Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Pornografi ve Feminizm<br />
Deep Throat’a iktidar tarafından getirilen suçlamalardan biri<br />
“doğal olmayan” bir cinsel ilişki biçimi olan oral seksi merkezine<br />
alması, ikincisi ise klitoral orgazm diye bir şeyin var olduğuna kadınları<br />
inandıracak olmasıydı. Açıkçası o güne kadar klitoris diye<br />
bir şeyin adını bile duymamış, bunun bir yalan olduğunu savunan<br />
bir yapıdan bahsediyoruz ve ne kadar cinsiyetçi olsa da klitorisi<br />
gündeme getiren bir tartışmaya neden oluyor film.<br />
Bu dönemde feministler de pornografinin cinsiyetçiliği ve<br />
kadın düşmanlığını fütursuzca sergilediğini, kadınları metalaştırdığını<br />
ve kadın bedenini sömürdüğünü, kadınları ikincilleştirdiğini<br />
iddia ettiler. Bugün Türkiye’de <strong>feminizm</strong> içerisinde kendini<br />
kabul ettiren yaygın olan görüşün bu olduğunu düşünüyorum.<br />
Deep Throat özelinde konuşacak olursak kadının klitorisinin boğazında<br />
olması tabii ki de çok eril, çok fallik bir fantezi. Filmdeki<br />
cinsiyetçilik inkâr edilemez ancak bu ve benzeri pornografik<br />
temsillerin kadın düşmanlığının ve kadına yönelik şiddetin nedeni<br />
olduğunu savunmak bambaşka bir şey diye düşünüyorum.<br />
Bu temsiller toplumun, kültürün içindeki içselleştirilmiş cinsiyetçiliğin<br />
kaynağı mı yoksa yeniden üretildiği bir alan mı? Radikal<br />
feministlerin iddiası kadınlara yönelik cinsel şiddetin kaynağının<br />
pornografi olduğuydu. Robin Morgan’ın “Pornografi teoridir, tecavüz<br />
pratiktir” 3 sözü neredeyse anonimleşti ve Nixon’la başlayan,<br />
Reagan’la doruğuna ulaşan pornografi karşıtı politikaların<br />
eksenine oturdu. Tabii ki de bu yönetimler cinselliği üremeye<br />
dayalı, evlilik içi, heteroseksüel bir cinsellik olarak tesis etmek<br />
üzere, cinsellik üzerine konuşmanın her türlüsünü sıkı denetime<br />
bağlamak için feminist söylemin arkasına saklanıyorlardı.<br />
Bu söyleme karşılık, Carol Queen’in de tartıştığı üzere seks<br />
pozitif ya da pro-seks feministler ise <strong>feminizm</strong> içerisinde ana<br />
akımlaşan bu tavrın <strong>feminizm</strong>in seks negatif olması, kadınları<br />
cinselliğin özneleri değil mağdurları gibi konumlandırmasıyla<br />
paralel gittiğini, bu işi yapan kadınların da feminist olabileceklerini,<br />
illa sistemin zorla kurbanlaştırdığı, zorla çalıştırılan, kendi<br />
ezilmelerinin farkında olmadan patriarkanın palazlanmasına<br />
aracı olan “aptal kadınlar” olmadıklarını, cinselliği dışlamadan da<br />
feminist olunabileceğini savundular. Bu hareketin içinde önemli<br />
bir kısım seks işçiliği yapmış ya da yapan kadınlar, sado/mazo ve<br />
butch/femme lezbiyenlerdi.<br />
Sansür karşıtı feministler ise sadece pornografi açısından<br />
değil, sansürün her türlüsüne karşı çıkmak gerektiğini, sansürün<br />
3 Morgan, Robin, (1978), “Theory and Practice: Pornography and Rape”, (içinde)<br />
Going Too Far: The Personal Chronicle of a Feminist, Vintage, New York<br />
güç, iktidar ve muhafazakârlıkla ilişkilerine dikkat çekerek savundular.<br />
Feminizm içerisinde bu seks pozitif ve sansür karşıtı pozisyon<br />
içerisinden konuşan önemli iki akademisyen var, Gayle Rubin<br />
ve Linda Williams.<br />
Peki ya cinselliğimiz<br />
Gayle Rubin, Queer Teori’nin oluşumunda da çok önemli katkısı<br />
olan 1984 tarihli metni “Thinking Sex” de, artık cinsellik hakkında<br />
düşünmenin vakti geldiğini ve cinselliği analiz etmek için yeni bir<br />
radikal teoriye ihtiyacımız olduğunu söyler. 4 Cinselliğin her zaman<br />
için politik bir mesele olduğunu, ama tarihin bazı dönemlerinde<br />
cinselliğin çok daha keskin biçimlerde sorunsallaştırıldığını ve çok<br />
daha açıktan politize edildiğini söylüyor ve tarihsel bir perspektiften<br />
19. yüzyıl Viktoryen ahlakı tarafından belli cinsel davranışlara,<br />
bunların edebiyattaki temsilerine, kürtaja ve mastürbasyona nasıl<br />
saldırıldığını anlatıyor. 1950’lerden sonra ise devletin eşcinselliği<br />
nasıl kriminalize ettiği ve eşcinseller üzerine nasıl bir taarruzda<br />
bulunduğunu anlatıyor.<br />
Rubin, cinsel davranışlarla ilgili bir piramitten bahseder. Bu piramitte<br />
evlilik içi heteroseksüel cinsellik en tepededir, daha altlara<br />
inildikçe eşcinseller, lezbiyenler, sadomazoşitler, oğlancılar, travesti<br />
ve transeksüeller, seks işçileri ve porno oyuncularının olduğunu<br />
söyler. Hiyerarşinin aşağısındaki davranışlar ya patolojize ya<br />
da kriminalize ediliyordur.<br />
Rubin’e göre, cinsellik üzerine söz sahibiymiş gibi duran bir<br />
<strong>feminizm</strong> olduğu düşünülüyor hâlbuki <strong>feminizm</strong>in cinsiyet eşitsizliğine<br />
bağlı konularla alakalı mevzular dışında, örneğin cinsel<br />
şiddet meselesi dışında cinsellikle ilgili herhangi bir söylemi yok.<br />
Bununla beraber radikal feministler, bazı cinsel aktiviteleri antifeminist<br />
olarak değerlendirmeye başlamışlardı. Yani monogam,<br />
uzun süreli, kutuplaşmış rolleri oynamayı içermeyen, lezbiyen<br />
ilişkiler bu tarz bir feminist söylem içerisinde cinsellik hiyerarşisinin<br />
en üstünde yer aldı. Tabii ki de kabul edilemeyen davranışlar<br />
fuhuş, transeksüellik, Bağlanma-Disiplin-Sadizm-Mazoşizm<br />
(BDSM) idi. Pornografinin en kabul edilemez türlerini, seks işçiliğinin<br />
en kurban eden örneklerini özenle seçip, biricik ve tek<br />
temsil olarak aktarma eğilimi vardı.<br />
Gayle Rubin seksizmin ve cinsel şiddetin porno ve seks işçiliği<br />
endüstrisinden kaynaklandığı savının sosyolojik olarak doğru<br />
olmadığını, bunların kültürün içinde hâlihazırda var olan cinsi-<br />
4 Rubin, Gayle, (1984), “Thinking Sex: Notes for the Radical Theory of the Politics<br />
of Sexuality”, (içinde) Pleasure and Danger (ed.) Carole Vance, Routledge<br />
452 453