01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İşlerin çok kesik gittiği bir zamanda, Bostancı’nın en iyi iş yapan manav dükkanını<br />

soyduktan sonra, çevredekilerin ihbarı üzerine yakalandım. Bostancı Karakolu’ndan Sirkeci’nin<br />

en meşhur yapılarından biri olan, 2. Şube’ye de böylece yolum düşmüş oldu. İlk kez parmak izim<br />

alındı. Fotoğraflarım çekildi. Kadıköy Adliyesi’ne gönderildim. Ve ikinci kez Üsküdar<br />

Paşakapısı Ceza <strong>ve</strong> Tevkif Evi yolculuğum başladı. Kapıaltına geldiğimde, ilk gelişimdeki korku<br />

yoktu. Başgardiyan söylemeden ellerimi açtım: “Hoşgeldin copunu vur da koğuşuma gideyim.”<br />

İkinci gelişim olduğu için, on iki cop yedim. İlk gelişimde yolu gardiyan göstermişti. İkinci<br />

gelişim olduğu için, önce berbere, sonra da alt sübyan koğuşuna kendim gittim. İlk gelişimden<br />

tanıdığım fazla çocuk kalmamıştı. Kantinden melamin tabak <strong>ve</strong> tahta kaşık satın aldım. Artık ben<br />

bu koğuşun yabancısı değildim. Aylar sonra <strong>yine</strong> ilk kez karavana sırasına girdim. Koğuş<br />

kurallarını bildiğim için, artık zorluk çekmiyordum. Ve üzülmüyordum da. Ne zaman çıkacağımı<br />

da umursamıyordum. Nasıl olsa yemek <strong>ve</strong> yatak vardı. Cebimde param da vardı. Sadece çay <strong>ve</strong><br />

sigaraya para <strong>ve</strong>rilirdi cezaevinde. Bostancı Karakolu’nda aileme haber <strong>ve</strong>rmek istemişlerdi.<br />

Kimsem olmadığını söyledim. Zaten Kadıköy Adliyesi’nin ‘1.Sulh Mahkemesi’ne <strong>ve</strong>rdiğim ifade<br />

sırasında, ‘İstanbul’da kimsem yok’ demiştim. Hakimin ağzından duyduğum yeni cümle şuydu:<br />

“Yaz kızım, kendisi İstanbul’da bir mekan.” Yani, İstanbul’da kimsesi olmayan, nerde akşam,<br />

orda sabah yaşayan sahipsizin teki. Artık yeni sıfatım buydu.<br />

Hayat gerçekten çok tuhaf <strong>ve</strong> nankördü. Yoksa biz insanlar mı tuhaf <strong>ve</strong> nankördük?<br />

İkinci girişimde hiç yabancılık çekmediğim sübyan koğuşu, yıllarca yuvam olacaktı.<br />

İkinci ziyaret gününde hoparlörden adım okununca çok şaşırdım. Gitmem gereken<br />

numaralı kabinde, karşımda amcamı gördüm. “Neden yaptın? Rahatlık battı mı?” diyordu. Hangi<br />

rahatlık battıysa. Fazla konuşmadık. Yiyecek, giyecek <strong>ve</strong> para bırakıp gitti. Gelmemesini<br />

söyledim. Fakat hemen hemen her hafta gelecekti.<br />

Siyah çarşaf üzerinde krem rengi bit yarıştırmaya başladık. Kavanozlarda margarin ile<br />

beslediğimiz bitlerin arkasından kibritle alev tutuyor <strong>ve</strong> hızla kaçmalarını sağlıyorduk. Kimin biti<br />

birinci gelirse, çay, sigara, para neyse kapıyordu. Her gün en az beş çocuk suçlu geliyordu. İkisi<br />

eskilerdense, üçü yeniydi. Yeni gelenlerin ürkek bakışları, çekingen davranışları, sigara içmemiş<br />

olmaları bize çok komik gelirdi. Karavananın ne olduğunu bilmedikleri gibi, temizlik sırası gibi<br />

işlere şaşkınca bakarlardı. Ama bütün kuralları çabuk öğrenirlerdi.<br />

Üst sübyanda televizyon vardı <strong>ve</strong> yasak olmasına rağmen kaçak olarak giderdik. Çünkü<br />

alt sübyanda televizyon yoktu. Tek eğlencemiz demirbaş pikaptı. Cezaevinde ilk Şeker<br />

Bayramı’nı yaşadım. Koğuşlar yıkandı. Yataklar düzeltildi. Müdür <strong>ve</strong> Savcı gelecekmiş.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!