Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminizme Farklı Yaklaşımlar ve Üçüncü Dalga<br />
Queer dediğimiz zaman daha önce de söylediğim, akışkan<br />
kimlikler mevzusu “Kendimi tanımlayamam, bugün buysam, yarın<br />
şu olurum, hepsini atarım sonra başka bir şey olurum,” gibi<br />
bir bukalemun izlenimi verebilir ama bence bu da çok problemli.<br />
Çünküt queerde de kimliğini değiştirebilme olasılığı onun altını<br />
boşaltması tehlikesini yaratmasının ötesinde aslında Simten’in<br />
Üçüncü Dalga’da de işaret ettiği gibi benzer şekilde queerin de<br />
neoliberalizm tehlikesine düştüğünü gösteriyor. Neoliberalizmin<br />
bizi çektiği, bugün Zara’dan giyinirim, yarın da Zapatista gibi<br />
görünürüm tuzağına düşmememiz gerekiyor. Yani queer olmak<br />
neoliberalizmin bize sundukları arasından istediğini seçmek demek<br />
değil ki (o seçim meselesi de zaten tartışılması gereken bir<br />
kavramdır, çünkü istediğimi seçmem gibi bir durum söz konusu<br />
değildir zaten, seçebileceklerim bana belli limitler içerisinde sunulur).<br />
Kimliksizliğe veya o kimliklerin akışkanlığına, değişkenliğine<br />
atfeden queer hareketin neoliberalizm tehdidine düşmeden<br />
bakış açısı ya da yaşam biçimi olarak hayata geçirilmesi gerekir.<br />
O nedenledir ki mesela Judith Butler Cinsiyet Belası’ndan sonraki<br />
metinlerinde queer etikten bahsederken Ebu Garip’ten bahseder.<br />
Hiç cinsellikten fark etmeyeceğimiz ama bu kimliklerin nasıl<br />
çatıştığını, nasıl farklılaştığını görebileceğimiz queer adaletten,<br />
queer etikten bahseder. Örneğin Hrant Dink’i anma yürüyüşünde<br />
“Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” derken o gün ben<br />
Ermeni olmayı tercih ettim değil, tam tersine aslında o farklı kimlik<br />
deneyimlerini yeniden düşünme, kendi yaralarımızı başkalarının<br />
yaralarıyla birlikte tanımaya yol açan bir queer etikten bahsettiğimiz<br />
zaman queerin, sadece cinsellikten ve cinsel farklılıklardan<br />
bahsetmekten öte bütün bu kimliklerin nasıl oynaştığını,<br />
farklılaştığını gösteren bir düşünme biçimi olduğunu görebiliriz.<br />
Queer etik, queerin sadece “maskemi takarım, istediğim kimliğe<br />
bürünürüm”ün ötesinde içi boşaltılmamış bir pratik değil, aslında<br />
kimliklerin çatışması ve politikası olduğunu göstermeye çalışır<br />
Queer aslında bence bir kimliksizleşmeden öte, kimliğin<br />
eleştirisi ve o kimliğin nasıl kullanılacağına ilişkin bir düşünce<br />
pratiğidir. Queer bize kadının ve erkeğin eşit olduğu veya <strong>feminizm</strong>in<br />
sunduğu gibi bir gelecek ütopyası sunmaz çünkü queerin<br />
temelinde belirsizlik, muallaklık vardır. Queer geleceğe yönelik<br />
bir niyettir ama o gelecekte ne olacağının bilinmezliğini içerisinde<br />
barındırır.<br />
1990’larda queer hareket ortaya çıktığı zaman tam da gey ve<br />
lezbiyen hareketinin kendilerini oturtmaya başladıkları ve kurumsallaştırdıkları<br />
bir dönemdi ve queer hareket gey ve lezbiyen<br />
harekete “Dur,” demişti. Çünkü queer cinsellik tartışmalarının<br />
hiçbir şekilde kimlik politikaları üzerinden sabitlenip, bir kimliğe<br />
oturtulamayacağını savunmaktadır ve 1990’larda queer aslında<br />
bizim “ibne hakem” derken kullandığımız gibi aşağılayıcı bir anlamda<br />
kullanılırken, bugün sahiplendiğimiz, yeniden ürettiğimiz<br />
onurlu bir kavram olarak anlaşılıyor. Ama burada queeri olumsuz<br />
anlamından onurlu bir anlama çevirdiğimiz gibi ibneyi de çevirebilir<br />
miyiz? ‘İbne’ queere benzer mi? Bütün bu problematiklerle<br />
birlikte bugün, 80’lerde Amerika’daki AIDS hareketinde eşcinsel<br />
erkeklerin mütemadiyen ölmesinden ve bütün Amerika’nın buna<br />
üzülmemesinden doğan bir queer hareketi konuşuyorsak, şunu<br />
da tartışmamız lazım: Türkiye’de biz bu tarihsel konjonktürde<br />
queeri nereden alıyoruz, nereye götürüyoruz ve bununla ne yapıyoruz?<br />
Mesela Cüneyt Çakırlar ve Serkan Delice’nin derledikleri,<br />
bu hafta Metis Yayınları’ndan çıkan Cinsellik Muamması 4 kitabı<br />
Türkiye’deki queer eylemlilikler ve hareketler üzerine deneyimlere<br />
yer veriyor.<br />
Queer söylemi üzerinden aslında queerin kendisinin de belirttiği<br />
gibi ne olacağını bilmiyoruz, göreceğiz; ama bir yandan<br />
da, Judith Butler, Eve Sedgwick gibi, “Queer nedir?” sorusunu<br />
tanımlayan temel metinler, queer hareketlere örnekler veren şeyler<br />
varken artık aslında “Türkiye’de queer hareket mi üretiyoruz,<br />
queerden mi bahsediyoruz, ne yapıyoruz?” sorusunu birazcık çözümlemek<br />
lazım.<br />
Gender ve Queer Teori<br />
Son olarak tekrar <strong>feminizm</strong> ve queer meselesine gelecek olursam<br />
queere yöneltilen en büyük eleştirilerden bir tanesi <strong>feminizm</strong>in<br />
temel kavramı toplumsal cinsiyet (gender) meselesini sorunsallaştırıyor<br />
olmasıdır. Gender dediğimiz ne? Kadınla erkek arasındaki<br />
ilişkilenme biçimine bakılması. Her ne kadar Üçüncü Dalga<br />
Feminizm de toplumsal cinsiyeti sökmeye çalışsa da temelde yine<br />
de bir kadın ve bir erkekten bahseder, bir de arasına bir spektrum<br />
ekler, erkek kadın arasında gidip geldiğimiz bir alan oluşturur bizim<br />
için. Queer Teori bu ikili cinsiyet sistemini tamamıyla yok<br />
sayar ve bütün bu ikilikleri ortadan kaldırmaya çalışır. Bütün bu<br />
ikilikleri ortadan kaldırmaya çalıştığı zaman da <strong>feminizm</strong>in en<br />
önemli hareket etme alanını baştan eleştirmiş olur. O nedenle de<br />
queerin <strong>feminizm</strong>i bozan bir tarafı olduğu düşünülür. Ama öte<br />
yandan baktığımız zaman da aslında queer, <strong>feminizm</strong>in en temel<br />
4 Çakırlar, Cüneyt ve Delice, Serkan (Ed.), (<strong>2012</strong>) Cinsellik Muamması, Metis Yayınları,<br />
İstanbul<br />
344 345