışma<br />
içinde beraber olduğumuz kadınlarla bugün tekrar bunları konuşabiliyorum,<br />
demek ki hâlâ motivasyonum var. Bir kadın, bir<br />
Müslüman, bir feminist olarak hâlâ o dertle dertleniyorum.<br />
Nil: Feyza’nın açtığı yerden ben de kendi deneyimimden bahsetmek<br />
istiyorum. Çoğulcu bir alanda <strong>feminizm</strong> yapmayı isteyen bir<br />
insan olarak nasıl buluştuğumuzun tarihini kısaca olayın bir de<br />
öteki tarafından anlatmak istiyorum çünkü bu seninle aynı dertte<br />
olduğumuzu göstermek adına çok önemli...<br />
Bu işe ilk başladığımda modern kurumlarda yetişmiş bir aka-<br />
demisyen olarak hiçbir yerel bilgim/dilim yoktu, bir tek kelime<br />
olarak “muhabbet” diye bir şey biliyordum. Muhabbet edersek bu<br />
iş çözülecek diye düşünmüştüm o yüzden de yerel metot olarak<br />
küçük grup muhabbet atölyesi yaptık. Aramızda Kemalist, dindar,<br />
liberal, eşcinsel kadınlar vardı. Şu an burada da o grupta olan<br />
Yasemin, Nilgün var...<br />
Muhabbette hangimizin neyi söylediğinin hiçbir önemi yoktur<br />
ama ortaya bir söz çıkar. Biz de muhabbet ederek sorunlarımızın<br />
ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Fakat bu muhabbet<br />
çok uzun süremedi. Bu süreçte feministlerin bir kısmından da<br />
“Dindarlarla oluyorlar,” diye tepkiler aldık. Bir kere adada toplandık<br />
diye “ada grubu” olduk. Bu yaklaşımlar tam da norm çizen ve<br />
birilerini dışlayan modernist bakış açısının göstergesi.<br />
Muhabbet atölyelerinin bir tanesi de AK-DER’de olmuştu ve<br />
bu buluşmada benim bir grup erkek ve kadın eşcinsel arkadaşımın<br />
ağlayarak “Ben on dört yıldır eşcinselim ve bir Müslüman’la böyle<br />
konuşabileceğimi düşünemiyordum,” dediği sahneler olmuştu.<br />
Bu çok umut vermişti. Sonra o dönem medyaya Akif Emre’nin<br />
Yeni Şafak’taki bir yazısı düştü. 4 Hilal’in ona gönderdiği mektubu<br />
izinsiz olarak yayınlayıp, onun şu sözlerini yazısında kullanıyordu:<br />
“Biz feministlere ve eşcinsellere tebliğ ediyoruz, <strong>feminizm</strong><br />
yatak odası siyasetidir ve bunun günah olduğunu biliyoruz. Bu<br />
noktada da ciddi ayrılıklar ve kopuşlar gerçekleşti.”<br />
Muhabbet atölyelerine “Herkes eteğindeki taşları döksün ve<br />
acaba bir arada yeni bir şey üretebilir miyiz?” diyerek başladık.<br />
Aynılaşmayalım, aynılaşmak sıkıcı bir şey zaten. Ancak farklılıkların<br />
da ayrışmayı getirmesinin önüne geçemedik.<br />
Katılımcı (a): Bu BSÇ’den önce mi?<br />
Nil: Önceydi. Amargi’den de “Biz Müslümanlarla olmayız,” diye<br />
direnç olmuştu. Bir kısım Amargili arkadaşımız katıldı, bir kısmı<br />
katılmadı. Amargi’de de bu tartışma devam ediyordu o sırada ama<br />
Amargi özgür bir yer olduğu için birimiz bir şey yapıyorsa herkes<br />
takip eder, sonra isteyen girer, isteyen çıkar. Tepemizde “Bu yapılır,<br />
bu yapılmaz,” diyen bir sarkaç olmadığı için (tabii militarist,<br />
homofobik vs. olmadığı sürece) öyle bir alanımız vardı.<br />
Ayşe: Ben muhabbet atölyelerine katılmadım, BSÇ metni imzaya<br />
açıldığında da grupta değildim, birkaç ay sonra mail listesi üzerinden<br />
katıldım. Bu gruptaki hissiyatım her zaman şöyle oldu: Feyza<br />
gibi ben de BSÇ içerisinde her zaman Ayşe olarak konuştuğumu<br />
düşünüyorum. Grupta sürekli olarak birilerinin birtakım hassas<br />
4 Emre, Akif, “Başörtüsü Nasıl Savunulmaz”, Yeni Şafak<br />
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=9565&y=AkifEmre)<br />
96 97