Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminizme Farklı Yaklaşımlar ve Üçüncü Dalga<br />
Dalgaları aşmak<br />
Güneş: Simten’e bir sorum olacak. İkinci Dalga ya da Üçüncü<br />
Dalga diyebilmemiz için, feminist hareketin kendi içerisinde geçirdiği<br />
dönüşümün yanı sıra acaba bu dalga <strong>feminizm</strong>leri kendi talepleri<br />
bağlamında kadınlara ne kadar kazanım getirdiler? “İkinci<br />
Dalga ne kadar geçici ne kadar kalıcı oldu? Üçüncü Dalga ne kadar<br />
kalıcı oldu?” gibi soruları düşündüğümde Türkiye’de AKP ile<br />
birlikte bir geri tepme yaşandığını görmemiz lazım. Ayrıca “dalga”<br />
demenin gerçekten bir anlamı var mı? Ya da buna tarihsel bir ayraç<br />
açabilir miyiz?<br />
Simten: Benim akademiden duyduğum bir rahatsızlığım var ve<br />
onu ben de yapıyorum. Üçüncü Dünya ya da “küresel güney”<br />
diye sınıflandırdığınız Türkiye gibi hemen hemen bütün ülkelerde<br />
hepimiz yapıyoruz bunu, zira akademi böyle bir akademi.<br />
Şablonları alıp, olduğu gibi uygulamıyoruz ama bir şeyleri açıklamak<br />
için kullandığımız kavram setimiz ağırlıklı olarak genelde<br />
1950’lere kadar Batı Avrupa ve özellikle Fransa, ardından da Kuzey<br />
Amerika’dan ve Anglo-Amerikan dünyasından geliyor. Bundan<br />
kaçınmanın yolu birazcık sahaya inme, o kavram setine yeni kavramları<br />
sahadan doğru katmak oluyor; ama bu kavramları kullanmamız<br />
kaçınılmaz; çünkü ne yazık ki, aldığımız eğitim bunu<br />
gerektiriyor.<br />
Şimdi benim şöyle bir derdim var: Türkiye’deki feminist tarihe<br />
bakarken “Batı” diyorum ama aslında ağırlıklı olarak Anglo-<br />
Amerikan dünyasındaki feminist tarihle ilgili, doğrudan o coğrafyada<br />
ihtilaflı olan sınıflandırmaları hazır kabul etmemek gibi<br />
bir huyum var. Onun için başlangıçta “Neye bakabilirim de ben<br />
analitik bir şekilde anlayabilirim?” derdiyle düşündüğümde, taleplere,<br />
kazanımlara bakabileceğimi gördüm; ama her şeyden<br />
önce farklı feminist örgütlenmelerin, farklı dönemlerde farklı<br />
politik alanlarda doğduklarını görüp, dile getirdikleri taleplerinin<br />
ve kurdukları mücadelelerinin yapısal koşullarına bakılması<br />
gerektiğini düşünüyorum. Böyle baktığımda da, kendimden çok<br />
da emin olamadan, Türkiye’deki feminist hareketi en fazla iki döneme<br />
ayırabilirim. Bir tanesi birinci dönem diye adlandırdığım<br />
Osmanlı Erken Cumhuriyet Dönemi diğeri de 80’lerdeki feminist<br />
hareketin ortaya çıktığı dönem… Aradaki boşluktan 1945 ile 1980<br />
arasından hiçbir zaman emin olamadım, bir tarihçiye ihtiyacımız<br />
var, o boşluğun kadın özgürleşmesi ve kadın örgütlenmesi açısından<br />
çalışılması gerekli.<br />
Gülnur: 1945-1980 arası dönem, bütün bu hayırseverlik ve kalkınma<br />
literatüründe işlendi.<br />
Begüm: Sol hareketten kadınlar da bu dönemi tartışıyor.<br />
Simten: İlerici Kadınlar Derneği üzerinden de tartışıldı diye biliyorum.<br />
Ama mesela Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi için<br />
ya da Şirin Tekeli’nin Erken Cumhuriyet Dönemi’ne yönelik yaptıkları<br />
analize benzer bir analiz sanırım henüz daha yapılmadı.<br />
Sonra 1980 sonrasında ortaya çıkan (geçmişi var tabii ki, bir<br />
anda pıtrak gibi çıkmıyor) feminist bir örgütlenmenin birdenbire<br />
1990’larda, kadınlığın içerisindeki farklılıkları kesen özellikleri<br />
bünyesine aldığını, bunu tartıştığını, eleştirdiğini ve aktivizmini<br />
de buna dâhil ettiğini ve böylelikle Üçüncü Dalga’ya gittiğini<br />
söylemekten gerçekten çok çekiniyorum. Çünkü oluşumlar tarihe<br />
baktığınızda böyle birden bire gerçekleşmiyor. 1980 sonrası <strong>feminizm</strong>in<br />
(buna İkinci Dalga demeye hakikaten dilim varmıyor<br />
o yüzden İkinci Dönem demeyi tercih ediyorum) dönüp baktığımızda<br />
farklı dalgalara ait olan eşitlik talepleriyle, farklılık taleplerinin,<br />
kadınlar arasındaki farklılık taleplerinin hepsinin birarada<br />
gittiğini düşünüyorum. Oy hakkı mücadelesi başka bir yerde,<br />
kürtaj mücadelesi başka bir yerde, Kürt kadınların talepleri başka<br />
bir yerde duruyor değil. Bunlar Batı’nın kadın hareketini şekillendiren<br />
mücadeleleri, ama Türkiye’deki <strong>feminizm</strong>in ilerleyişi<br />
daha farklı taleplerle ve farklı yapısal koşullarda ortaya çıkıyor.<br />
“Üçüncü Dalga kötüdür, berbattır, bunu kullanmayalım,” demiyorum<br />
sadece “Bu tür dönemselleştirmeleri yaparken ve bunların<br />
özelliklerinden bahsederken bu ülkenin özgül koşullarını ya da<br />
farklı adlandırmaları olabileceğini göz önünde bulunduralım,”<br />
demek istiyorum.<br />
Esen: Dalgalar neyi içeriyor, neyi dışarıda bırakıyor tartışmasının<br />
dışında bir de tarih yazımı meselesi var. Simten’in de söylediği<br />
batı kaynaklı dönemselleştirmeler ve egemen tarih yazımının<br />
handikaplarına feminist tarihi yazarken de takıldığımızı düşünüyorum.<br />
O yüzden bence Gülnur’un söylediği gibi bu tür dönemselleştirmeler<br />
işimizi kolaylatırsa da feminist hareket üzerine konuşurken<br />
dalgalar dönemselleştirmesini bırakmamız gerektiğini<br />
düşünüyorum. Feminist tarihçiler kadınlar tarihte görünmüyor<br />
diyerek kadınların tarihini bu yöntemle yazdıklarında yine benzer<br />
şekilde birilerinin tarihini anlatırken birilerini dışarıda bırakabiliyorlar.<br />
Örneğin Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi’nin<br />
tarihinde Ermeni kadınları yoktur. Dolayısıyla bence bu koca<br />
koca dönemselleştirmeleri bırakmalıyız.<br />
Peki, bu durumda Simten’in söylediği gibi mikro ile makro<br />
arasındaki bağlantıyı nasıl bir yöntemle kuracağız? Karşımızda<br />
böyle koca bir soru var. Egemen tarih yazımının ya da alternatif<br />
tarih yazımının dönemselleştirmeler ya da bütün bu akademik<br />
354 355