Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminizme Farklı Yaklaşımlar ve Üçüncü Dalga<br />
nın Kürt olmaktan kaynaklı kendine özel ulusal sorunları vardı.<br />
Bu yadsınamaz bir gerçekti. Feminist hareketin burada belki de<br />
bizlerle zaman zaman çatışmalar yaşamasının sebebi bu gerçeği<br />
Kürt kadının ulusal bazda yaşadığı ve yaşayabileceği sorunları anlamakta<br />
zorlanmasıydı.<br />
İnci: Bir çalışma için Roza, Jujin ve Jiyan’ın bütün sayılarına bakmıştım.<br />
Kendilerini çok net bir şekilde feminist olarak tanımladıkları<br />
halde hem Türk <strong>feminizm</strong>inin içerisinde yer alamayışları<br />
hem de Kürt hareketinin içindeki ataerkil yapıya eleştirel bakışları<br />
nedeniyle kıstırılmışlıkları vardı, özellikle Roza’da bunu çok<br />
net hatırlıyorum. O dönemde bu dergiler dışında Yaşamda Özgür<br />
Kadın diye başka bir Kürt kadın dergisi vardı ve bölgede satılan<br />
esas bu dergiydi. Bu yüzden bu üç derginin tirajları çok düşüktü<br />
ve İstanbul merkezliydiler. Fakat tabii ki feminist harekete çok<br />
büyük bir faydaları oldu, bu dergilerden sonra feminist hareket<br />
hakikaten kendine geldi. Sizlere şimdi çok tuhaf gelebilir ama 8<br />
Mart’larda feminist hareketin kadınları Kürtçe konuşturmadığı<br />
zamanlar oldu, “Burası kadın meselesinin yeri, Kürtlükle ne alası<br />
var?” diye bakılıyordu. Ama feminist hareket bunun öz eleştirisini<br />
de yaptı. Kürt kadınlarının seslerini duydu ve ondan sonra başta<br />
Pazartesi Dergisi olmak üzere buluşma alanları oluştu.<br />
Feminist hareket Kürt kadınları duydu ama Kürt hareketinin<br />
duyduğundan emin değilim. Mesela o dönem Abdullah Öcalan’ın<br />
yakalandığı ve kadınların kendilerini yaktığı Yaşamda Özgür<br />
Kadın tarafından kadınların kendilerini yakmaya çağırıldıkları bir<br />
dönemdi. Mesela bu dergiler bahsettiğim o kıstırılmışlık nedeniyle<br />
bu çağrıyı eleştiremediler. Ama buna rağmen daha uzun bir<br />
dönemde Kürt hareketinin de bir şekilde <strong>feminizm</strong>e ya da kadın<br />
meselesine daha farklı bakmaya başlamasına katkı sundukları<br />
muhakkak.<br />
Gülnur: Aslında iş dönüp dolaşıp galiba “Bugünün feminist siyasetini<br />
nasıl yürüteceğiz?” gibi bir soruya geliyor. Son dönemde<br />
özellikle “mağduriyet siyaseti” denilen siyaset yapma biçimini<br />
eleştiriyoruz. “Mağduriyet siyaseti” dediğimizde Simten’in dikkat<br />
çektiği doğrudan meseleler üzerinden hareket eden ve o sorunla<br />
ilgili en doğru bilgiye ancak o sorunun muhatabının vakıf olabileceğini<br />
iddia eden yeni bir siyaset biçimi var. Bu tür bir siyaset<br />
yapmanın ise iki önemli sonucu var. Birincisi, kimlik <strong>feminizm</strong>ine<br />
yol açıyor olmasıdır. Esasında genel olarak <strong>feminizm</strong>in bir kimlik<br />
siyaseti olarak yorumlanması gibi bir eleştiri var ama burada esas<br />
problem olan kadınlığın bir kimlik olarak siyasete taşınması değil,<br />
kimliğin bütünüyle kültüralist bir çerçevede ele alınması. Bu<br />
çerçevenin dışına çıkabildiğimiz zaman, yani cinsiyetin sınıf, din,<br />
ırk ile bağlantısını kurabildiğimizde mağduriyet siyaseti yapamayacak<br />
hale geleceğimizi düşünüyorum. İkincisi ise, Birinci Dalga<br />
Feminizm’in özelliği olarak söylediğimiz siyasetin kamusallaşmasını<br />
getiriyor. Feminist siyasetin bence son dönemde, mağduriyet<br />
meselesine odaklanmasıyla da ilgili olarak en büyük sorunu sürekli<br />
kamusal alana yönelik söz söyleyen, dolayısıyla da kamusal alan<br />
özel alan ikiliğini üreten bir hal alması. Özel alana ait olduğu varsayılan<br />
cinsellik ve görünmeyen emek meselesini bu yüzden çok<br />
önemsiyorum.<br />
Mesela bazı ortamlarda insanlar “Ben annemle bunları konuşsam<br />
anlamaz ki,” ya da “Annemin bunlardan haberi yok ki,”<br />
dediklerinde “Sen annene anlatmadın mı, bunları annenle konuşmadın<br />
mı?” diyorum. Feminizmi bu biçimde kurabileceğimiz bir<br />
siyaset biçimi olmaktan çıkartıyoruz. Aslında kendimizden başlayarak<br />
kendi çevremizle böyle bir ilişkiyi kurabilsek, <strong>feminizm</strong><br />
bence bundan daha farklı bir siyaset yapma biçimi olacak zaten.<br />
Dolayısıyla burada çok temel olarak şunu tartışıyoruz: Eşitlikçi<br />
Feminizm mi yoksa radikal bir <strong>feminizm</strong> mi? Savunmacı bir <strong>feminizm</strong><br />
mi yoksa özgürleştirici bir <strong>feminizm</strong> mi? Bekâret kontrolüne<br />
mi hayır diyeceğiz yoksa bekâretin kendisine mi hayır diyeceğiz?<br />
Bu soruları şu an gündemde olan kürtaj tartışmaları içinde<br />
de düşünebiliriz. Kürtaj meselesi yıllardır Avrupa’da tartışılan bir<br />
mesele. Bizde tartışılmamış olmasının sebebi bizdeki siyasetçilerin<br />
henüz uyanmamış olmalarıydı, yeni uyandılar.<br />
Dolayısıyla özellikle kendi alanlarımızı dönüştürmeye yönelik<br />
bir siyaset biçimi olarak <strong>feminizm</strong>i tartışmayı ve sadece mağduriyet<br />
biçimleri üzerinden, negatif ortaklıklar üzerinden işlemeyen<br />
bir feminist politikanın bugün aradığımız cevaplardan biri<br />
olabileceğini düşünüyorum.<br />
Akademi aktivizm ayrımında ise, aslında herhangi bir teoriyi<br />
kurarken, onun bütünüyle politik alan içerisinde nasıl tezahür<br />
edebileceğini düşünerek o politikayı kurmanın kendisi de bir<br />
aktivizmdir. En azından bir praxis geleneği içerisinde düşünmek<br />
anlamına gelebilir. Ama gerçekten kafamı çok fazla karıştıran<br />
noktalardan bir tanesi şu: Dün sakatlık çalışmalarına bakıyordum,<br />
İngiltere’de, Almanya’da bir dünya sakatlık çalışmaları var,<br />
çok güzel yazılar var, ama sakatların kaçına değdi bu çalışmalar?<br />
Bugün proje <strong>feminizm</strong>i denen şey bu kadar güçlenebildiyse<br />
bunun sebeplerinden biri akademide yazılanların ve yapılanların<br />
yatay olarak paylaşılmaması çünkü eğer paylaşılabilseydi o bilgi<br />
politik harekete evirilecekti zaten. Projeler ile bu bağı güçlendirmeye<br />
de lüzum kalmayacaktı diye düşünüyorum.<br />
352 353