You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminizme Farklı Yaklaşımlar ve Üçüncü Dalga<br />
Simten: Anlamadım ben de.<br />
Gülnur: Şunu söylüyorum. Seks işçiliğini tamamen seçim üzerinden<br />
konuşamam, hatta bazen hiç seçim diyemem, diyemeyeceğim<br />
durumlar olabilir.<br />
Begüm: Ama seks işçiliğinin seçim olduğunu söylemek başka,<br />
seks işçiliği yapan kadının bir aktörlüğü olduğunu savunmak<br />
başka, tam anlamıyla mağdur olduğunu söylemek başka şeyler…<br />
Zorla seks işçiliği yaptırılan kadının da sadece mağduriyeti yok.<br />
Gülnur: Tabii, ama ben kendini ifade edişleri açısından söylüyorum.<br />
Simten: Sözünü keseceğim ama seçim mi, aktör mü vs. bunları<br />
konuşmadan da, bunlar üzerine uzlaşmadan da seks işçilerinin<br />
sosyal hak talepleri için mücadele edilebilir, benim dediğim bu.<br />
***<br />
Gülnur: Biz seks işçiliği seçim midir meselesi aslında bir rıza<br />
tartışmasıdır ve verileni seçmek tartışmasıdır. Politik hattımı<br />
böyle kurduğumda “Am benim elletirim,” sözü de kafama yatmayan<br />
şeylerden biri olabilir. Bu sözü söylemenin karşılığında<br />
kadınların çoğunluğu için hareketle ilişkilenmesini engelleyecek<br />
bir hat örüyorsak, bir taraftan da muhafazakârlık <strong>feminizm</strong>den<br />
daha örgütlü bir şekilde kadınlarla ilişkileniyorsa kendi adıma bu<br />
sözü farklı alanlara taşıyabilme hakkını saklı tutarım ama 8 Mart<br />
Platformu’nda bu sözü etmeyi tercih etmem.<br />
Eşcinsel harekette genel olarak şöyle bir problem olduğunu<br />
düşünüyorum: Ben de eylemlerde söylenen bir sürü sloganla özdeşleşmiyorum<br />
ya da kendimi iyi hissetmiyorum ama buna karşılık<br />
eşcinsel hareket tam anlamıyla kendini ifade eden sloganları<br />
ve talepleri dile getirmek istiyor gibi hissediyorum. O sözü ertelemek<br />
değil bahsettiğim, taşıyabileceğim başka alanları yokluyorum.<br />
Bu zaten <strong>feminizm</strong>e yönelik, örgütlü bir dışlamanın güçlü<br />
olduğu bir yer olmuyor da, bu gediği açabileceğim başka bir alan<br />
oluyor mesela.<br />
Belmar: Ben Begüm’e çok kısa bir şey soracaktım. Son zamanlarda<br />
sık sık queeri tartışıyoruz ama bugüne kadar hep kimliğe karşı<br />
ve kimliksizleşme olarak tartıştık. Bugüne kadar dinlediklerim<br />
arasında ilk defa sen farklı bir şey söylemiş oluyorsun. “Ben queeri<br />
kimliksizleşme olarak değil de kimlikler arası bir oynaşma olarak<br />
görüyorum,” diyorsun. Bunu biraz açabilir misin? Neden kendini<br />
o şekilde farklılaştırıyorsun?<br />
Begüm: Denerim, çünkü queerin en problemli yanlarından bir<br />
tanesi tanımlanmayı reddetmesidir. “Queer şudur,” diyemezsin<br />
ya, o nedenle bir sürü queer anlayışı vardır. Kendi çıkış noktam<br />
kimliksizleşmenin pratik olarak mümkün olmadığına inanmam.<br />
Hepiniz bana baktığınızda bir kadın görüyorsunuz. Sistemin dışına<br />
çıkamayız gibi bir yere gelmek istemiyorum ama bunu yapabilmek<br />
çok zor. O nedenle adlandırdığımız, adlandıramadığımız,<br />
kendi kendimize yarattığımız birçok kimlik arasında bir oynaşma<br />
olabileceğini düşünüyorum.<br />
Zaten baktığımızda hayatımızı sürdürürken bir kimlikle doğup,<br />
ölmüyoruz birçok kimliğimiz var. Ben İzmir’deyken, dünyada<br />
Kürtlerin bile yaşadığını bilmeden, lezbiyen kelimesini 18 yaşına<br />
kadar duymamış, İzmirli biriydim. Oysa şimdi bambaşka biriyim.<br />
Dolayısıyla kendi bireysel hayatımızda bile mütemadiyen değişebiliyoruz.<br />
Ama politize olma ortamında her ne kadar queer politikanın<br />
politik harekete yaptığı etkiyi bilsem de bunun ne kadar<br />
ve nasıl mümkün olabileceğini elbette tartışabiliriz. Ben sadece<br />
hak/adalet arayışı içerisinde, tahakküm ilişkilerini reddeden bir<br />
mücadelede bütün farklı kimliklerle birarada olabileceğimizi ve<br />
onları bir şekilde kendi bedenimizde hissedebileceğimizi düşünüyorum<br />
ama başka birisinin ayakkabısını giyip, onu hissetmenin<br />
hiçbir zaman mümkün olmadığını da bilerek.<br />
Birisi geçen gün Hrant’ın cenazesinden bahsederken şöyle<br />
demişti: “Cenazede var olanlar illâ kendilerini Ermeni gibi hissettikleri<br />
için değil ama kendi yaralarıyla o yarayı bağdaştırdıkları<br />
için oradaydılar,” demişti. Buna katılıp, katılmamak konusunda<br />
emin değilim ama queerin yarattığı olasılıklardan bir tanesi<br />
bence o farklı kimlikleri bir arada, hepsini bir anda bulundurmak<br />
değil ama onlar arasındaki geçişgenliğin, kayganlığın veya<br />
tesadüfîliğin, benim dünyaya Kürt ya da Türk ya da Ermeni gelmemin<br />
tesadüfîliği kadar, özcülüğünün de eleştirisini yapabilme<br />
imkanı tanıyor olmasıdır. Ama bunları söylerken Simten’iin dediği<br />
noktaya geleceğiz diye çok korkuyorum, “Bugün Ermeni’yim,<br />
yarın Kürt’üm,” derken, bunu ben pazardan elma, armut gibi almıyorum.<br />
Bunun ne kadar problemli bir politizasyon olduğunun<br />
da farkındayım çünkü her ne kadar queeri politize ederek konuşsak<br />
da bunu çok ciddi derecede apolitize edip, neoliberal olan bir<br />
queer politika da var.<br />
Güneş: Bu yaralanma mevzusu sunumunda da dikkat çeken bir<br />
nokta oldu benim için. Bu yaralanma çok psikanalitik bir tanımlama<br />
bence. Yarası olmayanı ne yapacağız? Sadece yarası olanlar<br />
mı bir araya gelecek? Yarası olan kendi yarasını diğer yaralı olan<br />
insanlarla birlikte bir empati üzerinden mi açacak? Yaralar açıldığı<br />
zaman bu yeni bir ortak yaraya mı dönüşecek? Ya da farklılıkları<br />
kalacak, o zaman bu yaranın çatışmayan kısımları ne olacak?<br />
362 363