You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Ekoloji ve Feminizm<br />
Sadece bacaları tıkamak yerine yasaları değiştirmek için mücadele<br />
etmek bence daha politik bir alan.<br />
Sınıfsal meseleye gelince de iklim değişikliğinin göbeğindeyiz.<br />
Aslında hiçbirimizin çok fazla konuşacak, tartışacak vaktimiz,<br />
alanımız da yok. 2050 senesine kadar korkunç şeyler olacak.<br />
İklim değişikliğinin etkilerini biz günlük hayatımızda daha<br />
fazla yaşamaya başladığımızda meselenin sınıfsal boyutuyla da<br />
karşılaşacağız. İki sene önce Rusya’da korkunç orman yangınları<br />
oldu. Dünyadaki buğday stokunun çoğunu ithal eden bir ülke<br />
kendine ancak yetebildiği için bir sürü yere ithalatta bulunmadı<br />
ve bu yüzden bir sürü yerde de gıda fiyatları inanılmaz fırladı.<br />
Ortadoğu’daki Arap Devrimleri’ne baktığımızda aslında gıda fiyatlarındaki<br />
bu oynamaların ne kadar etkili olduğunu görüyoruz.<br />
İstanbul’da hortum oldu, Elazığ’da senede üç kez olan hortum<br />
sayısı yirmi altıya çıkmış.<br />
Hayatımızı etkileyen o koca koca kararları alan, işçi sınıfını<br />
sömüren kapitalist adamlar, bütün bu doğa yıkımları karşısında<br />
yine orada oluyor, olacaklar da çünkü onlar önlemleri alabilecek<br />
güce sahipler. Biraz o yüzden de politik bir alan ve bu alanlara<br />
daha fazla girmek gerekiyor. Çünkü yine kadınlar orada daha fazla<br />
etkilenecek, daha kirli çevrede yaşamak zorunda kalacaklar, gıdaya<br />
erişim daha zor olacak, sağlık imkanlarından onlar daha az<br />
yararlanacak vs...<br />
Aslında ekoloji hareketi biraz felaket tellallığı yaptığı için de<br />
dış çemberdedir. İnsanlar “Kıyamet senaryolarını biz de biliyoruz,<br />
haklısınız,” deyip, günlük hayatlarına devam ediyorlar. Bu yüzden<br />
de iklim değişikliği gerçekliğini konuşmak, bununla yüzleşmek<br />
ve buradan başka politik alanlar açmaya çalışmak gerekiyor.<br />
Gülden: Ben şehir plancısıyım, İstanbul’da son günlerde çok gündemde<br />
olan kent hareketinin ekolojik hareketle ilişkisinin çok<br />
önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece felaket senaryolarından<br />
dolayı değil ama şu anda birebir kentte yaşayan bir kadın olarak<br />
aslında bu beton hayat içerisinde depresyona girenler, kendini<br />
ifade edemeyenler, sakat ya da yaşlı olduğu için sokağa çıkamayan<br />
insanlar, parkta oynayamayan çocuklar, kendine dinlenecek<br />
park bulamayan gençler vs. olduğu için kent hareketi içerisinde<br />
ekolojik bir mücadele alanı olduğunu düşünüyorum ve yapabildiğim<br />
kadar da uğraşmak istiyorum. Gruplarla, inisiyatiflerle ilişkim<br />
de olmuştu. Kentteki daha çok yoksul kesim için ise Tarlabaşı<br />
ve Sulukule örneğinde olduğu gibi, yaşam alanı mücadelesi söz<br />
konusu. Dolayısıyla kentli kadın hareketinin buralardaki bağlantılarının<br />
çok önemli olduğunu düşünüyorum.<br />
Kentsel dönüşümün, İkinci Dalga’daki özel alan-kamusal<br />
alan tartışmalarına da çok değen bir yanı var. Evi nasıl tanımlıyoruz?<br />
Evin şeklinin yuvarlak ya da dikdörtgen olması, bölümlere<br />
ayrılıp ayrılmamış olması gündelik yaşamımızı nasıl etkiliyor?<br />
Evlerin bahçeli olduğu bir kentte yaşasaydım ekolojiyle nasıl ilişkilenecektim?<br />
Nasıl bir kadın olacaktım? Sokağa daha mı rahat<br />
çıkacaktım? Bunlar çok önemli olduğu için ekolojistlerin, feministlerin,<br />
antikapitalistlerin ve savaş karşıtlarının ortaklaşabileceğini<br />
düşünüyorum. Bu da çok acil müdahale edilmesi gereken bir<br />
alan ve vahşetini çok güçlü bir şekilde de yaşıyoruz aslında.<br />
Çiğdem: Kentsel ve kırsal dönüşüme son derken aslında kentin<br />
kırdan çok farklı olmadığını biliyoruz. Kırdaki insanların evlerine<br />
vinçlerin girmesi ya da evlerinden edilmeleri kentte de yaşadığımız<br />
durumlar ve tüm bunlar gözler önünde gerçekleşiyor. Bunun<br />
için de mücadeleyi çok ayrı görmüyoruz ve benzer direniş noktaları<br />
oluşturuyoruz. Biraz bundan da bahsetseniz iyi olur, sanki<br />
orası eksik kaldı.<br />
Doğa Derneği meselesinde size katılıyorum. Özellikle kapitalist<br />
şirketlerin yıkımlarını görerek ve bilerek onların bir piyonu<br />
olmak bence kesinlikle reddedilmesi gereken bir duruş.<br />
Çoğu noktada bizler kadın olarak da bazılarının piyonu oluyoruz.<br />
Kesinlikle piyon olmamalıyız, şirketleri, kapitalistleri, bu algıyı<br />
reddetmeliyiz çünkü çok tehlikeliler, fark etmeden içimize sızabiliyorlar.<br />
Adamlar takım elbiselerini çıkarıp, rahat spor ayakkabılar,<br />
eşofmanlar giyip, köylere giriyorlar ve orada örgütleniyorlar.<br />
Organize bir şekilde insanları kandırmaya devam ediyorlar ve<br />
insanlara kâğıtlar imzalatıp, bazı yıkım projelerinin bir parçası<br />
yapıyorlar. Öncelikle bu algıyı reddetmeliyiz. Bence doğru bir<br />
ekolojist ve feminist mücadele ancak bu algının yıkıldığı noktada<br />
inşa edilebilir.<br />
Kızılca: Gülden mekânın insanı nasıl şekillendirdiğini çok güzel<br />
tanımladı. Şu anda insanların binlerce yıldır ürettikleri hayatların<br />
hem kentte hem kırda nasıl dümdüz edildiğini görüyoruz.<br />
Mine: Kentsel dönüşümle ilgili bir sürü mesele var. Örneğin kentsel<br />
dönüşümün pilot bölgelerinden olan Fikirtepe’de insanlar evleri<br />
yıkıldığında alkışladılar. Bunun şu yüzden olduğu düşünüyorum:<br />
Fikirtepe, çok temiz bir şekilde yıkılmak istendi ve temiz bir<br />
şekilde yıkılması için insanlara çok güzel vaatler sunuldu. Şimdi<br />
Derbent’te ise yıkımlara karşı bir mücadele var ve bu mücadeleyi<br />
verenler için devlet şöyle diyecek: “Bak, Fikirtepe’de insanlar alkışlarken,<br />
bunlar isyan ediyor, demek ki terörist, örgüt üyesi.” Bu<br />
durumu yaratanlar şirketler ve onların kolluğu olan devlettir. Öte<br />
yandan kapitalizmle uzlaşmanın kesinlikle ekolojik bir müdahale<br />
için mümkün olmadığını düşünüyorum.<br />
216 217