You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Ekoloji ve Feminizm<br />
mayan, yuvarlak taş evleri varken daha sonra 4500’lerde dikdörtgen<br />
evler yapılmaya başlanıyor. Oysa doğada geometrik biçimi<br />
dikdörtgen olan hiçbir varlık yok; bütün barınaklar, mağara, ağaç<br />
kavuğu, beden hepsi yuvarlaktır. Evler dikdörtgen olmaya başladıktan<br />
sonra bölümlere ayrılmaya başlıyor. Arkeologlar evin bölümlerini<br />
çok net tespit edebiliyorlar. Bazı alanlarda ölçüm aletleri<br />
var, kıymetli taşlar var, arkeologlar buraları erkek alanı olarak<br />
nitelendiriyorlar, bazı alanlarda da dokuma aletleri, kap, kacak<br />
gibi kadın işi olarak hemen tanımlanabilecek aletler var. Demek<br />
ki kadınla erkek arasındaki iş bölümü doğal olandan farklılaşmaya<br />
başladığında, insanın doğaya yabancılaşması ve kadınla erkeğin<br />
birbirine yabancılaşması başlıyor. Demek ki hakikaten zaman<br />
olarak da örtüşüyorlar. Böylece <strong>feminizm</strong>le ekolojinin tarihsel dönüm<br />
noktalarının çakıştığına dair teorimiz güçleniyor.<br />
Murray Bookchin’in “toplumsal ekoloji” hareketi Eko<strong>feminizm</strong>’de<br />
kuvvetli bir damardır. Esasında Eko-<strong>feminizm</strong>’in<br />
ana damarı budur. Bookchin’in teorisini kabaca özetlersek: “İlk<br />
olarak hiyerarşik topluluklarda yaşlılar egemen olmaya başladı,<br />
sonra erkek yaşlılar egemen olmaya başladı, sonra hiyerarşik bir<br />
yapı içinde bir cinsiyetin diğerine tahakkümü netleşti, komünal<br />
toplumlardan akrabalık bağına dayalı mülkiyet toplumu doğdu<br />
ve akrabalık bağına dayalı mülkiyet erkek savaşçılar, erkek tahakkümü,<br />
kadının hayatta kalabilmesi için doğrudan erkeğe bağımlı<br />
hale gelmesine yol açtı çünkü mülk erkekteydi ve kadın erkekten<br />
ayrılsa doğanın içinde savunmasız bir şekilde tek başına kalacaktı.<br />
İnsanın doğaya yabancılaşmasıyla kadın-erkek arasındaki tahakküm<br />
ilişkisi beraber işledi ve biz bunu ancak beraber çözebiliriz.”<br />
Görüldüğü gibi Bookchin’in teorisinde Eko-<strong>feminizm</strong> var zaten<br />
Peki, Eko-<strong>feminizm</strong> düşüncesi Bookchin’de olduğu gibi,<br />
daha önceden beri olmasına rağmen neden 1974’te ortaya çıkıyor?<br />
1972’de İngiliz bilim insanları Blueprint for Survival diye bir <strong>kitap</strong> çıkarıyorlar.<br />
Bunun hemen ardından da 1960’ların sonunda kurulan<br />
Roma Kulübü’nün The Limits to Growth (Büyümenin Sınırları) adlı<br />
raporu hazırlatmasıyla birlikte insan-çevre ilişkilerine yönelik var<br />
olan anlayış büyük bir dönüşüm geçiriyor. Artık sürdürülebilir<br />
kalkınma önemli bir kavram haline gelmeye başlıyor. Değişkenler<br />
olarak nüfus, endüstriyel üretim, besin maddeleri, ham madde ve<br />
çevre kirlenmesini alıyorlar, bir bilgisayar programına uyguluyorlar<br />
ve diyorlar ki “Böyle giderse 21. yüzyılın ortalarında küresel sistem<br />
çökecek.” Çünkü “Sınırlı bir sitemde sınırsız büyüme imkansızdır,”<br />
diyorlar. Bunu kapitalistlerin kendileri söylüyor.<br />
Bu gelişmelerden sonra ekoloji hareketi çok canlanıyor, bu<br />
canlanma ile birlikte de farklı dallara ayrılıyor. Eko-<strong>feminizm</strong><br />
de dallara ayrılmaya başlıyor. Bir yanda ağaçlara, böceklere ilgi<br />
duyup, ağaçlara sarılanlar (Hindistan’dakinden daha farklı tabii<br />
Amerikan kampüslerinde ağaçlara sarılanlar) varken, bir yanda<br />
da radikal nükleer karşıtları var. İngiltere’de, 1981 yılında, ABD’nin<br />
orta menzilli nükleer füzelerini konumlandırmak için kurduğu<br />
Greenham Common üssünü otuz altı kadın protesto ederler.<br />
Protestolar daha fazla kadının katılımıyla büyür ve kadınlar üssün<br />
çevresinde kamp kurarlar. 1991 yılında, nükleer füzeler ABD’ye<br />
gönderilene kadar, on yıl boyunca üssün çevresinde yaşarlar. Son<br />
derece başarılı, radikal bir harekettir…<br />
Eko-feminist siyaset<br />
Eko-<strong>feminizm</strong>’in tarihi açısından önemli olaylara değindikten<br />
sonra bir diğer önemli soruya geliyoruz. Eko-<strong>feminizm</strong>’in öznesi<br />
kimdir? Siyaseti nedir? Öznesi toplumsal ve tarihsel bir varlık<br />
olarak kadındır. Temel analiz kategorisi doğadır, Marksist ve<br />
radikal feminist düşüncelerden yararlanır, onları eleştirir ve yeni<br />
bir senteze ulaşır. Doğa ve kültür arasındaki ilişkiyi yeniden düşünür.<br />
Zihin/doğa, akıl/duygu gibi ikilikleri yaşamı tehdit eden<br />
egemenlik sistemlerini besleyen şeyler olarak görür. Bu ikilikleri<br />
kaldırmayı hedefler. 1<br />
Feminizm ve ekoloji, kadın-doğa özdeşliği ile erkeklerin kurulacak<br />
ekolojik dünyadaki ve ekoloji mücadelesindeki rolü konusunda<br />
ayrışıyorlar. Bu nokta hakikaten biraz karışık... Ekoloji<br />
mücadelesinde erkekler var. Biz bunlarla ne yapacağız? “Ben ekofeministim,”<br />
diye yola çıktığın zaman bu sorun.<br />
Bir de şöyle bir sorun var: Bazı özcü yaklaşımlar doğaya zarar<br />
veren insanı erkek olarak tanımlıyor. Yani bir kadın doğaya zarar<br />
vermez, o zaten doğayı sever gibi yaklaşımlar da var. Örneğin,<br />
Ynestra King 2 bu tür özcü yaklaşımları eleştiriyor: “Ekolojik bir<br />
toplum tasarlayıp, yaratmamızı sağladığı için gerek bilimi, gerek<br />
sihri kapsayacak şekilde sezgisel, tinsel ve rasyonel bilgi biçimlerini<br />
bütünleştirecek bir kültür ve politika oluşturmaya çalışabiliriz,”<br />
diyor. Güzel aslında, “bilim ve sihir bir arada” kulağa güzel<br />
geliyor.<br />
1 Üzel, Esra (2006), “Feminizm ve Doğa Ekseninde Eko-<strong>feminizm</strong>”, Ankara Üniver-<br />
sitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Ana Bilim dalı, yayınlanmamış yüksek<br />
lisans tezi.<br />
2 King, Ynestra, (1989) “The Ecology of Feminism and the Feminism of Ecology”,<br />
(içinde) Healing the Wounds (der: Judith Plant), New Society Publishers,<br />
Philadelphia, s:23<br />
200 201