Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminist Ütopyalar ve Politika<br />
Mülksüzler 23 , Hep Yuvaya Dönmek 24 , Karanlığın Sol Eli 25 ,<br />
Rüzgargülü 26 ve Rüzgar’ın On İki Köşesi. 27<br />
***<br />
Feminist ütopyaların genel olarak ortaklaştıkları noktalara değinmek<br />
gerekirse, bir kere eleştirel ütopya tekniğini çok kullanıyorlar.<br />
Mülksüzler’i okuyanlar vardır aranızda. Mülksüzlerde iki<br />
gezegen vardır, Anarres ve Urras. Anarres anarşist bir toplumdur<br />
ama kurak bir yerdir. Aslında ütopya mıdır orası? Çünkü ütopya<br />
dediğinizde karnınızın tok, sırtınızın pek olması gerekir. Orada<br />
çok eşitlikçi bir hayat sürerler ama çok da çalışmaya dayalıdır. Urras<br />
ise kapitalisttir, bugün yaşadığımız dünyadan daha beter bir<br />
dünyadır çünkü kadınlar hiçbir işe giremezler. Ama bir yandan<br />
doğal güzellikleri, bitkileri, hayvanları, tarihi mirasıyla da güzel<br />
bir dünyadır. Bunlardan hangisi ütopya? Birinde çok güzel bir<br />
dünya var, ötekinde kurak, tozlu bir dünya ve Le Guin bu ikisi<br />
arasındaki karşılıklı etkileşimden bahseder, zaten alt başlığı da<br />
“İkircikli Bir Ütopya”dır.<br />
Zamanın Kıyısındaki Kadın çok önemli. 70’lerde geçiyor,<br />
Kuzey Amerika’da yoksul ve Meksikalı bir kadın var, adı Connie.<br />
Yani toplumsal statüde en alt tabakada olan bir insan… Bu kadın<br />
2137’deki bir toplumla telepati yoluyla iletişim kuruyor. Genelde<br />
gelecek tahayyülünde uçan arabalar, hava trafiği, androidler falan<br />
vardır ama burası öyle değil, köy gibi bir yer. Aslında teknoloji yok<br />
değil ama teknoloji başka amaçlar için kullanılıyor. Mesela madencilik<br />
gibi kimsenin yapmak istemediği işler için kullanılıyor.<br />
Bu merkezi örgütlenmenin olmadığı bir toplum, insanlar doğum<br />
yapmıyorlar çünkü kadınlar sahip oldukları tek iktidar olan annelik<br />
iktidarından da vazgeçiyor. Doğum beden dışında yapılıyor<br />
ama erkekler de çocukla bağ kurabilmek için çocuk emzirebiliyorlar.<br />
Her çocuğun üç annesi var, hepsine anne deniyor, bunlar<br />
erkek ya da kadın olabilir. Üç kişi çocuktan sorumlu ama hepsine<br />
anne deniyor.<br />
23 Le Guin, Ursula K., (2011), Mülksüzler, (çev. Levent Mollamustafaoğlu), Metis<br />
Yayınları, İstanbul<br />
24 Le Guin, Ursula K., (2002), Hep Yuvaya Dönmek, (çev. Cemal Yardımcı), Ayrıntı<br />
Yayınları, İstanbul<br />
25 Le Guin, Ursula K.,(2010), Karanlığın Sol Eli, (çev. Ümit Altuğ), Ayrıntı Yayınları,<br />
İstanbul<br />
26 Le Guin, Ursula K., (<strong>2012</strong>), Gülün Günlüğü (Rüzgargülü), (çev. Ümit Altuğ),<br />
Ayrıntı Yayınları, İstanbul<br />
27 Le Guin, Ursula K., (2011), Rüzgarın On İki Köşesi, (çev. Aysun Babacan), Ayrıntı<br />
Yayınları, İstanbul<br />
Connie geleceğin toplumuyla sürekli telepati halinde, oraya<br />
gidiyor, böylece biz de o toplumu tanıyoruz. Ama bir gün birden<br />
başka bir gelecekte uyanıyor (bu kitabın içinde küçük bir karşıütopya<br />
bölümü). Başka bir gelecek daha var, burada yüzlerce katlı<br />
binalar var, her şey toz içinde, yoksullar daha alt katmanlarda<br />
kırk yaşına kadar yaşıyorlar, zenginler ise daha üst katmanlarda,<br />
yoksulları organ bankası olarak kullanarak iki yüz yaşına kadar<br />
yaşayabiliyorlar. Kadınlar sınıflandırılmış ve bedenleri sınıflarına,<br />
işlevlerine göre şekillendirilmiş. Bunun dışında üç boyutlu televizyonlar<br />
var, adı “Her Şeyi Tat”. Burada işkence, tecavüz, cinayet<br />
gibi bütün görüntüleri izliyorlar, uyuşturucu reklamları, genelev<br />
reklamları var. Marge Piercy burada karşımıza iki farklı alternatif<br />
gelecek koyuyor, bugün durduğumuz yerden, yapacağımız seçimlere<br />
bağlı olarak her ikisine de ulaşabiliriz.<br />
***<br />
Buradan, feminist ütopyaları konuşurken mutlaka değinmemiz<br />
gereken, dil meselesine geçeyim. Nasıl bir dil kullanıldığı çok<br />
önemli çünkü hayat değiştiğinde hâlâ aynı dili kullanmamız<br />
gerekir zaten. Bizim Türkçe okurken çok fark etmediğimiz ama<br />
İngilizcede olan bir şey var, biliyorsunuz ki insan “man” olarak<br />
geçiyor. Soyut bir insanın eylemleri anlatılırken “he” ve “his” zamirleri<br />
kullanılıyor. Buna dikkat ediyorlar ve Zamanın Kıyısındaki<br />
Kadın’da “person” ve “per” diye bir iyelik zamiri kullanılıyor.<br />
Le Guin, 1969’da yazdığı insanların hepsinin androjen olduğu<br />
Karanlığın Sol Eli kitabı ile ilgili olarak, 1975’te yazdığı Kış Kralı<br />
adlı bir hikâyenin başında şöyle demiş, “Ben bu kitabı yazdığım<br />
zaman bu insanlar androjendi ama “he” zamirini kullandım onlar<br />
için. Birçok feministi de bu çok üzdü, haklılardı da. O yüzden<br />
bu hikâyede hepsini “she” olarak kullanıyorum ama uydurulmuş<br />
zamirleri de ahmakça ve sinir bozucu buluyorum.” Umarım artık<br />
böyle düşünmüyordur çünkü ben hiç “ahmakça ve sinir bozucu”<br />
bulmuyorum. Bence hayat bu kadar değiştiyse dil de değişmeli.<br />
Bir de androjenlik meselesi var. 70’lerde ve 80’lerde androjen<br />
deniyordu, şimdi belki de queer demeliyiz. İki cinsin birbirine<br />
benzemesi, bir bakışta ayırt edilememesi gibi bir androjenlik ya da<br />
Karanlığın Sol Eli’ndeki gibi cinsiyetlerin zaman zaman değişmesi<br />
gibi bir androjenlik söz konusu olabiliyor. Her anlamda aslında<br />
kadın ve erkeğin günümüzdeki kadar birbirinden uzak olmaması<br />
diyebiliriz. Hem fiziksel anlamda erkeklerin bebek emzirebilmesi<br />
gibi bir androjenlikten söz ediyorlar hem de cinsiyetleri zihinsel<br />
ve duygusal olarak birbirlerine yaklaşmış ve birbirleriyle denge ve<br />
510 511