13.03.2013 Views

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Diziler nasıl yapılıyor/yazılıyor, nasıl okunuyor?<br />

dediğin zaman “Hmm” yapıyorlardı. (Gülüşümeler) İşe yarayan<br />

bir sosyal bilim varsa o psikolojidir, sosyoloji ne ki? Aynı şey bu<br />

dizilerde de yapılıyor, karakterin derinliği sürekli olarak yine o<br />

psikoloji diskurunu gündeme getiriyor. Dolayısıyla karakterlerin<br />

bir sürü davranışının psikolojik bir arka planı varmış gibi duruyor<br />

ekranda ama aslında yaptığı şey bir sürü toplumsal normu, toplumsal<br />

miti, efsaneyi çağırıyor olması.<br />

Mesela Kuzey harbi delikanlıysa burada da gördüğünüz gibi<br />

toplumsal bir mit var, gerçek hayatta böyle harbi delikanlılıklar<br />

mı var? Bu bir mit ama Kuzey’in karakteri olarak veriliyor, bunun<br />

karşılığında Güney’in sinsiliği dayatılıyor. Bunların aslında<br />

toplumsal olduğunun üstünü örtüp, psikolojikleştirerek bireyselleştiriyorlar.<br />

Dolayısıyla orada yaşanan olayların toplumsallığını<br />

kaybedip, bireysel sorunlar haline getirilmesi söz konusu. Hem<br />

toplumbilim açısından hem de <strong>feminizm</strong> açısından bence bu dizilerdeki<br />

en önemli problem böyle bir şey. Arada bir bu toplumsal<br />

norm açık ediliyor: “Ben Cemre’den senin için ayrıldım ama<br />

sen bunu hayatta yapamayacaksın.” Bu bir toplumsal norm, onu<br />

açık ediyor ama çat diye bunu “Güney’in sinsiliği ve üçkâğıtçılığı”<br />

diyerek bir yere kapatıyoruz. Bir yandan açık ediyor, bir yandan<br />

üstünü kapatıyor.<br />

Feyza: En kritik soruysa şu: Bütün bunlar olurken izleyici bunu<br />

neden beğeniyor? Herkes şiddet sevmiyor ama şiddet çok temsil<br />

ediliyor, bu nasıl oluyor? Bir eleştiri yapılacaksa veya karşı pozisyon<br />

alınacaksa onu izleyen kadınlara dönüp, onları da görerek<br />

bunu yapmak gerekiyor.<br />

Hazal: “Neden beğeniliyor”un yanına “kim neyi beğeniyor”u da<br />

ekleyebiliriz. Hangi izleyici grupları dizilere göre nasıl dağılıyorlar?<br />

Ben hiç dizi izlemem ki (!)<br />

Feyza: Bildiğiniz gibi Türkiye’de kimse dizi izlemez aslında (!)<br />

Kime sorsanız dizi izlemiyordur. Geçen gün bir arkadaşımla sohbet<br />

ediyorduk, hiç dizi izlemediğini söyledi ama ardından en az<br />

sekiz dizinin konusunu anlattı. Benim izlemediğim dizileri izlemiş.<br />

Dolayısıyla dizi aslında izlemesen de konusunu bildiğin bir<br />

şey, çok tartışılan bir şey.<br />

Nükhet: Ve tabii ki dizi izlemek küçümsenen bir şey.<br />

Feyza: “Bir bölümüne baktım, geçerken baktım, anneannem izlerken<br />

gözüm takıldı,” diye konuşulur hep.<br />

Katılımcı (d): Peki, bu utanma neden kaynaklanıyor? Neyi aşağılıyoruz?<br />

Geçerken baksak bile neden rahatsız bir durum oluştu-<br />

ruyor acaba?<br />

Nükhet: Çünkü düşük bir statüsü var, düşük bir eğlence biçimi.<br />

Sinemaya gitmek veya tiyatroya gitmek gibi değil de modern dünyanın<br />

alt tabakasının meşgalesi. Cahiller, hayatta başka yapacak<br />

işi olmayanların ve tabii en kötüsü işe yaramaz ev kadınlarının<br />

izlediği bir şey.<br />

Feyza: Çünkü popüler kültürü aşağılamak, üstünlük kurmanın<br />

aracı olmuş hep. Türkiye’nin çağdaşlaşma hikâyesinde de aynı durum<br />

söz konusu. Sürekli biri diğerinin tükettiği kültürel formu<br />

aşağılayarak farkını koymaya çalışmış. Bu hem sınıfsal, hem modernleşme<br />

/ Cumhuriyet’le alakalı, hem de cinsiyetçi bir şey.<br />

Nükhet: Öte yandan da bu popüler kültür ürünlerine bakmadan<br />

Cumhuriyet’in kendisini bile anlayamazsınız bence.<br />

“Modernliğimiz aşk üzerinden kuruldu”<br />

Esen: Sadece dizilerde değil, romanlarda, sinemada üreticisi feminist<br />

de olsa aşkın hikâyenin sürekli odağında olmasını nasıl yorumluyorsunuz?<br />

Gerçek hayatta Kuzey gibi bir delikanlı olmadığı<br />

gibi gerçek hayatta böyle bir aşk da yok ama aşkın bu şekilde işleniyor<br />

olması insanlarda nasıl bir etki yaratıyor?<br />

Nükhet: “Niye aşkı seçiyorlar ve biz bununla nasıl baş ediyoruz?”<br />

önemli bir soru, çünkü biz modernliği aşk üzerinden öğrendik.<br />

Namık Kemal’den itibaren bizim modernliğimiz aşk üzerinden<br />

kuruldu. Halide Edip’in Kalp Ağrısı’nın meşhur giriş sahnesi vardır,<br />

sahne diyorum çünkü sahne gibi anlatıyor. Subay Hasan ve<br />

Zeyno, Göksu’da karşılaşıyorlar, birbirlerine bakıyorlar ve nedense<br />

ikisi de sandaldalar, başlıyorlar kürek yarışına. Birbirlerini geçemiyorlar.<br />

Yani modern kadının, modern erkek kadar iyi olacağını<br />

bu şekilde anlatıyor roman. “Onu yapamam, bunu yapamam,”<br />

diyen eski kadın değil, yeni kadın olduğunu bu şekilde anlatıyor<br />

ama yeni kadın aşkı yüzünden kadınlığı seçiyor. Yani toplum onu<br />

o hale getirdiği için değil, o kendi duygusu yüzünden, aşkı uğruna<br />

kadınlığı kabul ediyor. Türkiye’deki bütün romanların, özellikle<br />

1877’den 1960’ların sonuna kadar, Türkan Şoray’ın asiliklerini falan<br />

düşündüğümüzde, güçlü kadınların aşkı hep bir zorunluluk<br />

olarak kabul ettiğini görürüz. Bu dizilerde de aynı şey var. Bizim<br />

en iyi bildiğimiz hikâye bu olduğu için habire bu seçiliyor. Tamamen<br />

Türkiye’deki melodram geleneğinin kurulma biçimiyle<br />

alakalı.<br />

Peki, biz bunu nasıl yaşıyoruz? Biz de sürekli olarak aşklarımızı<br />

bu anlatıyla karşılaştırarak yaşıyoruz. 95’lerde falan “Aşk ve<br />

Milliyetçilik” diye bir ders verdim ve derse şöyle başlamıştım: Biz<br />

488 489

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!