02.03.2013 Views

anadolulu gül babalar - Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma ...

anadolulu gül babalar - Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma ...

anadolulu gül babalar - Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ANADOLULU GÜL BABALAR<br />

ÖZET<br />

İsmail Tosun SARAL<br />

<strong>Türk</strong>iye’de, Balkanlar’da <strong>ve</strong> hatta Asya’da Gül Baba adını taşıyan bir çok ermiş <strong>ve</strong> bu ermişlere ait<br />

makamlar, türbeler, tekkeler bulunmaktadır. Bu ermişler hakkında pek fazla bilgi bulunmamakla beraber<br />

toplayabildiğim bütün bilgileri aşağıda sunuyorum.<br />

ABSTRACT<br />

There are se<strong>ve</strong>ral Türbes, Tekkes and places dedicated to Gül Baba not only in Turkey but also in the<br />

Balkans and Asia. Despite the insufficiency of resources, in this essay, I would like to introduce the scarce<br />

information.<br />

Anahtar Kelimeler: Gül Baba, Anadolu, Anadolulu Gül Babalar, Balkanlardaki <strong>ve</strong> Asya’daki Gül Babalar<br />

Key Words: Gül Baba, Anatolia, Gül Baba’s from Anatolia, Gül Baba from Balkans and Asia<br />

Fevziye Abdullah Tansel, Muhtelif Gül Baba’lar konusunda araştırma yapan ilk kişidir:<br />

“<strong>Türk</strong> edebiyatında biri Fatih, öteki Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşamış <strong>ve</strong> Gül Baba<br />

diye adlandırılan iki <strong>ve</strong>lî vardır; bunlardan ikincisinin şöhreti ilkini gölgede bıraktığından, XVII. Asırda<br />

Evliya Çelebi’den başlayarak birbirleriyle kaynaştırılmış, Kanuni devrinde yaşayan Gül Baba’nın<br />

hayatıyla birleştirilmiştir.<br />

a. Fatih devrinde yaşayan asıl adı Mehmet olan Gül Baba, Şirvan’dan Anadolu’ya gelerek,<br />

Fatih’in İstanbul’da kendi adına yaptırdığı câmi’de Hadîs <strong>ve</strong> Tefsîr dersleri <strong>ve</strong>rdiği gibi, hususî olarak<br />

Fatih’e tefsir okutmuştur. Buna karşılık bir maaş kabul etmeyen Gül Baba, Fatih Mehmet ile Edirne’de<br />

bulunduğu sırada, bir av esnasında gittikleri Korucu köyünü beğendiğinden kendisine <strong>ve</strong>rilen o yerde<br />

bir zaviye kurmuş, şöhreti ölümünden sonra da devam etmiştir. Edirneli Tîgî’nin onun hakkındaki<br />

methiyesi de, XVI. asırda şöhretinin devamını gösterir.<br />

Tîgî’nin, XVII. Asır şairlerinden Cevrî tarafından nakledilen beş beyitinden, irfan <strong>ve</strong> kerâmet<br />

sahibi bu <strong>ve</strong>lî’nin Fatih devrinde yaşadığı, türbesinin bulunduğu göl kenarında ikâmet ettiği, Edirne’de<br />

şehit düşerek öldüğü anlaşılıyor. Cevrî Çelebî, Tigî’nin Gül Baba’yı Buharalı zannetmekte yanıldığını<br />

kaydetmiştir. Şemseddin Sâmî, İran şairlerinden Belhli bir Gül Baba’dan bahsederek, bunun Farsça bir<br />

beytini nakletmiştir.<br />

b. Kanuni Süleyman devrinde yaşayan <strong>ve</strong> asıl adı Ca’fer olan Gül Baba hakkında, Dr. Orhan<br />

Köprülü’nün 1948’de İslâm Ansiklopedisi’nde çıkan yazısından sonra, bilinenlere yeni şeyler katan<br />

esaslı bir tetkik neşredilmiş değildir. Bazı günlük gazetelerdeki pek âmiyâne neşriyatı bir yana<br />

bırakırsak, onun dergâh <strong>ve</strong> türbesinin son yıllardaki hâlini canlandırma bakımından Dr. Fethi<br />

Te<strong>ve</strong>toğlu ile Yılmaz Öztuna’nın makalelerini zikredebiliriz. Gül Baba Budin’in 948 (1541)’deki fethi<br />

sırasında şehit düşerek cenaze namazı fetihten sonra Kânunî Sultan Süleyman’ın da iştirâkiyle<br />

Ebü’s Su’ud Efendi tarafından kıldırılan <strong>ve</strong> Budin’de gömülen bir <strong>Bektaş</strong>i dervişidir.


XVIII. asrın meşhur şairlerinden Sâbit (? – Hicrî 1124/1712), kütüphanemizdeki<br />

yazma Divanında mevcut,<br />

Dağ yakmış sîne - i abdâla dâgî lâlenin<br />

Sanki Gül Baba çerâgidir çerâgi lâlenin.<br />

beytiyle bu güzel çiçekleri Gül Baba türbesinin çerağlarına benzeterek, bu çerağların Abdallar’ın<br />

sinesini dağladığını anlatırken, türbeden çok lâleleri canlandırmakla berâber, türbenin XVIII. asırda<br />

kandillerle aydınlatıldığını da ifade etmiş oluyor.<br />

Anadolu’da, yukarıda bahsettiğimiz kişilere ya da başkalarına ait, Gül Baba adıyla bilinen ermiş<br />

<strong>ve</strong> bu ermişlere ait makamlar, türbeler, tekkeler bulunmaktadır. Bunlar hakkında ulaşabildiğimiz<br />

bilgiler şöyledir.<br />

1. Merzifonlu Gül Baba<br />

Evliya Çelebi’nin merhum babasından naklettiği bilgiye göre, Gül Baba, Merzifonlu bir Bektaiî<br />

dervişidir.<br />

Baba bir kân -i kerem sultandır<br />

Değil elbette teh-i pir ü gedâ<br />

Merzifondan gelerek tuttu vatan<br />

Şeh Süleyman zâmânı Güllübaba<br />

Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde yazmış olduğu bu beyti, XVII. yüzyılda İbn–i Derviş<br />

Mehmet tarafından Gül Baba için yazılmış bir kasideden almıştır. Sadi Bayram uzun manzumesinde<br />

Gül Baba’nın Merzifonlu Pirî Baba’nın torunu olduğunu söylemektedir.<br />

Kara Mustafa Paşa’nın babası Oruç Gazi,<br />

Eski kiremit ocakları semtine <strong>ve</strong>rilmiş onun adı,<br />

Merzifon’un batısından bakıyor, gece-gündüz,<br />

Viyana varoşlarına gönderdiği oğlunu bekliyor yıllardır..<br />

Belgrad’da başı ile ödedi İkinci Viyana bozgununu,<br />

Ballı şerbet içinde geldi başı, daima dik, gururlu,<br />

İstanbul Çemberlitaş civarındaki medresesi yanına gömüldü,<br />

Açık türbesinde rahmet bekliyor bizden, yüzü semâya dönük.


<strong>Bektaş</strong>î kardeşlerimizi de unutmayalım,<br />

Piri Baba Dergâhında buluşalım,<br />

Eline, diline, beline bağlı olalım,<br />

Canım Merzifon, bahçende ne güzel <strong>gül</strong>ler yeşermiş<br />

Torunun Gül Baba Buda kıyılarında postunu sermiş,<br />

Budapeşte’den akan Tuna Nehrini yıllardır seyrediyor,<br />

Ben buraları yüzyıllarca bekliyorum, derin hasretle ahfadım nerede diyor,<br />

Ekonomik gücünüzle, ihracatçı olarak sizi Tuna kıyılarında bekliyorum diyor.<br />

Ali Yaman da Gül Baba’nın Pirî Baba soyundan geldiğini ileri sürmektedir.<br />

2. Güllüceli Gül Baba<br />

Niğde’nin Güllüce köyünde de bir Gül Baba gömülüdür. Hakkında ilk bilgiyi Ali Rıza Önder bir<br />

efsaneye dayanarak <strong>ve</strong>rmektedir:<br />

“Osmanlı ordusu, yine ünlü, şanlı tantanalı bir yürüyüşe çıkmıştı. Başlarında Sultan Murad Han<br />

olduğu hâlde İstanbul’dan yola koyulmuş, Anadolu yaylalarını aşarak Bağdat’a gidiyordu. Niğde<br />

çevresine geldiklerinde kara kış her tarafı sarmış, Toroslardan geçmek imkânı kalmamıştı.<br />

Konmaya <strong>ve</strong> üç gün oturup kalmaya el<strong>ve</strong>rişli bir yer aradılar. Bu yeri Niğde’nin yarım menzil<br />

kuzeyinde, Melendiz dağlarının doğu eteklerinde bulunan bir derede bulabildiler. Yukarıdan, köy<br />

içinden gelen akar su, işte buradaki Andaval özüne inmektedir. Dağların yol <strong>ve</strong>receği günleri<br />

beklemek <strong>ve</strong> o vakte kadar rahatça barınmak için Andaval özünden daha uygun yer bulunamazdı.<br />

Padişahın iradesi şu yolda oldu:<br />

- Çadırlar kurulsun, ocaklar odlansın, davullar vurulsun, erler cirit oynasın.<br />

Ne yazık ki aradan günler geçtiği hâlde kış uzadıkça uzamış, üst üste yağan kar bir türlü<br />

çözülmeye başlamamış, tozu dumana katan tipi şiddetinden bir şey kaybetmemişti. Saraydaki<br />

hesap taşraya uymayınca ordunun yiyeceği bitmiş, yakacağı tükenmişti. Otağdan çevredeki<br />

köylere, kentlere haberler gitti, buyrultular ulaştı. Askere yiyecek toplanması istendi. Yoksulu,<br />

zengini kolları sıvayıp yardıma koştular. Kimi un, kimi bulgur, kimi fasulye, kimi patates, kimisi de<br />

yağ, tuz, derken asker açlıktan kurtulmuş, yolların açılacağı, bellerin geçit <strong>ve</strong>receği gün<br />

bekleniyordu.<br />

Atlar, arabalar durmadan işliyor, taşıtı <strong>ve</strong> biniti olmayanlar buldukları yiyecekleri sırtlarında<br />

getirmeye devam ediyorlardı. Bunlar arasında yoksulluğu <strong>ve</strong> kimsesizliği ile çevrede tanınmış olan


yaşlı bir adam göründü. Bir çift öküzü ile bir kağnısından başka bir kese bulguru ile bir kaşık yağından<br />

başka bir yiyeceği yoktu. ‘Varını <strong>ve</strong>ren utanmamış.’ derler. O da öküzlerini koşup kağnısını çekti. Bir<br />

kese bulguru ile bir kaşık yağını yanına alarak ordugâha doğru yola koyuldu. Şimdi Güllüce deresi<br />

denen <strong>ve</strong> eski adı bilinmeyen dere kıyısındaki yoldan hızla ilerledi.<br />

AĢçıların yerini bulup kağnısını ocak baĢında dayakladı. AĢçı baĢı köylü babaya bulgur<br />

kazanını gösterdi. Köylü baba kesedeki bulguru kazana boĢalttı. Ama o sırada ne olmuĢsa<br />

olmuĢ, kazan birden dolup taĢmıĢtı. Gene de kesedeki bulgur bitmemiĢ, öteki kazanları da<br />

doldurmuĢtu. KaĢıktaki yağ da birdenbire bereketlenmiĢ, o da küpleri doldurup taĢırmaya<br />

yetmiĢti.... Olanı biteni beyler, paĢalar duydular. PadiĢah da duymuĢtu. ErmiĢ kocayı otağına<br />

çağırdı. GörüĢüp konuĢtuktan sonra ayrılacakları sırada köylü baba cebinden yeni açılmıĢ,<br />

kızıl <strong>gül</strong> çıkardı, padiĢaha sundu. Çadırın içine burcu burcu <strong>gül</strong> kokusu yayılmıĢtı.<br />

Ulu hakan bu değerli armağanı taze bir yemişle karşılamak istedi. Te<strong>ve</strong>ğinden yeni kopmuş,<br />

üzeri terlemiş, çiçeği burnunda bir körpe hıyar uzattı. Böylece ermiş köylünün ermiş hükümdarı<br />

olduğunu gösterdi. Konuğunu uğurlayan Sultan Murad’ın dudaklarından şu sözler duyulmuştu:<br />

- Ey eren, senin adın bundan böyle Gül Baba olsun, köyünün adı da Güllüce...<br />

Yıllar yılı, yedi iklim dört bucaktan gelen ziyaretçiler Gül Baba’nın türbesine akın akın koşar<br />

dururlar.”<br />

Yukarıda sunduğum efsanenin bir benzeri T.C. Kültür Bakanlığı’nca da değinilmiştir. Ancak,<br />

bu sefer Gül Baba bulgur değil, çorba dağıtmaktadır:<br />

“<strong>Türk</strong> sultanı asker çeker, sefere çıkar. Mevsim kış, yollar kapalı. Ordu, Güllüce köyünün<br />

bulunduğu yerde çakılır kalır. Asker soğuktan titremekte, açlıktan kıvranmaktadır. Az ötede bir<br />

kulübecik var. Bacası buram buram tütmekte. Sultan atını kulübeye doğru mahmuzlar. Kulübede, ak<br />

sakallı, nur yüzlü, yaşlı bir <strong>Türk</strong>men kocası, ocakta fıkır fıkır çorba kaynatmakta.<br />

Sultan kulübeye adımını atar atmaz, ihtiyar gayet sakin, Sultanın selâm dahi <strong>ve</strong>rmesine<br />

meydan bırakmadan konuşur:<br />

- Geldin mi? Ben de sizi bekliyordum. Üşümüşsündür. Geç şöyle ocağın başına. Askerlerin de<br />

üşümüştür, onlara bir çıra gönderelim de ısınsınlar.<br />

Sultan şaşkınlık içinde. Ne diyeceğinin bilemeden ocağın başına geçer. İhtiyar ocaktan bir<br />

çam alır. Sultanın nöbetçilerinden birine uzatır:<br />

- Götür bunu çocuklar ısınsınlar. Biraz sabrederlerse çorba da hazır.<br />

Sultan dayanamaz:<br />

- Bu küçük ateşle onları ısıtacak, şu kaynayan tencereyle mi karınlarını doyuracaksınız?<br />

der. İhtiyar, yine sakin:<br />

- Elbette, Allah Kerim.


Bir süre sonra, ordu çadırlarını kurar, küçücük ateş, koca bir köz olur meydanda herkes ısınır.<br />

Kaynayan tencere, karavanlara kepçe kepçe döküldüğü hâlde bir türlü bitmez. Artar bile.<br />

Sultan memnun, izin ister ihtiyardan. Giderken, <strong>Türk</strong>men kocasını bir kez daha denemek ister.<br />

Koynundan, atlas bir kese çıkarır. İçerisi altın dolu. İhtiyara uzatır. İhtiyar:<br />

- O bize değil, seferde size gerek. Bizim dünya malında gözümüz yok. Biz gönül adamıyız. Bizim işimiz gönülledir.<br />

Bunu dedikten sonra, karakıĢın ortasında, koynundan, fidanından yeni koparılmıĢ bir taze <strong>gül</strong><br />

uzatır. Sultan <strong>gül</strong>ü alır, ihtiyarın ellerini öper:<br />

- Bundan böyle senin adın Güllü Baba olsun, der, yoluna devam eder.<br />

O günden sonra, Güllü Baba'nın kulübesinin yakınında bir köy kurulur. Adına Güllüce derler.<br />

Siz buna ister efsane deyiniz, ister hikâye. <strong>Türk</strong> konuk se<strong>ve</strong>rliğine, gönülden yapılan bir ikramın taze<br />

bir <strong>gül</strong> gibi karakışta dahi bozulmadan kalabileceğine nede güzel örnek.”<br />

Adnan Çelik efsaneye yeni bir katkıda bulunmaktadır:<br />

“Adana’ya doğru hareket etmek üzere yola koyulduk. Niğde’ye geldiğimizde Güllüce Baba<br />

Hazretlerinin kabrine uğradık. Kabrin anahtarını uzunca bir süre köy halkından sorduktan sonra,<br />

hazretin kabrini ziyaret nasip oldu. Derler ki, Güllüce Baba Türbesinde bir dilek tutup, gözleri kapalı,<br />

baş öne eğik bekleyen, bedeni 180 derece dönerse, biiznillah dileği kabul olmuştur. Dualarımızı yapıp,<br />

hazretin ruhuna okuduktan <strong>ve</strong> bir kardeşimizin yüz seksen derece dönüşünü müşahededen sonra,<br />

Adana’ya doğru yola koyulduk.”<br />

Rehber Ansiklopedisi, Güllüce’de yatan yatırın isminin Misalî Baba (nam-ı diğer Gül Baba)<br />

olduğunu bildirilmekte <strong>ve</strong> aşağıdaki bilgiyi <strong>ve</strong>rmektedir:<br />

“Anadolu'da yetişen meşhûr <strong>ve</strong>lîlerdendir. Misâlî Baba <strong>ve</strong> Gül Baba lakaplarıyla tanınmıştır.<br />

On yedinci asırda yaşamıştır. Osmanlı Sultanlarından Dördüncü Murâd Hanla görüşmüştür. Bağdât<br />

seferi sırasında ziyâretine gelen Sultana kış mevsiminde koynundan, açılmış tâze bir <strong>gül</strong> çıkarıp<br />

<strong>ve</strong>rmesi sebebiyle, Gül Baba lakabı ile anılmıştır. Kabri, Niğde'nin dokuz kilometre kuzeyinde bulunan<br />

Güllüce köyündedir. Bu köy, ismini onun isminden almıştır.<br />

Misâlî Baba'nın <strong>ve</strong>fâtından sonra da çok kerâmeti görülmüştür. Kabrini ziyaret edip onu <strong>ve</strong>sîle ederek dua edenler bereketlerine<br />

kavuşmuştur. Yakınındaki <strong>ve</strong>lî kabirlerinden birinin yanında bulunan bir taş çevredeki köyden bir kimse tarafından alınıp götürülmüştü.<br />

Sabahleyin taşın tekrar yerinde olduğu görülmüştür. Birkaç defa götürülmüş <strong>ve</strong> aynı taş tekrar yerine dönmüştür.<br />

Misâlî Baba'nın kabri üzerinde türbe yoktur. Kabrinin çevresinde dergâhının kalıntıları <strong>ve</strong> biri kubbeli biri de düz damla örtülü iki türbe<br />

vardır. Talebelerine <strong>ve</strong>ya yakınlarına ait olan bu türbelerden başka yine kabri çevresinde başka <strong>ve</strong>lî kabirleri de vardır.<br />

Yakınındaki kubbeli türbede talebeleri olduğu rivayet edilen <strong>ve</strong> çok kerâmetleri görülen iki<br />

<strong>ve</strong>lî kabri bulunur. Aynı türbenin çilehâne bölümünde bir kabir daha bulunmaktadır. Bu türbenin<br />

kapısının önünde birinin isminin Şeyh Ahmed olduğu rivâyet edilen iki evliyânın kabri vardır. Bu<br />

kubbeli türbeyi Niğde'nin Adırmusun köyünden Halil Ağa adında bir kimsenin yaptırdığı nakledilir.<br />

Rivâyete göre Halil Ağa, rüyâsında bir zât görür. Bu zât; Güllüce köyünde bir kulübe içinde kabri olan<br />

<strong>ve</strong>lîlerin üzerine türbe yaptır, der. Bunun üzerine bu türbeyi yaptırır. Deli olan kimselerin bu türbede


irkaç gece yatırılıp şifâya kavuştuğu çok görülmüştür. Bu sebeple halk arasında; Uyuz olan ılıcaya,<br />

deli olan Güllüce'ye sözü meşhurdur.<br />

Üzeri düz damla örtülü türbede başka kabirler vardır. Bu kabirlerden biri beşik şeklindedir.<br />

Misâlî Baba'nın kabri üzerine defalarca türbe yapılmak istenmiş, ancak yapılan kısımların her sabah yıkıldığı görülmüştür. Bu zâtın,<br />

üzerine türbe istemediği kanâatine varılarak bundan vazgeçilmiştir.<br />

Yakınındaki kubbeli türbede misâfirlerin aydınlanması için konulan gaz lambaları <strong>ve</strong> gaz yağı bir gece biri tarafından<br />

çalınmak istenmiştir. Bunları türbeden alıp gitmek isteyen kimse, türbenin kapısının aniden kapandığını görmüş, ne kadar açmak<br />

istediyse açamamıştır. Aldığı şeyleri yerine koyunca kapı açılmış, tekrar alıp çıkmak istediğinde, kapı yine kapanmıştır. Bir türlü<br />

açılmadığını görünce, yaptığına pişman olup aldığı şeyleri yerine koyarak tövbe etmiş. Sonunda kapı açılmış <strong>ve</strong> çıkıp gitmiştir.<br />

Misâlî Baba'nın <strong>ve</strong> çevresindeki <strong>ve</strong>lilerin geceleri beyaz elbiselerle kabristanda dolaştıkları <strong>ve</strong><br />

namaz kıldıkları çok görülmüştür. Kabri başında devamlı ziyâretçi görülür. Bu ziyâretçiler zaman<br />

zaman Misâlî Baba'nın tekkesi civârında Allahü teâlâ için adak kesip, sevâbını Misalî Baba ile orada<br />

yatan evliyanın, mevtânın rûhlarına hediye etmek için fakirlere dağıtırlar.<br />

Misâlî Baba'nın kardeşi olduğu rivayet edilen bir evliya kabri de yakın bir köy olan <strong>Velî</strong> Îsâ<br />

(Yayla Yolu) köyü yakınındaki Boztepe üzerindedir. Bu kardeşi ona; Eğer bu ak sarıklı kardeşini<br />

seviyorsan, sen burada kal. İnsanlar senin kabrini ziyaret ederek Allahü Teâlâ’nın izni ile şifaya<br />

kavuşsunlar. Ben de Boztepe'ye gideyim. İnsanlara rahmet <strong>ve</strong> bereket için dua edeyim, diyerek<br />

Boztepe'ye gitmiş <strong>ve</strong> orada <strong>ve</strong>fât etmiştir. Kabri bu tepe üzerindedir. Halk arasında şiir <strong>ve</strong> mânilerde:<br />

Boztepenin erenleri<br />

Geri koyun varanları,<br />

diye zikri geçen bu zattır.<br />

Misâlî Baba’nın insanları irşâd için ikâmet ettiği dergâhının kalıntılarından bazı taşlar<br />

çevresindedir. Ayrıca kendi dergâhına mahsus <strong>ve</strong> cihâdda kullandıkları sancakları uzun zaman<br />

muhâfaza edilmiştir.<br />

Bir Avuç Bulgur<br />

Osmanlı Sultânı Dördüncü Murâd Han, Bağdât seferine giderken Misâlî Baba'nın<br />

bulunduğu köyün yakınında bir yerde ordusunu istirâhate çekmiĢti. Bu sırada<br />

çevreyi dolaĢan Sultan, onun köyüne uğradı. Köyün alt tarafında küçük bir kulübe<br />

gördü. YaklaĢıp kapısını çaldı. Kulübenin kapısı açılıp, Sultanı, nûr yüzlü bir zât<br />

karĢılayıp, tebessüm ederek içeri aldı. Onun <strong>ve</strong>lîlerden olduğunu fark eden Sultan,<br />

hürmetle huzurunda oturup, bir müddet sohbetini dinledi <strong>ve</strong> duâsını aldı. Ayrılıp<br />

giderken Sultana birkaç avuç bulgur <strong>ve</strong> bir torba da saman <strong>ve</strong>rdi. Sultan bunları alıp<br />

ordusuna döndü.<br />

O gün yemek zamanı kendisine Misâlî Baba tarafından hediye edilen birkaç avuç bulgurun<br />

pilav yapılmasını istedi. Sultanın emri üzerine bulgur, pilav yapıldı. Bu bulgur pişirilirken gitgide artıp<br />

çoğaldı <strong>ve</strong> kazanlar dolusu pilav oldu. Bütün ordu bu pilavdan yiyip doyduğu hâlde yine de arttı.<br />

Samanı da atlara <strong>ve</strong>rmişlerdi. Saman da artıp atları doyurdu.


Sultan, Misâlî Baba'nın bu kerâmeti üzerine tekrar huzuruna gitti. Ona bazı hediyeler <strong>ve</strong>rdi. Misâlî<br />

Baba, Sultanın hediyesine karşılık, elini koynuna sokup, daha yeni açılmış taze bir <strong>gül</strong> çıkardı <strong>ve</strong><br />

Sultan’a <strong>ve</strong>rdi. Sultan, <strong>gül</strong> mevsimi olmadığı halde kışın böyle bir <strong>gül</strong> <strong>ve</strong>rmesinin de başka bir<br />

kerâmeti olduğunu görerek, bir müddet daha sohbetinde kaldı. Sonra duasını alıp elini öptü<br />

<strong>ve</strong>dalaşıp ayrıldı.<br />

Bağdât seferine giden Dördüncü Murâd Han, Misâlî Baba'nın <strong>ve</strong> yol boyunca ziyaret ettiği <strong>ve</strong>lî<br />

zâtların duası bereketiyle tarihte benzeri az görülen bir zafer kazandı.”<br />

Misalî’nin 60 sayfalık Feyznâme-i Misalî Gülbaba isimli bir divanı vardır. Bu yazma eserin<br />

istinsah (kopyalama) tarihi 1736’dır. Eserin sonunda, bu kitabın tarihi 960, yazmaktadır ki bu da<br />

miladî olarak 1561 yılına isabet etmektedir.<br />

Bu manzumenin en dikkate değer tarafı, Misalî nam-ı diğer Gül Baba’nın eseri, Budin’de<br />

tamamladığını belirten 1054. beytidir.<br />

İrdi itmâma Budûn tahtında bu<br />

Günü de se şenbe dür ey kâm-ı cû<br />

3. Sivaslı Gül Baba<br />

Zara kazasına bağlı olan Peğnik (Yayıközü) köyünde bir Gül Baba kabri vardır. Horasan<br />

erenlerinden bir <strong>ve</strong>li olduğu söylenir <strong>ve</strong> Gül Abdal Baba Ziyareti diye bilinir. Hakkında fazla bilgi<br />

sağlanamamıştır.<br />

Ayrıca, Emlek'in en yüksek dağlarından biri Güldede’dir. Tepesi âdeta çevrilmiş bir kale<br />

kalıntısı şeklinde taş izleriyle doludur. Burada yatan Gül Baba’nın kim olduğu bilinmez. Sivrialan,<br />

Mecit, Hardal, Beyyurdu, Ortaköy köy arazilerine sınır olan bu yerde, bu civardaki köylülerce<br />

kurbanlar kesilir.<br />

4. Hayrabolulu Gül Baba<br />

Hayrabolulu Caferzade Mehmet Tevfik’in yazdığına göre Böcek Ana Mevkii’nde bahçesinde<br />

Gül Baba’nın türbesi olan bir Gül Baba Tekkesi vardır. Hakkında bilgi <strong>ve</strong>rilmemiştir.<br />

5. Malkaralı Gül Baba<br />

Eşraftan sayın avukat Ahmet Şentürk’ten aldığımız bilgiye göre Malkara’da Gül Baba Türbesi<br />

bulunmamaktadır; ancak Rumeli’yi fetheden evlad-ı Fatihan’ın yanında savaşan kolonizatör<br />

dervişlerin anısına hürmeten Malkara Belediyesi’nce bazı sokaklara Gül Baba Sokağı, Gül Baba<br />

Çıkmazı gibi isimler <strong>ve</strong>rilmiştir. Ayrıca, Belediye Gül Baba Tesisleri adında bir iş merkezi de kurmuştur.<br />

6. Kırklarelili Gül Baba<br />

Kırklareli şehir merkezinde Hatice Hatun Mahallesi’nde bulunan II. Bayezid (diğer ismi Paşa<br />

Camii) olan caminin batısında bir Gül Baba türbesi bulunmaktadır. Hakkında fazla bilgi yoktur.


Nazif Karaçam da, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kırklareli’nde hükümet doktorluğu yapmış olan<br />

Ahmet Hamdi Bey’in kıymetli bir araştırmasına dayanarak Kırklareli’nde Gül Baba’nın mezarı<br />

bulunduğunu bildirmektedir.<br />

Dr. Hikmet Tanyu da şöyle demiştir:<br />

“Kırklareli merkez, bucak <strong>ve</strong> köylerinde bulunan Kaygusuz Baba, Gül Baba, Ahmet Baba,<br />

Hamza Baba’lar ziyaret edilerek muhtelif dileklerde bulunulur, (bu yörelerde) sıtma hastalığı var <strong>ve</strong><br />

kurtulmak isteniliyorsa türbeden toprak alınır, pencerelere de iplik <strong>ve</strong> paçavra parçaları bağlanır.”<br />

Kırklarelili şair Ayşe Kahraman, Gül Baba için bir nefes yazmıştır:<br />

Gönül aşkın ilen düştüm yollara<br />

Medet mürüv<strong>ve</strong>t Gül Babam erenler<br />

Arz edip türbeni ettim ziyaret<br />

Medet mürüv<strong>ve</strong>t Gül Babam erenler.<br />

Ziyaret edince kabri pakini<br />

Gönlümde parlayan nurun çırağı<br />

Kırkların ceminde sürdükçe cemi<br />

Medet mürüv<strong>ve</strong>t Gül Babam erenler.<br />

Vehliyem sıtkıyle niyaz eylerim<br />

Gerçek erenleri mettin söyledim<br />

Durup Erenlerden ümmet istedim<br />

Medet mürüv<strong>ve</strong>t Gül Babam Erenler.<br />

Kırklareli’li şairlerden Mustafa Hatipler’in bütün mübarek ecdadımızı yâd eden güzel şiiri<br />

Ülkemin Kuzey Gülü, geçmişi pek güzel özetlemektedir:<br />

Seni yazmak istedim, seni Kırklareli,<br />

Adın, eski bir dost gibi düştü yâdıma....<br />

Gözyaşımla yollarına düştüm düşeli,<br />

Balaban Tepe’den ses geldi feryadıma...


Kara İbrahim, Kara Hamza, Kara Hıdır,<br />

Buluşur toprağında sıcak bir yaz günü.<br />

Kara Mesutlu, Kara Halil, Kara Umur,<br />

Anlatır bin nameyle, eskimeyen dünü...<br />

Bilal pehlivanlar, her gece bağlarına,<br />

Kostaki’nin hikayelerini döküyor.<br />

Bir çalım atıyor, Fesçilerden Osman’a ,<br />

Sözleri Kayalık çeşmesinden akıyor.<br />

İncidere’deyim yine bir ilkyaz günü,<br />

Kakava’da boy <strong>ve</strong>riyor, sevincim neşem...<br />

Kimse demesin Karagözün öldüğünü<br />

Yeniden yeşersin, sabır yüklü menekşem<br />

Biraz da sen anlat, ey Üzüm Kasabı,<br />

Dondurmacıların, Balabanların nerede?<br />

Nerede Sebzeci Tatar Mustafa Ağası,<br />

Kırklar’ın yatıyor mu ıssız tepelerde?<br />

Söyle; Vurdular aslan Alimi vurdular<br />

En delişmen tutkular gökyüzüne çıksın...<br />

Söyle; Şimdi bize haram oldu uykular<br />

İğde Dalında kızlar, Mavi İpek büksün...<br />

Ağlama, sedircilerin kalmadı diye,<br />

Havanı, suyunu unutmaz yârenlerin...<br />

Şayak kumaşta, bir dibek sana hediye,<br />

Seni arar, çamura biçim <strong>ve</strong>renlerin...


Karagöz’ün sedasıyla ufuklarında;<br />

Bütün karanlık, beyazlara dönüşüyor.<br />

Ümit var, sevda var yağmurunda, karında,<br />

Bak, Babaeski’den, Gül Baba konuşuyor...<br />

Sazara’da, Gerdanlı’da bir su damlası,<br />

Kayumoğlu’nu, Salıyeri’ni soruyor...<br />

<strong>Türk</strong>üler söylüyor Seyfioğlu Tabyası,<br />

Taştabya, bin yiğitle ayakta duruyor...<br />

Ülkemizin kuzey <strong>gül</strong>üsün başı hareli,<br />

Nazlı bir zambak, inatçı bir karanfilsin...<br />

Bilenler bilir ancak seni, Kırklareli<br />

Bir su gibi aziz, toprak gibi asilsin...<br />

8. Kofçazlı Gül Baba<br />

Kırklareli’nin ilçesi Kofçaz’da da bir Gül Baba türbesi mevcuttur. Burada Gül Baba dahil bir çok<br />

dervişin mezarı bulunduğu varsayılır. Alevi <strong>ve</strong> <strong>Bektaş</strong>i folklor <strong>ve</strong> kültürünün yoğunluk kazandığı bir<br />

bölgedir. Halk kültürü gereği yörede bir çok geleneksel kurban törenleri yapılır. Bunlardan biri de Gül<br />

Baba geleneksel kurbanıdır:<br />

“Bu kurban, ilçenin Ahmetler köyünde haziran ayının bir perşembe günü yapılmaktadır. Genelde Topçu Baba Kurbanı’ndan sonra<br />

gerçekleştirilir. Topçu Baba Kurbanı gibi, Gül Baba Kurbanı’nın da ne zamandan beri yapıldığı bilinmemektedir. Amucaların bir çok<br />

yatıra her yıl kurbanlar tığladıkları biliniyor. Bazıları büyük göç sonrası kaybolmuştur.<br />

Gül Baba Kurbanı, Topçu Baba Kurbanın’da hizmet eden köylerce yerine getirilir. Tüm ilgili<br />

köy <strong>ve</strong> kasabalara muhtarlıkça posta <strong>ve</strong> telefon ile duyurulur. Hemen hemen Trakya’nın her<br />

yanından gelenler olur. Her iki kurban geleneğine Ġstanbul’dan da büyük bir topluluk katılır.<br />

Gül Baba Kurbanı’na Ahmetler köyü ile birlikte Topçular <strong>ve</strong> Tatlıpınar köyleri de hizmet<br />

ederler. Gül Baba Kurbanı ne yazık ki Topçu Baba Kurbanı kadar tanınmamaktadır.<br />

Gelenlerin ihtiyaçlarını karĢılayacak bazı tesislere ihtiyaç vardır. Yine bu kurbana gelenler<br />

yanlarında adak kurbanları, kuru fasulye, pirinç, toz Ģeker <strong>ve</strong> hoĢaflık armut, erik kurusu<br />

getirirler. Tığlanan kurban derileri açık arttırma ile satılır. Parası gelecek yıl yapılacak kurban<br />

geleneğine harcanmak için saklanır. Bir dönem pazartesi günü yapılmıĢsa da perĢembeye<br />

alınmıĢtır. Amucaların kurban geleneklerinden olan Girdi <strong>ve</strong> Çıktı PerĢembe kurbanları yine<br />

perĢembe günleri kesilmektedir. Kurbanlar tığlandığı zaman tüm yemekler ile birlikte halka<br />

dağıtılır. Uygulama Topçu Baba kurbanında olduğu gibidir. Ahmetler köyü Amucaların ilk<br />

kurduğu köydür. Adını, Amucaları Balkanlara getiren, ilk ġeyh Bedreddinî <strong>babalar</strong>ından<br />

Karaoğlu Abdal Ahmet Baba’dan almıĢtır.


Ahmetler Köyü, çevrenin en yüksek yerinde kurulmuştur. Bulgaristan sınırına kadar tüm alan ayaklar altındadır. Köyün en yüksek<br />

yerinde de Gül Baba yatmaktadır. Gül Baba Türbesi devletin de yardımı ile 1991 yılında yapılmıştır. Temelleri atılırken rüyalarda<br />

görünerek asıl yerini <strong>ve</strong> bugünkü şeklini belirlemiştir. Bazen ayaklarım dışarıda kaldı, bazen de baş tarafım orada değil bu yönde diye<br />

görünmüştür. Yörenin yatırlarının üçünün de yönleri aynı merkeze dönüktür. Trakya’da mezarlıklar da meftanın yüzü doğuya doğru<br />

gelecek şekilde (baş kısmı batıda) olduğu hâlde, yatırların baş tarafı çeşitli yöndedir. Trakya’daki yatırlarda yön belirsizdir. Ahmetler<br />

köyü daha ev<strong>ve</strong>l bugünkü yerinde değilmiş. Sonradan Gül Baba’nın yatırı yanına gelinmiş. Gül Baba Türbesi’nin alt tarafında bir çeşmesi<br />

vardır. Suyu gür <strong>ve</strong> soğuktur. Adına Erenler Pınarı da deniliyor. Pınar <strong>ve</strong> türbe ormanın kenarındadır.<br />

Gül Baba’nın buradaki yatırının nazarlama olduğu tüm köy tarafından bilinmektedir. Asıl<br />

makamı Macaristan’ın Budin Ģehrindedir. Kendisine bir türbe yapılmasını rüyada istiyor.<br />

Türbe bundan sonra yapılıyor. Gül Baba’nın BektâĢî Babası olduğunu <strong>ve</strong> Macaristan’da Ģehit<br />

olduğunu tüm halk bilmektedir.<br />

Gül Baba, Ahmetler köyüne tarihi bilinmeyen bir zamanda, eskilerin anlatımıyla zemherî<br />

ayında, karlı bir kış günü köye gelmiştir. Ahmetler köyü sakinleri, eskiden köyde üç ay karın<br />

kalkmadığını söylüyorlar.<br />

Halk arasında erenlerin yattığı yerde değil anılacağı yerde gözükeceğine inanılır. İnancın<br />

bittiği yerde evliyalar da unutulur, denilmektedir.<br />

Zaman karakış, aylardan zemherîdir. Elinde <strong>gül</strong>ler ile bir Bektâşî babası köye geliyor. Bunu<br />

gören halk onun etrafını sarıyor. Bu ayda bu kadar <strong>gül</strong>ü nereden bulduğunu soruyorlar. Çünkü o<br />

civarda o zaman açan <strong>gül</strong> bilinmiyormuş. O yıllar da Amuca Kabilesi tarikatındadır.<br />

Onlara bugünkü türbenin olduğu Güllü Tepe’den (günümüzde Gül Baba Tepesi adıyla<br />

anılıyor.) topladığını söylüyor. Halk önceleri ona inanmak istemiyor. Ama elindeki <strong>gül</strong>leri görünce<br />

gidip görmek istiyorlar. Ahmetler köyü bugünkü yerinde değilmiş. Köy Mangırlar denilen bir mevkide<br />

imiş. Güllü Tepe’ye gidip bakınıyorlar. Bir de ne görsünler, tepenin tamamı <strong>gül</strong>ler ile dolup taşmış<br />

durumda. Koşup Baba Erenlere bunu bildirmek istemişler. Ama onları kötü bir sürpriz beklemektedir.<br />

Çünkü Güllü Baba onlar gelene kadar Hakk’a yürümüş. Ona son hizmetlerini yaparak Güllü Tepe’ye<br />

defnediyorlar. O yıldan sonra da her Haziran ayının ikinci haftasında kurbanlar tığlayarak onu anıp<br />

ondan dilekler dilemişler. Kurban gününün gecesi etraf köylerde muhabbetler açılır, kurbanlar,<br />

adaklar tığlanır. Zamanla Güllü Baba Gül Baba’ya dönüşmüştür.<br />

Bugün Ahmetler köyü haricinde <strong>Türk</strong>iye sınırları içinde iki adet nazarlaması vardır. Aslında<br />

Erenlerin birden fazla yerde mezarının (nazarlamasının) var olduğuna inanılır. Bir çok evliyanın aynı<br />

adı taşıyan yatırları olması bu inancı doğrulamaktadır. Gül Baba’nın nazarlaması doğduğu yer olarak<br />

bilinen Isparta’nın Senirkent ilçesine bağlı Uluğbey kasabasındadır. İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin<br />

Hamza köyünde de bir nazarlaması bulunmaktadır.<br />

Gül Baba’nın Budin’deki türbesiyle Ahmetler köyündeki türbe yapı olarak birbirine<br />

benzemektedir.<br />

Kırklarelili araştırmacı rahmetli Ali Çoşkun Yanardağoğlu, Gül Baba’nın Budin’in fethinden<br />

dokuz gün sonra öldüğünü; Budin 2 Eylül 1541’de fethedildiğine göre, onun 11 Eylül 1541 Cuma günü<br />

Hakk’a yürüdüğünü söylemektedir.”<br />

9. Babaeskili Gül Baba


Nazif Karaçam’ın bildirdiğine göre:<br />

“Babaeski bir evliya, erenler yeri olduğu için burada halkın baba, dede dediği bir çok kişi<br />

vardır. Padişah II. Mehmet’in av arkadaşı Veli Gül Baba’nın mezarı buradadır. Gül Baba’nın bir çok<br />

yerde mezarı vardır.”<br />

Alman <strong>Türk</strong>olog Franz Babinger’e göre de Fatih Sultan Mehmet’in av arkadaşlarından<br />

olan Gül Baba’nın mezarı Babaeski’dedir.<br />

Edirne’li ulemadan Hüseyin adlı birinin oğlu olan <strong>ve</strong> daha çok Hibrî adıyla tanınan<br />

Abdurrahman, Enîs ül–Müsâmirîn isimli kitabında Babaeski’ de gömülü olan II. Mehmed’in av<br />

arkadaşı Veli Gül Baba hakkında bilgiler <strong>ve</strong>rmektedir.<br />

10. Edirneli Gül Baba<br />

Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin de aynı konuya yer <strong>ve</strong>rmektedir.<br />

“Hibrî Abdurrahman merhum, Enîs-ül Müsâmirîn’in dokuzuncu faslını Edirne’de medfun olan<br />

ulemâ <strong>ve</strong> mesayihe tahsis eylemiştir. Müellifimizin üzerinde bir hayli durduğu şeyhlerden biri de Gül<br />

Baba adıyla mâruf olan Şeyh Mehmed’dir <strong>ve</strong> bunu sekayik’ten değil, fakat başka <strong>ve</strong> daha gü<strong>ve</strong>nilir bir<br />

kaynaktan naklen anlatmaktadır. Hibrî Abdurrahmân’ın membalarından nasıl faydalandığını <strong>ve</strong> onları<br />

nasıl bir mukayeseye tâbi tutarak hükme vardığını göstermek üzere, bu husustaki kaydını aynen<br />

buraya alıyoruz: “Şeyh Mehmet esşehîr bi-Gül Baba. Bunlar Sekayik’te mestûr değildir. (Bu ibareyi<br />

hem Örfî Mahmut Ağa hem de Badi Efendi kendi eserlerinde aynen söylemişlerdir.) Amma sabıka Gül<br />

Baba zaviyesinde şeyh olan Hayâlî-zade merhum defterhâney-i hakanîden merhun Gül Baba’nın tafsi<br />

- i ahvalini mutazammin sene-i ihda aser <strong>ve</strong> elfte (h.1011) bir suret - i defter ihraç ettirip bu tercüme<br />

andan tahrir olundu. Defterin mazmunu bu ki mesfur Gül Baba merhum magfur Ebul-Fetih<br />

hazretlerinin ahdinde vilâyet i Sirvan’dan diyar-i Rum’a gelmiş idi namına Gül Mehmet derler idi. İlim,<br />

züht <strong>ve</strong> takvâ ile meşhur bir aziz olmanın merhum Ebü’l-Fetih Mehmet Han’ın mahsusa-i<br />

Kostantiniyye’de bina eyledikleri cami-i şerifte sekiz sene tefsir-i şerif <strong>ve</strong> hadis-i nebevû nakleylediler.<br />

Ebul-Fetih merhum kendiler dahi vaazına hazır olurlar idi. Amma hasbî vaaz edip vazife kabul<br />

etmemişti hattâ medaris-i semandan birini teklif edip ani dahi kabul etmemişler idi. Ve Ebul-Fetih<br />

hazretleri bunlardan iki sene miktarî tefsir <strong>ve</strong> hadîs <strong>ve</strong> ulûm- i ser’iyye taallüm etmişler idi; bade<br />

zaman Ebül-Fetih hazretleri Edirne’ye geldikte bunları maan götürüp Cami-i Âtikda dahi iki sene vaaz<br />

<strong>ve</strong> nasihat eyledi. Bu esnada bir gün merhum Mehmet Han sayd-u sikâra Karaca <strong>ve</strong> Korucu nam<br />

karyeler etrafında çıktıkta Gül Mehmet Dede’yi bile götürüp gest-ü güzâr eder iken Gül Mehmet<br />

Dede ol karyeler kurbünde Korucu köyü nam mevzie muhkem meyletmegin padişah–<br />

ı âlempenah’dan rica ettikte kenduye temlik olundu pes Gül Mehmet Dede padişah hazretlerinin<br />

izniyle ol mekânda mütemekkin olup evlâdına <strong>ve</strong> badelin kiraz ulemâya vakfeyledi; kendiler âlem-i<br />

bekaya intikal ettikte (<strong>ve</strong>fat tarihi belirtilmemiştir) ol mevzide defnolunup marûf <strong>ve</strong> meshur mesire<br />

<strong>ve</strong> ziyaretgâh olmuştur ki (yukarıda bahsedilenler arasında Güzelce Baba diye birisi varsa da Gül Baba<br />

yoktur, yani Edirne halkının ziyaret ettiği bir makam olarak şimdi bahsetmektedir.) il el’an ahâli-i<br />

Edirne eyyâm-i sayfta bir gün ziyaretten hâlî olmazlar kenduden sonra <strong>ve</strong>led-i sulbîsi Hafız nam<br />

kimesne dahi ol makamda mukim olmuştu. Şimdiki hâlde şeyhi Mesudiye Şeyhi İsmail Efendilerdir.<br />

Suarây-i Edirne’den Tigî Bey merhum Gül Baba’nın vasfında bu penç beyiti demişti. Bu beyitler XVII.<br />

yüzyil şâirlerinden Cevrî tarafından nakledilmiştir.


Gül Baba<br />

Âsinay-i bahr-i irfân-ü kerâmet Gül-Baba<br />

Rûsenây-i dîde-i ehl-i basîret Gül-Baba<br />

Âb-i rûy-i hayl-i merdân-i Buhârâ’dır özü<br />

Cûy-i Âmün’dur bu <strong>gül</strong> ayn-i <strong>ve</strong>lâyet Gül-Baba<br />

Sâki - i Kevser Gadir - i Hum’da buldû iltifât<br />

Eyledi bû göl kenârindâ ikâmet Gül - Baba<br />

Düdmân-i Necf hem serçesme-i Âl-i Ali<br />

Lu’luy-i lâlây-i Iyân-i siyâdet Gül-Baba<br />

Can <strong>ve</strong>rib Gâzî Ebu’l-Feth ile râh -i âskda<br />

Tigi’yâ bulmuş bu menzilde şehâdet Gül-Baba.<br />

Galiba bu suret-ı defter Tigî Bey’in manzuru olmamıĢtır ki; Gül Mehmet Dede’yi Buhara’dan<br />

olmak üzere zikreylemiĢtir. Suret-ı defterden münfehim olan budur ki Gül Baba’nın ev<strong>ve</strong>lden<br />

lâkabı Gül olup sonar merkadi kurbinde olan bir göl takarrübü ile Gül lâfzı Göl lâfzına tebdil<br />

olunmuĢ.<br />

Görülüyor ki, Hibrî Efendi, Tigî Bey’in yanlış kanaatini, defter-i hakanîden alınan kayıtla tashih<br />

etmekte <strong>ve</strong> daha gü<strong>ve</strong>nilir bir kaynağa dayandığını ispata çalışmakta, fakat, defter-i hakanî suretinin<br />

ne derecede ihticaca salih olabileceği hakkında bir şüphe <strong>ve</strong> tereddüde düşmemektedir. Zira, 1011’de<br />

çıkarılan bu kaydın da kendi devrine kadar geri götürülüp götürülemeyeceği bir münakaşa konusu<br />

olabilirdi.”<br />

Mevlevî şairlerinden Şeyhu’l-İslâm Çelebîzâde Âşım’ın (? - 22 Cemâdâ II.,<br />

1173/1760) Divanı’nda rastladığımız Der- Vakt- i Ziyâret-i Türbe- i Gül- Baba başlıklı;<br />

Ey bu deşt -i hayret içre Âşım-i şeydâ gibi<br />

Cûy-i feyze teşne olan salik-i sencîde-hûy<br />

Kâse-i der-yüze-i dest-i niyâzi bâz edüb<br />

Bahr-i feyz-i Gül-Babâ’dan katre -cûy ol, katre - cûy.<br />

kıt’asında dünyayı bir şaşkınlık çölüne benzeten şâirimiz, feyz ırmağına susayanların, bir kaseye<br />

benzettiği dua <strong>ve</strong> niyaz ellerini göklere açarak, Gül Baba’nın feyz deryasından bir katre elde<br />

edebilmeye çalışmalarını istiyor. Bugüne kadar kimsenin gözüne çarpmayan bu kıt’a, Gül


Baba’nın Edirne’de gömülü olduğunu, en yüksek dinî mevkîde bulunan Şeyhü’l-İslâmlar tarafından<br />

ziyaret edildiğini, onun feyz deryasından manevî kuv<strong>ve</strong>t almaya çalışıldığını <strong>ve</strong> şöhretinin XVIII. asır<br />

ortalarında da, ölümünden üçyüz yıl geçmesine rağmen hâlâ nasıl devam ettiğini açıkça anlatır.<br />

Edirne’den Arif Dağdeviren tarafından Yusuf Cemil’e 3 Ekim 1950 tarihinde yazılmış bir<br />

mektup, Gül Baba konusunda bilinmedik yeni rivayetler katıyor.<br />

“Muhterem Yusuf Cemil Beyefendi, Gül Baba hakkında yapmış olduğum tetkikte; hâlen<br />

beynelhak Gül Baba denilen, Tunca sahilinde Karacaköy, Büyükdöllük, Yeniköy <strong>ve</strong> İğnesiköy arazısılı<br />

muhat kısımdır. Esasen bu arazi, tapuda Gül Baba Vakfı olarak kayıtlı bulunmaktadır. Bunlardan<br />

Karacaköy, bugün yalnız çiftlik olarak kalmıştır. Çiftlik civarındaki büyük kabristan buranın büyük bir<br />

köy olduğunu anlatmaktadır. Göldeki sazlık sıtma mücadelesi tarafından kurutulmuştur. Burada, yine<br />

halk arasındaki rivayetlere nazaran, bir kasabanın bulunduğu <strong>ve</strong> suların çekildiği zaman bataklıklar<br />

içinden minare uçlarının göründüğüdür. Fakat, bu görünen taşlık harabenin Gül Baba’ya ait kabir<br />

olduğu merhum babamın notlarında görülmektedir. Cevrî tarihinde yazdığı gibi, Fatih devri<br />

ulemasından <strong>ve</strong> İstanbul’un fethine iştirak edenler olup Fatih’in pek ziyade hürmet ettiği bu zat,<br />

bilahare Edirne’ye gelerek Karacaköy’de ihtiyari ikamet etmiş <strong>ve</strong> orada bir çok talebe yetiştirmiştir.<br />

Vefatı Karacaköy’de olup, göl kenarındaki zaviyesi hazirtesine defnedilmiştir. Müruru zamanla, harab<br />

âsarında Gül Baba’ya ait bir yazıya tesadüf edemedim, Cevrî’deki <strong>ve</strong>fatına ait olup kabir taşında yazılı<br />

olması ihtimal dahilindedir. Murad Hüda<strong>ve</strong>ndigâr, Edirne muhafızı Şahabettin Paşa gibi bir çok zevatın<br />

iki kabri olduğu gibi, yani <strong>ve</strong>fat mahallinde bir kitabe, bilahare cesedin nakledilip defnedildiği mahalde<br />

ikinci kabir <strong>ve</strong> kitabesi bulunduğu vakidir. Gül Baba da İstanbul’un fethine iştirak etmiş Şeyh Ragıb<br />

Zindanî gibi, iki yerde kabirleri olan zevattandır.”<br />

1655-1717 yılları arasında yaşamış olan Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Kırım Hânı <strong>Hacı</strong> Gâzi<br />

Selim Giray Hânın Edirne yakınlarındaki Gül Baba isimli bir mahalle ağırlanışını şöyle anlatmaktadır:<br />

“Yerle bir olası kafirlerin fesad ile Belgrad kalesini istîlâsı haberi Padişaha ulaşınca, Allah’ın izni<br />

ile ilkbaharda din düşmanlarından intikâm almak için Kırım’da yaşayan yiğit Selim Giray Hân<br />

hazretlerini Edirne’ye teşrif eylemek üzere âdem gönderilip da’<strong>ve</strong>t olunmuş idi. 1100 senesi<br />

ilkbaharının yedinci günü Edirne büyük şehrine giriş haberi ulaşınca, Edirne’ye yakın olan Gül Baba<br />

adındaki bir yerde ziyafet tertîb <strong>ve</strong> hazırlandıktan sonra, Veziriazam hazretlerinin muhterem<br />

kethudaları <strong>ve</strong> ağalarla bir konak ötede karşılandılar alay ile Gül Baba alanına götürüldüler...”<br />

Osmanlı tarihi yazarı saygıdeğer Joseph von Hammer kararlı olarak <strong>ve</strong> tekrar tekrar Derviş<br />

Gül Baba’nın Ofen’ın bağlık tepelerinde değil, Edirne’ye on beş dakika uzaklıkta bulunan <strong>ve</strong><br />

Büyükderbent yolu üzerinde bir yerde gömülü olduğunu yazmıştır.<br />

Edirne, kaplıca <strong>ve</strong> içme suyu yönünden zengin değildir. Ancak, Gülbaba bataklığının Gül Baba Çamurunun, romatizma ağrılarına iyi<br />

geldiği söylenir.<br />

11. Ispartalı Gül Baba<br />

BektaĢiler arasındaki inanıĢa göre, Gül Baba, Uluğbey Köyü/Senirkent (Isparta) türbesi<br />

bulunan Veli Baba’nın amcasıdır. Bu türbede, Gül Baba Makamı denilen boĢ bir mezar<br />

vardır.


Veli Baba Dergâhı’nı, Anadolu Beylerbeyi Murtaza Zor Paşa, Hicri 1027 (Milâdî 1610)<br />

tarihinde, Veli Baba’ya duyduğu saygıdan ötürü yaptırmıştır.<br />

Bu tarihler <strong>ve</strong> Gül Baba hakkındaki menkıbe, Gül Baba ile Veli Baba arasında bir yakınlık<br />

olduğunu gösteriyor.<br />

Gerek Gül Baba ismi etrafında, gerek Veli Baba ismi etrafında, bir takım Samanî inanç <strong>ve</strong> âdetlerin teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. Buna<br />

örnek olarak, Veli Baba Türbesine <strong>ve</strong> çilehanesine girerken sürünerek eşiğin öpülmesi <strong>ve</strong> Gül Baba Makamından işaret parmağıyla<br />

toprak alınıp yalanması gibi âdetleri belirtebiliriz.<br />

Gül Baba adının, eski bir <strong>Türk</strong> âdetinden geldiği anlaşılıyor. Bu âdetin Germiyanoğullarında<br />

yaşadığını biliyoruz. Şöyle ki: Germiyanoğullarında da <strong>Türk</strong> millî an’anesi kuv<strong>ve</strong>tle yaşamıştır.<br />

Bunlardan Süleyman Şah’ın oğlu Yakub Beg’in, 1414 yılında Kütahya’daki medresesine rekzettirdiği<br />

<strong>Türk</strong>çe büyük bitik taşı, <strong>Türk</strong> dili tarihi bakımından çok mühim bir <strong>ve</strong>sikadır. Burada beşinci satırda;<br />

kitabeyi yazdıran Yakub Beg, babası Süleyman Şah’ı, eski <strong>Türk</strong> samanî akideye göre, adı ile anmaktan<br />

çekinerek, Güldü babam şeklinde zikretmiştir. Macaristan’da da bu geleneğe uyularak <strong>ve</strong>rilen isim,<br />

zamanla Güldü babam şeklinden Gül Baba şekline dönmüş olabilir.<br />

Tahir Erdem ise, Gül Baba’nın Isparta’nın Uluborlu ilçesinin Ilegüb köyünden olduğunu ileri<br />

sürmüştür.<br />

12. Kilisli Gül Baba<br />

Bizzat görüĢtüğüm Kilisli araĢtırmacı Sıdıka Berberoğlu’ndan edindiğim bilgiye göre;<br />

Kilis’ten Ġslahiye’ye giden yol üzerinde Gül Baba isimli bir köy bulunmaktadır. Bu köyün<br />

eski ismi Martavan imiĢ, daha sonra değiĢtirilerek Gül Baba ismi <strong>ve</strong>rilmiĢ. Niye <strong>ve</strong> neden Gül<br />

Baba ismi <strong>ve</strong>rildiği bilinmiyor.<br />

13. İzmirli Gül Baba<br />

İzmir’in Kemalpaşa ilçesi Hamza köyünde hakkında fazla bilgi bulamadığımız bir Gül Baba<br />

mekanı vardır.<br />

14. Kayserili Gül Baba<br />

Kayseri’nin Tomarza İlçesinin Gül<strong>ve</strong>ren Köyü Mezarlığında Bulunan Gül Baba Türbesi


Talas-Tomarza karayolu üzerinde bulunan Gül<strong>ve</strong>ren köyü girişinde, yolun hemen sağındaki<br />

köy mezarlığının yanında bir Gül Baba Türbesi mevcuttur. Harap olan eski türbe yerine yakın zamanda<br />

yeni bir türbe inşa edilmiştir. Yine Pınarbaşı'nda türbesi bulunan Melikgazi Han'ın arkadaşlarından<br />

olduğu tahmin edilmektedir.<br />

Kayseri eski millet<strong>ve</strong>killerinden sayın Kemal Doğan’ın tarafıma <strong>ve</strong>rdiği bilgiye göre türbede<br />

medfun ola zatın kimliği hakkında elde bilgi yoktur. Cesedin çürümemiş olmasından ötürü, türbe,<br />

çevre halkının ziyaret yeri hâline gelmiştir.<br />

15. Erzurumlu Gül Baba<br />

Tekman İlçesi’nde Gök Baba <strong>ve</strong>ya Gül Baba adını taşıyan bir ziyaret yeri vardır. Bu ziyaret<br />

yerlerinin çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir. Fazla bilgi edinilememiştir.<br />

16. Bursalı Gül Baba<br />

Osmanlı Ansiklopedisi’nde 1925 yılında Bursa’nın Ebuşahme mahallesinde Hal<strong>ve</strong>tiye<br />

tarikatına ait bir Gül Baba Tekkesi olduğu belirtilmektedir. Ancak, ayrıntılı bilgi <strong>ve</strong>rilmemiştir.<br />

Belirtilen kaynakta, bu tekke ile ilgili aşağıdaki bilgilere ulaşılmıştır:<br />

“Gül Baba Dergâhı’nın diğer adı Mecidiyye’dir. Mahall-i mezkûr muhibbân-ı Mevleviyye’den<br />

va tarîk-i Cel<strong>ve</strong>tiyye hulefâsından eş-Şeyh el-Hâc Hasib Efendi nâm zâtın mülki olup evlâdına meşrûta<br />

olmak üzere vakf iderek fergâha tahvil <strong>ve</strong> nâm-ı nâmî Sultân ‘Abdülmecid Hanî ile tebcil itmiş. Mümâ<br />

ileyh ney-zenlikde üsdâd-ı küll olup Bursa Mevlevîhânesinde ney-zen başı imiş. Mahdumı Nesib Efendi<br />

ise pederinden üsdâd olduğu <strong>ve</strong> her ikisi de birlikte oldığı <strong>ve</strong> her ikisi de birlikte olduçca<br />

sâmi’inde te’şirât-ı ‘acibe husîle geldiği el-yevm nakl bulunmaktadır. Mümâ ileyh 1227 senesi irtihâl-i<br />

dâr-ı bekâ itmekle Pınar-başı Kabr-istânı’nda Hindîler Tekyesi karşusında defîn <strong>ve</strong> duâ-yı züvvâra karin<br />

olmuştur. Amucam merhûm Zâ’ik Efendi ile ahbâb olup ekşer zamânda dergâhda şadırvan başında<br />

oturur, giceleri ihvân u ahbâb tecemmu’ itmekle sohbet iderler imiş.<br />

Meşhûr hareket-i ‘arzdan sonra ‘umûm tekâyânın inşâsına irâde-i seniyye şeref-i-tâ’alluk<br />

idüp Hazret-i Mısrî Dergâhı’na 18 000 guruş sarfına keşfen lüzûm gösterildiği halde ââ’ik Efendi’nin<br />

kerimesi Mısırlı Zeyneb merhûmenin kâtibesi olmak münâsebetiyle müşârün ileyhâ tarafından inşâsı<br />

ta’ahhüd olınarak ikinci keşfinde gayet metîn ü raşîn olmak üzere 36 000 guruşa iblâg olunur. Hasîb<br />

Efendi merhûm Zeyneb Hanım’a mürâca’atla kendü zâviyesi tekâyâ-yı sâ-ire meyânında idhâl<br />

olınmadığını ‘arzla Mısrî Dergâhı’na 18 000 guruş da kendü zâviyesine sarf olunmak istirhâmında<br />

bulınur. Ve ol <strong>ve</strong>chile inşâ olunur ki âsitâne-i Mısrî’nin metîn ü raşîn olarak inşâsına min cihetin mâni<br />

olmuş oluyor.<br />

Ma’a-mâ-fih dergâh-ı mezkûr mümâ ileyhin <strong>ve</strong>fâtından sonra mahdûmları Mehmed Nesib <strong>ve</strong><br />

‘Abdü’l-cemil Efendi’lere ber-mûcib-i vakfiyle intikâl itmiş ise de mümâ ileyhimâ me’müriyyetle<br />

taşralarda bulunduklarından Gül Baba nâmıyla ma’rûf Şeyh Süleymân Efendi’yi <strong>ve</strong>kîl bırakırlar. Eş-<br />

Şeyh Süleymân Efendi bir müddet icrâ-yı âyîn tarikat olunursa da Gül Baba’nın <strong>ve</strong>fâtıyla mesdûdu’lbâb<br />

müşrif-i harâb olur. Nesib Efendi Dersa’âdet’de <strong>ve</strong>fât itmekle mahdûmı Hüsni Efendi Mâliyye<br />

Nezâreti’nda müstahdem olmağla bakamamış.


Tekâ’üd olduktan sonra Bursa’ya gelerek dergâha meşrût hânede ikâmet itmiş ise de dergâh<br />

ev<strong>ve</strong>lce tûl hâne ittihâz olınarak bî-kes kalan muhâcirin âilesi iskân edildiğinden kâbil-i süknâ<br />

olmıyacak derecede tahrib idilmekle anları çıkararak yeniden inşâsına teşebbüsi eşnâsında 30 Sefer<br />

1313/9 Ağustos 1311 târihinde çehâr-şenbe güni berây-ı istihmâm gittiği Şen<strong>gül</strong> Hamâmı’nda<br />

fücceden irtihâl itmekle Pınar-başı Kabristânı’nda defn olınmış, zâviye de yüz üsti kalmıştır.<br />

Salih ismiyle bir oğlu olup perişân bir hâl ile gezer, şadâsı güzelce olmağla baz-ı tekâyâda<br />

zâkirlik iderdi. Meşrûbat-i külliyyeye inhimâki kendisinin genç yaşında mûcib-i helâki olmuştur. Ba’z-ı<br />

hulefâ-yı tarikat taraflarından dertgâh-ı mezkûr talep edilmiş ise de tekâ’üd olduktan sonra gelerek<br />

makâm-ı ecdâdı ihyâ ideceği cevâbını virmekle kimseye tevcîh plınamamış. Bi’l-âhire Belediyye<br />

tarafından zabt olunarak bütün bütün hedm idilerek civârından ba’z-ı ebniye daha ‘ilâ<strong>ve</strong>siyle Tahıl<br />

Pazarı ittihâz olınmıştır.Bunca seneler mahall-i zikr ü tevhîd olan zâviye Tahıl Pazarı olmuşdur. Ahiren<br />

Hüsni Efendi tekâ’üd olmuş <strong>ve</strong> bir müddet tevcîhi içün mürâca’atda bulunmuş ise de muavaffak<br />

olamayarak tekrâr İstanbûl’a ‘avdet eylemiştir.”<br />

17. Muğlalı Gül Baba<br />

İzmir’de Maliye Bakanlığı hesap uzmanlarından Beyti’nin Bedri Noyan Dedebaba’ya yazdığı<br />

bir mektuba göre Gül Baba Muğla’dan gelmiştir. Bu mektup Dedebaba’nın özel koleksiyonundadır.<br />

18. Çorumlu Gül Baba<br />

Asıl adı bilinmemektedir. <strong>Hacı</strong> Recep mahallesinde (şimdiki Yeniyol) hacı Mustafa’nın evinde<br />

ahşap türbesinde medfundur. Türbesi halkın ziyaret ettiği mahallerdendir. Bugünkü Çorum imar<br />

plânına göre Evliya Mezarlığında 41 numaralı adada yatmaktadır. Hayvanların memelerinde illet<br />

peyda olduğunda kabrinden alınan toprak, su ile karıştırılıp sürüldüğünde hayvanların şifa buldukları<br />

denenmiştir .<br />

19. İskilipli Gül Baba<br />

Sultan Abdülhamit devri araştırmacılarından olan Ali İzzet Efendi, hakkında bir cümlelik bilgi<br />

<strong>ve</strong>rmiştir. O da merkez ilçede mezarı bulunduğudur. Hakkında fazla bilgi yoktur. İskilipli genç<br />

araştırmacı Ali Yağmur Küyük’ün tarafıma <strong>ve</strong>rdiği bilgiye göre “Şadi Bey Camii üst tarafında bir Gül<br />

Baba mezarlığı <strong>ve</strong> türbesi bulunmaktadır. Muhtemelen Çorum’da hâlâ faaliyetini sürdüren Gülşenî<br />

tarikatına mensup bir zattır.”<br />

Anadolu’da, Gül Baba adıyla bilinen ermiş <strong>ve</strong> bu ermişlere ait makamlar, türbeler, tekkeler<br />

bunlardır. Daha geniş bir araştırmayla bu bilgiler genişletilebilir <strong>ve</strong> yeni bilgilere ulaşılabilir.<br />

DİPNOTLAR<br />

TANSEL, Fevziye Abdullah, “Gül Baba Adı Verilen Ġki Ayrı ġahsiyet Molla Murad Divânı<br />

<strong>ve</strong> Sünbül Sinan”, A.Ü.İlahiyat Fak. Dergisi, S.16, 1968, s.67-78.<br />

Bu Ģiire Edirneli Gül Babalar bölümünde yer <strong>ve</strong>rilmiĢtir.<br />

Târîh-i Cevrî Çelebî, Ġst., Süleyman Efendi Matbaası, 1291, s. 23.


Sabît hakkında, oldukça zengin neĢriyat vardır. Hakkında umumî olarak bilgi edinmek için, en<br />

eski kaynaklardan sayabileceğimiz Sâlim Tezkiresi’ne bakılabilir, s. 190.<br />

Semenderoğlu, Vefa - ÇalıĢlar, Ġzzeddin; Ortak Bellek, 1948 yılı Galatasaray Lisesi<br />

Mezunlarına 50. Yıl Hatırası, 1998, s.35<br />

Bayram, Sadi, “Canım Merzifon”, www.sadibayram.com<br />

YAMAN, Ali, “<strong>Türk</strong> <strong>Kültürü</strong> <strong>ve</strong> <strong>Hacı</strong> BektaĢ Veli Sempozyumunun Ardından”, 22-24 Ekim<br />

1998.<br />

ÖNDER, Ali Rıza, “Efsaneler Gül Baba”, <strong>Türk</strong> Folklor <strong>Araştırma</strong>ları Dergisi, S. 162/1963<br />

s. 2941 Önder, bu efsaneyi, Hukuk Fakültesi’nden sınıf arkadaĢı olan eski millet<strong>ve</strong>kili,<br />

Konya’da hâkim, Niğdeli Ġsmail’den 10 Temmuz 1962’de dinlediğini, sonra da 13 Temmuz<br />

1962 günlü mektubu ile yazılı olarak özetini aldığını yazmaktadır.<br />

“<strong>Türk</strong> Mitolojisi ġehirden ġehire Tarihi Seyredelim: Niğde” http://www.kultur.<br />

gov.tr/portal/ tarih_tr.asp? belgeno=6666<br />

ÇELĠK, Adnan, “Bir Gezinin Notları” , Yeni Dünya Dergisi, Kasım 1999.<br />

Cilt 3, s. 111.<br />

Yani, bu eserin yazım tarihidir. <strong>Hacı</strong> Yılmaz, <strong>Hacı</strong> <strong>Bektaş</strong> <strong>Velî</strong> <strong>Araştırma</strong> Dergisi, S. 15, 16<br />

<strong>ve</strong> 17.<br />

Bugünkü <strong>Türk</strong>çe ile aĢağı yukarı: “Bu eserle ilgilenen her kiĢiye bildiririm ki bu eser<br />

Budin’de Salı günü tamamlandı.” anlamına gelmektedir.<br />

Bu bilgi, Zara müftüsü Ömer Yılmaz’dan alınmıĢtır.<br />

OY, Aydın , Hayrabolulu Caferzade Mehmet Tevfik Tarihte Hayrabolu <strong>ve</strong> Çevresi , Yıl:<br />

1989, s.49 <strong>ve</strong> 55<br />

Belediye arĢivinde <strong>ve</strong> kayıtlarda bu ismin neden bu yerlere <strong>ve</strong>rildiğine dair resmi bir belge<br />

yoktur. Bir rivayete göre bu alanda Gül Baba isimli bir Ģahsın türbesi <strong>ve</strong>ya mezarı varmıĢ, bu<br />

sebeple Belediye tarafından bu isimler <strong>ve</strong>rilmiĢ.<br />

Kırklareli Yıllığı, 1967, s.200 <strong>ve</strong> 211.<br />

KARAÇAM, Nazif , Efsaneden Gerçeğe Kırklareli, s.279<br />

TANYU, Dr. Hikmet, Ankara <strong>ve</strong> Çevresinde Adak <strong>ve</strong> Adak Yerleri , Ank.Üni. Ġlahiyat Fak.<br />

Yayını 1967, s.262.<br />

YANARDAĞOĞLU, Ali ÇoĢkun, “Gül Babalar <strong>ve</strong> Balkan Köylerindeki (Adak, Yemek)<br />

Törenleri” Trakya’da Yeşilyurt Gazetesi, 13-14 Temmuz 1993, “Gül Babalar <strong>ve</strong> Balkan<br />

Köylerindeki (Adak, Yemek) Törenleri”<br />

Yanardağoğlu


ENGĠN, Refik , “Trakya Geleneksel Kurbanları – Topçu Baba Kurbanı”, Nefes, S. 30/1996;<br />

“Gül Baba Kurbanı”, Nefes, S.: 31/1996. Sayın Refik Engin bu bilgileri Ahmetler köyünden<br />

1923 doğumlu Ali Yıldız <strong>ve</strong> Topçular köyünden 1935 doğumlu Ali Vural’dan aldığını<br />

yazmaktadır.<br />

KARAÇAM, Nazif, Efsaneden Gerçeğe Kırklareli, s.279<br />

BABĠNGER, Franz, Osmanlı Tarih Yazarları <strong>ve</strong> Eserleri, Çev. Prof. Dr. ÇoĢkun<br />

Üçok, Kültür Bakanlığı Yayını: 435.<br />

a.g.e, Bu kitap aslında 1359-1633 yılları arası Edirnesini anlatmakta <strong>ve</strong> bu Ģehre öv<strong>gül</strong>er<br />

yağdırmaktadır. Kitap 14 bölüme ayrılmıĢtır. Yukarıda değinilen bu bilgi, kitabın on<br />

dördüncü bölümünde yer almaktadır.<br />

GÖKBĠLGĠN, Prof. Dr. Tayyib, “Edirne Hakkında YazılmıĢ Tarihler <strong>ve</strong> Enîs ül -<br />

Müsâmirîn”, 1964, TTK s.113-114.<br />

Hakkında kısaca bilgi edinmek için Fatin (Ġst., Litografya basımı, 1271, s.265), Sâlim (Ġst.,<br />

Ġkdam Matbaası, 1315, s. 452) Tezkirelerine, Sicil-i Osmanî’ye bakılabilir. Ġst., C.1., Matbaai<br />

Âmire, 1308, s. 266.<br />

Divân, Ist., Ceride-i Havâdis Matbaası, 1268, s. 40<br />

Semenderoğlu <strong>ve</strong> Çalışlar, Yıl. 1998, s.37<br />

Osmanlı <strong>Türk</strong>lerinde seferde <strong>ve</strong>ya baĢka bir yerde ölen önemli ĢahıĢların iç organlarının<br />

çıkartılarak öldüğü yere gömülmesi, sonra da cesedinin mumyalanarak yaĢadığı yere<br />

götürülmesi eski bir âdetti. Zigetvar Seferinde ölen Kanuni Sultan Süleyman içinde bu usul<br />

uygulanmıĢtır.<br />

ÖZCAN, Dr. Abdülkadir, Defterdar Sarı Mehmet Paşa (1655-1717), Zübde-i Vekayiât,<br />

Tahlil <strong>ve</strong> Metin 1656-1704, TTK Basımevi. s. 312, 469,474, 677, 760<br />

ANTON, Karl Fischer, Gül Baba Die Mohammedanische Wallfahrtsstätte in Budapest,<br />

Budapest, 1898, s. 18<br />

Ġç kapı üzerindeki iki kitabeden birinde, bu husus kayıtlıdır:<br />

“Bende - i dergâhi âli Hazret - i PaĢa’yi Zor<br />

Niyyet - i Halisle yaptirup Lillâh için”<br />

TAHĠR Erdem, “Gül Baba”, Ün Mecmuası, Isparta, S. 19/1935<br />

ENGĠN, Refik , “Trakya Geleneksel Kurbanları – Topçu Baba Kurbanı”, Nefes, S. 30/1996;<br />

“Gül Baba Kurbanı”, Nefes, S.31/1996.<br />

SATOĞLU, Abdullah, Kayseri Ansiklopedisi, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, No:377.


Osmanlı Ansiklopedisi, “Osmanlılarda Tasavvuf <strong>ve</strong> Tarikatlar, 1925 Yılında Bursa<br />

Tekkeleri” C. 1, s. 215.<br />

KARA, Mustafa <strong>ve</strong> Atlansoy, Kadir, Mehmet Şemseddin (Ulusoy) Efendi, Bursa Dergâhları<br />

Yâdigâr-ı Şemsî I-II, 1912.<br />

Bütün Yönleriyle <strong>Bektaş</strong>ilik <strong>ve</strong> Alevilik, C. V, s.62<br />

ERKOÇ Ethem, Çorum Evliyaları ,“Ali Ġzzet Efendi’nin Tezkire-i Makamat isimli eserinin<br />

bugünkü <strong>Türk</strong>çeye çevirisi”, 2002, s.30, Sultan II.Abdülhamit zamanında Osmanlı maarif<br />

Nezaretince basılmıĢtır.<br />

GÜRSEL, Mahmut Nedim, Çorumda Yatan Meşhur Yatırlar-Tezkire-i Makamat, Ali<br />

Ġzzet, 1997, s.84<br />

GÜRSEL, a.g.e.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!