13.03.2013 Views

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

amargi_feminizm_tartismalari_kitap_2012

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Ekoloji ve Feminizm<br />

Aydınlanma öncesi Avrupa’ya, Kızılderililerin nasıl yaşadıklarına<br />

bakılır. “Biz bu aydınlanmacı, erkek egemen, insan tahakkümüne<br />

dayalı sistemi reddediyoruz, alternatif yaşam biçimleri arıyoruz<br />

ve bunu geleceğe bakarak yapıyoruz ama geçmişten de öğreneceğimiz<br />

şeyler var,” denir. Burada da yine ortak bir yöntem görüyoruz.<br />

Geçmiş yaşamlara bakmak ekoloji hareketi için çok önemli…<br />

Aynı şekilde feminist hareket de kadınların mücadelesinin tarihi<br />

için, cadılara, şifacı kadınlara, ot toplayanlara bakıyor.<br />

Yine aynı şekilde 60’lar ve 70’ler, patlayan cinsel devrimle<br />

birlikte kadınların bedenini, ruhunu, aklını bütünleştirdiği zamanlar.<br />

Diğer canlılarla bütünleşirken kendi bedenini de ekolojide<br />

bir beden olarak -ekolojinin böyle terimleri var ya, birincil<br />

doğa, ikincil doğa şeklinde- bunun gibi ikinci bir doğa olarak bedenini<br />

yaşaması. Bu, beden-kadın ilişkisindeki dönüşüm, kadındoğa,<br />

insan-doğa ilişkisi dönüşümüyle paraleldir ve 60-70’lerin<br />

bilinç dönüşümünün de önemli bir parçasıdır. İleri sanayi toplumunda<br />

yaşayan feministler, ekolojistler farklı bir tarafa doğru<br />

giderken Üçüncü Dünya hareketlerinde de farklı sorgulamalar<br />

başlıyor; örneğin Hindistan’daki Vandana Şiva bu sorgulamayı<br />

yapanlardan biridir. Bu sorgulamalar Eko-<strong>feminizm</strong>’de çok daha<br />

kuvvetli. Eko-feministler “Bizim yaptığımız sadece dünya-insan<br />

ilişkisini yeniden tanımlamak değil, kırda yaşayan kadınların doğayla<br />

maddi meseleleri vardır. Doğaya müdahale edildiği zaman<br />

kadınların maddi şekilde hayatları değişiyor; bunun için de direnişleri<br />

çok farklı ve çok daha hakiki. Bunun teorisini bile yapmalarına<br />

gerek yok,” diyorlar. Bunun en canlı örneği olarak da 1974’te<br />

Hindistan’daki okaliptus ağaçlarını kucaklayan kadınlar veriliyor<br />

çünkü o ağaçlar giderse o kadınların yakacağı kalmayacak. Ondan<br />

yaptıkları ilaçları yapamayacaklar. Okaliptustan beslenen keçi ve<br />

koyunlarını artık sağamayacaklar. Bu yüzden ağaçlara sarılan bu<br />

kadınların mücadelesi basit bir “Yeşil ağaçlar ölmesin, erozyon olmasın,”<br />

değil; bir yaşam mücadelesi… Ve bu kadınlar biliyorlar ki<br />

kentlerde yaşayamayacaklar, sokaklarda yatacaklar, ırzlarına geçilecek,<br />

çocukları açlıktan ölecek… Burada hiç olmazsa bir keçi tutar,<br />

çocuğuna süt verir. Dediğimiz gibi ölüm, kalım mücadelesi…<br />

Hatice: Ben de <strong>feminizm</strong>le ekolojiyi çok ayrı tutamıyorum. Çıkış<br />

noktaları itibariyle muhakkak ayrılıkları olabilir ancak yine de<br />

çok ayrı değiller. Ben çiftçi bir kadınım, doğanın içinde üretim<br />

yapıyorum. Evde başka bir hayat, doğada başka bir hayat olmuyor.<br />

Çok bütünlüklü ve iç içe hayatlar bunlar. Fakat şu an yaşadığımız<br />

dünyada kendimizi doğadan ayrı, betonların içinde bulduk.<br />

Dolayısıyla ekolojiye çok ihtiyaç duyuyoruz. Kendimizi doğanın<br />

bir parçası olarak gördüğümüzde ekolojiyle de bağlantı kurabili-<br />

riz. Doğayla ilişkim ona temas ettiğim anlarda “Aaa, yaşasın!” diye<br />

aşırı bir tepki vermeden, hayatımın doğallığında gidebilmeli. Ama<br />

o kadar uzaklaştırıldık ki doğadan, toprağa değdiğimizde “Ah, yaşasın!”<br />

halini yaşıyoruz. (Gülüşmeler)<br />

Kızılca: Biz de dün Mine’yle bunu konuştuk; Mine anarşist, ama<br />

“Aslında anarşistim dememe bile gerek yok,” dedi. Çünkü ekolojistim<br />

ya da feministim demek çok saçma fakat mücadele içinde<br />

örgütlenmek için kendini bu şekilde adlandırıyorsun. En baştaki<br />

sorumuz da bu adlandırmalardı zaten. Tekrar başa dönüyorum<br />

ama yeni terimler katmanın bir anlamı var mı? Bilmiyorum, düşünelim.<br />

Belki de vardır. Bu sunum kapsamında üzerine konuşulabilecek<br />

bir diğer konu da kalkınma ve ilerleme ideolojisi, ama hepimizin<br />

bu tanımlamalardan nefret ettiğini düşünerek bu konulara<br />

hiç girmiyorum.<br />

Mine: İlerleme, kalkınma, sürdürülebilir kalkınma gibi terimler<br />

aslında daha çok eril olmakla birlikte ekoloji mücadelesinde de<br />

inanılmaz derecede fazla kullanılan terimler. Uzun bir mesele,<br />

ucu yenilenebilir enerjiye kadar varır. Şu anda girmeyeceğiz ama<br />

merak eden olursa sunum bittikten sonra soru kısmında bu konuya<br />

girebiliriz ve hatta girelim.<br />

Kızılca: Evet, doğru… Onu da söylemek lazım… Biz burada ekoloji<br />

mücadelesinin bir damarını anlatıyoruz, bundan çok farklı<br />

damarlar da var. Mesela Yeşil Kapitalizm diye bir kavramsallaştırma<br />

var ve bu kavramsallaştırmayı benimseyen, doğanın kurtulması<br />

için teknolojinin daha fazla geliştirilmesi gerektiğini savunan<br />

ve kendine ekolojist diyen insanlar da var. Ama biz tabii<br />

ki de kalkınma ve ilerleme ideolojisinin yabancılaştırıcı etkisine<br />

karşıyız. Tabii buradaki bütün mesele, çok Marksist bir terim olduğu<br />

için insanı ürkütüyor ama “yabancılaşma”. Kadın bedenine<br />

nasıl yabancılaşıyorsa insan da doğaya öyle yabancılaşıyor. Peki,<br />

kalkınmacı, ilerlemeci mantığın sonucu neden yabancılaşma oluyor?<br />

Çünkü bu mantık doğaya değiştirilmesi, müdahale edilmesi<br />

gereken bir kaynak olarak bakıyor. Bu yabancılaştırıcı etki erkek<br />

ve kadın, insan ve doğa arasında da aynı şekilde, efendi ve kaynak,<br />

efendi ve dönüştürülen şeklinde işliyor. İnsanın doğayla kurduğu<br />

ilişkisindeki mücadele ile kadının erkekle ve kadının kadınla ilişkisindeki<br />

mücadele aynı düşmana karşı veriliyor gibi görünüyor.<br />

Buradan da Eko-<strong>feminizm</strong> antikapitalist, antiemperyalist bir noktaya<br />

ister istemez gidiyor.<br />

Ekonomik ve sosyal ilişkilerin nasıl düzenlendiği bir sistem<br />

sorunu olarak ele alındığında bütün liberal hikâyelerden de bir<br />

miktar sıyrılmış oluyoruz. Ama tabii ona her zaman dikkat etmek<br />

gerekiyor. Bugün çok fazla girmeyeceğiz ama Türkiye’de ekolojik<br />

196 197

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!