Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminist Örgütlenme<br />
kadınlar olarak bir ucundan politika yapmaya başlıyorduk. Küçük<br />
toplantıları büyük toplantılar izledi. Hatta 1987’de çok büyük bir<br />
ivme kazandı, biliyorsunuz ilk Dayağa Karşı Kampanya’yı başlattık.<br />
Çankırılı bir hâkimin o “muhteşem” kararı ile birlikte birden<br />
dayak konusu ortalığa döküldü ve çok fazla taraftar buldu.<br />
Dayağa Karşı Kampanya içinde aktif çalışmaya başladıktan<br />
sonra başımdan geçen şiddeti de konuşabilmeye başladım. Evlilik<br />
ve boşanma döneminde şiddete uğradım. Bir yandan da seviyorduk<br />
birbirimizi! Üzülerek ayrıldım. Sol grubumdan kadın arkadaşlarımla<br />
bu konuyu hiç konuşamazken feminist arkadaşlarıma<br />
yaşadıklarımı anlatabildim. İki ya da üç kere gördüğünüz kadınlara<br />
güveniyor, yargılanmayacağınızı biliyorsunuz. Bilinç yükseltme<br />
grubu deneyimi bana çok şey kazandırdı, eşsiz bir deneyim<br />
oldu benim için. Bakıyorsunuz size benzeyen bir kadın da benzer<br />
bir deneyim yaşamış, o da kocasından boşanmış. Ya da cinsellik!<br />
Cinsel hayatınızı konuşabiliyorsunuz. O yılları da düşündüğümüzde<br />
hayatımızda ciddi, devrimci dönüşümler yaşıyorduk.<br />
Bilinç yükseltme grupları belli başlı feminist bir örgütlenmedir;<br />
İkinci Dalga feminist hareketin bence bize bıraktığı en<br />
önemli miraslardan biridir. Feminist hareket içinden de “grup<br />
terapisi” olarak görülüp, eleştirilse de son derece önemli bir örgütlenme<br />
modeli olduğunu düşünüyorum. Kadınların yaşadıkları<br />
sorunların kişilik sorunu olarak görülemeyeceği ya da kişisel şartlardan<br />
kaynaklanmadığı açığa çıkarılır. Kadınlar bilinç yükseltme<br />
gruplarında güçlenir ve yalnız olmadıklarını görme imkanına sahip<br />
olurlar. Türkiye’deki ilk feminist örgütlenmelerde bugünden<br />
farklı olarak bilinç yükseltme grupları çok önemsenirdi.<br />
Yeni bir örgütlenme modeli<br />
Öğrendiklerim sadece bununla sınırlı değildi: Yapılması gerekli<br />
işler, hiyerarşi olmadan herkesin katılabildiği bir şekilde planlanıyor,<br />
şef, sorumlu, başkan olmadan, kolektif bir şekilde halledilebiliyordu.<br />
Herkes birbiriyle açık ilişkiler kurmaya çalışıyordu.<br />
Bunlar tabii benim gibi kadınların o zamanlar alışık olmadıkları<br />
modellerdi. Aslında bütün dünyada feminist örgütler, geçmiş pratiklerle<br />
hesaplaşıp, kendilerine yeni yollar aramışlar. Hiyerarşik<br />
olmayan yapılar, şeflerin, sözcülerin olmaması, doğrudan katılımın<br />
desteklenmesi, birbirine dokunma, birbirinin sözüne önem<br />
verme gibi. Örneğin, buradaki gibi sıra sıra değil de, yuvarlak bir<br />
düzende, göz teması kurabildiğimiz bir tartışma ortamının önemi<br />
gibi… Farklı kadınlık durumlarını gözeten örgütlenme pratiğinin<br />
önemi… Bunlar aslında suni biçimler değil. Neden değil? Çünkü<br />
kadınların durumuna çok uygun… Bu toplumda ezilen bir tarafın<br />
üyeleri olarak, bastırılmış, cinsiyetçilikle kuşatılmış, ikinci planda<br />
kalmış, sözünüz ciddiye alınmamış kadınlar olarak, dilinden,<br />
üslubundan, çalışma tarzına kadar kadınların hayatına uygun<br />
olmayan örgütlenmelere bir tepki gelişmesi normal. Feministler,<br />
kadınların farklılıklarını, çeşitliliklerini gözeten; evli, bekar, çocuklu,<br />
çocuksuz, genç, yaşlı, uzakta, yakında olma gibi durumlarını<br />
gözeten bir form arayışına gitmişler. Denenerek kadınlara iyi<br />
gelebilecek örgütlenme modellerine geçilmiş.<br />
Bugün hâlâ bu ilkeler feminist hareketin kazanımları ve uygulamaya<br />
gayret ediyoruz. Tamamen yapabiliyor muyuz? Yapamadığımız<br />
zamanlar kuşkusuz oluyor çünkü gerçekten kolay değil.<br />
Örneğin Kaktüs Dergisi’ni çıkardığımız dönemde bazı şeyler<br />
öğrendik: Kaktüs çok küçük ve homojen bir gruptu, on iki sayı<br />
çıkarabildik. Küçük grubumuz, iki yıl kadar, dergiyi çıkarmadan<br />
önce hemen hemen haftanın üç gününü beraber geçirdi ve hazırlık<br />
yaptı. Dolayısıyla benim de dahil olduğum o gruptaki kadınlar<br />
olarak birbirimizin sözünü, beden dilini, tavrını öğrendik ve hedeflerimizi<br />
ortaklaştırabildik. Dergiye son vermemizin bir önemli<br />
nedeni kadınlar arasındaki anlaşmazlıklardan çok politik önceliklerle<br />
ilgiliydi bana göre.<br />
2008 yılında kurulan ve benim de üyesi olduğum Sosyalist<br />
Feminist Kolektif (SFK) bugüne kadar gördüğüm en büyük kadın<br />
örgütlenmesi. Biz de SFK olarak benzer ilkelerle yola çıkmaya<br />
çalıştık: kolektif çalışma, sözcünün, başkanın olmaması gibi ilkeler<br />
vardı. Ama tabii ki grup büyüdüğü zaman, feministler olarak<br />
daha önce deneyimlediğimiz, az sayıda kadının birlikte olabildiği,<br />
yakınlaştırıcı grup deneyimlerine daha az imkan oluyor. Grup<br />
büyüdükçe görevler de büyüyor: Üç ayda bir yayın çıkarmamız<br />
gerekiyor. Belli faaliyetler yapmak istiyoruz, kampanyalar, okur<br />
toplantıları, etkinlikler düzenlemek istiyoruz vb. O nedenle başka<br />
sorunlar yaşamaya başlıyorsunuz.<br />
Sorunlara geçmeden önce belki şunu söylemek gerek: Ben<br />
oldum olası hep örgütlü mücadeleye inandım. Örgütlü mücadele<br />
derken sayısal bir şeyden söz etmiyorum, iki üç kişinin bir araya<br />
gelmesi de bir örgütlülüktür. “O örgütlenme iyidir, bu örgütlenme<br />
kötüdür,” demeyi hele hele kadın hareketi için hiç doğru<br />
bulmuyorum. Kadınların farklı ihtiyaçlarına farklı cevaplar bulacak,<br />
parçalı yapısı ile farklı örgütlenme modellerinin toplamıdır<br />
feminist hareket. Bunun içinde küçük bir yayın grubu olabilir, bir<br />
kampanya grubu olabilir, bir araştırma grubu olabilir. Bizim için<br />
önemli olan feminist hareketin bütününün hedefini nereye yönelttiğidir.<br />
Çünkü biz erkek egemen, patriarkal düzeni yıkmak ve<br />
298 299