Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Diziler nasıl yapılıyor/yazılıyor, nasıl okunuyor?<br />
kılındı ya.<br />
Esen: Evet, onun gibi.<br />
Feyza: Dediğim gibi bazen anlatı gerçek hayata doğru uzuyor, karakter<br />
gerçek hayata doğru geliyor, bazen izleyici anlatıya doğru<br />
gidiyor, aslında o geçişkenliğe biraz da katılım deniyor. Yani orada<br />
cenaze namazı kılan adamlar şizofren değiller, biliyorlar ama bu<br />
anlatıyı kendi gerçek hayatlarının parçası haline getirerek yaşamayı<br />
seviyorlar, o bir keyif alma ve beğenme biçimi. Hem kurguyu<br />
açık eden bir şey, hem de kurgunun içine izleyicinin ne kadar<br />
katılmak arzusu içinde olduğunu gösteren bir şey. Kurtlar Vadisi<br />
izleyicisi için bunu söylüyorum. Feministler için de Fatmagül dövizi<br />
taşımak, aslında sözünü Fatmagül üzerinden söylemeyi tercih<br />
etmektir.<br />
Nükhet: “Fatmagül’ü seyrediyorsun ama N.Ç. için hiçbir şey<br />
yapmıyorsun,” gibi o önemli, politik bir adım bence. Veya cenaze<br />
namazını kılmak, Çakır üstünden laf söylüyor. Yoksa gerçekliği<br />
kaçırmaları söz konusu değil, orada çok ciddi bir siyasi söz üretme<br />
var. Kim olduğunu söylüyor, kimlik politikası yapıyor.<br />
Hazal: Kendini o temsiliyetin bir parçası kılmak var. Çakır neyi<br />
temsil ediyorsa ya da Fatmagül’e sahip çıkmak neyi temsil ediyorsa...<br />
Feyza: Dolayısıyla bu melodramlarda “Anlatı biter, izleyici konuşur,”<br />
diyorduk ama bu yeni formlarda anlatı hiçbir zaman bitmiyor<br />
ve onun içinde her aktör kendi rolünü üstlenip, konuşuyor,<br />
oynuyor.<br />
Benim düğün hikâyesi de çok dikkatimi çekiyor, melodramların<br />
çoğu düğünle çözülür. Sezon sonlarına bakın, ben de bu hafta<br />
baktım, hep düğündür. Hep sezon sonunda gelinlik giyilir, bunda<br />
mesela Asmalı Konak biraz farklıydı, Sıla biraz farklıydı çünkü<br />
onlarda ilk bölümde düğün vardı. Düğünle, evlilikle başlayan bir<br />
hikâye anlatır, çoğu melodram da düğünle çözüme ulaşır. Mesela<br />
bu düğün kültürü, düğün yapma biçimleri o kadar değişti ki. Ben<br />
araştırma yapmaya başladığımdam beri onu gözlemliyorum, yani<br />
gelinlikler ona göre oluyor, kına geceleri ona göre oluyor, “Nihal’in<br />
kına gecesi şöyle oldu, biz de onun gibi yapalım,” gibi hikâyeler<br />
çıkıyor. Kır düğünü sırf bundan çıktı.<br />
Nükhet: O diziyle kurulan gelgitli ilişkinin kendisi aslında son<br />
derece üretken ve yaratıcı bir ilişki. Şimdi mesela ofisime birisi<br />
geliyor, bir şey söylüyor, biraz sinirleniyorum, birisi daha geliyor,<br />
biraz daha sinirleniyorum, sonra bir bakmışım Nurhayat’a bağlıyorum.<br />
Hem benim sinirimi azaltıyor, hem de karşımdakini güldürüyor,<br />
bir sürü işlevi var.<br />
Hazal: Hocam 2006’da duygu antropolojisi dersinde yine dizi-<br />
leri konuşuyorduk. “Türkiye’de neden sitcom çok tutmuyor da<br />
melodramlar daha çok tutuyor, çünkü hep o dönüşüm hikâyesini<br />
arıyoruz,” demiştiniz. Dönüşüm ve bizi bir şeyden başka bir şeye<br />
dönüştürecek bir duygu ya da bir hikâye ya da bir adam... Bir taraftan<br />
bütün bu modernleşmenin içinde sürekli hayal ettiğimiz<br />
kendi dönüşümümüz, bir taraftan da cumhuriyetin dönüşümü,<br />
her taraftan bu dönüşüm arzusuyla kuşatılmış olduğumuz için<br />
melodramları tutuyoruz.<br />
Nükhet: Evet, mesela Gülse Birsel’in sitcom’ları niye bu kadar<br />
başarılı? Çünkü o dönüşüm hikâyesi aslında hep hikâyenin içinde<br />
var. İki aile var, birisi muhakkak dönüşmüş, birisi dönüşmemiş.<br />
Terastaki iki aile, biri Adıyaman’dan göçmüş, biri tiyatrocu,<br />
İzmir’den geliyor. Avrupa Yakası’nda da öyleydi, aile daha geleneksel,<br />
onlar göç etmiş aile, çocuklar İstanbul’da büyümüş, modern,<br />
Amerika’larda okumuş ve başka bir dil konuşan çocuklardı. Sonra<br />
Hasibe Eren geldi diziye, gelenekseli getirdi. En çok sevdiğimiz<br />
hikâye bu, gelenekselle moderni yan yana koyalım ve bunun dönüşümlerinin<br />
nasıl olacağını izleyelim.<br />
Esen: Hem güldüğümüz hem ağladığımız hikâye…<br />
Nükhet: Çok bizim hikâyemiz ya, değişmek, dönüşmek için çok<br />
çabaladık malum. Aşk da bu hikâyenin içinde çok ciddi rol oynuyor.<br />
Aslında Eski Ahit’te bir laf var, diyor ki “Güneşin altında yeni<br />
bir şey yok.” Eski Ahit zaten bir hikâye, düşünsenize, Yusuf ile Züleyha,<br />
onlar gerçekten ilk hikâyeler. Modernite de bize bir hikâye<br />
verdi, o bir hikâyenin üç beş varyantı var, bu diziler de evirip çevirip<br />
bu hikâyeleri anlatıyorlar. Öyle çok da hikâye yok. Şimdi karmaşık<br />
hikâyeler ilginç bir noktaya getirdi, bakalım ne olacak?<br />
Feyza: Ama onlar da hep uyarlama fakat biraz daha fazla yatırım<br />
yapıyor senaryo işlerine. Benim okuduğum televizyon araştırmacılarından<br />
biri şöyle söylüyor; sinema daha yönetmen merkezli<br />
bir sanat, esas belirleyici yönetmen, televizyonda ise bu karmaşık<br />
anlatılarda belirleyici olan senarist. Dolayısıyla en büyük yatırım<br />
senariste yapılıyor. Yatırım derken parasal yatırımdan bahsetmiyorum,<br />
çünkü o aktöre yapılıyor. Ama düşünsel işi senarist yapıyor<br />
ve deli gibi çalışıyorlar. Ekiplerle çalışıyorlar ve senarist tükeniyor,<br />
on beş bölümde bir senarist değiştiriyorlar. Yani senaristin<br />
kendisi resmen tüketilen bir şeye dönüşüyor. Karmaşık anlatıda<br />
Habil ve Kabil hikâyesini alıyor, “Monte Kristo”yu alıyor, Cengiz<br />
Aytmatov’un “Selvi Boylum Al Yazmalım”ı alıyor ve karıştırıyor.<br />
Bunu akıllıca yapmak zorunda çünkü karşısındaki izleyici de en<br />
az onun kadar bu işe yatırım yapıyor.<br />
Hazal: Son dönemde izleyiciler senariste göre dizi takip ediyorlar.<br />
Mesela Ezel’in iki senaristinden birinin Suskunlar’a, diğerinin<br />
498 499