01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Akşam yemeği öncesi <strong>yine</strong> antrenman yapar benimle. Çünkü, sigarasını başka bir çocuğa<br />

aldırmak zorunda kalmış. İki fasıl sopadan sonra, mevzuyu anlatır: ‘Seni hergele seni’<br />

anneannenlerin mahallede düğünlerde para isteme modası başlamış. Vermeyince tepeden geline,<br />

damada işiyorlarmış lan hayvan.’ Lan benim gibi torunuyla iftihar edeceğine, sopalıyordu.<br />

O yıllarda erzaklar ev depolarında saklanırdı. Sucuk, pastırma, bal <strong>ve</strong> daha değişik<br />

yiyecekler depoda beni beklerdi. Babaannemin evinden sabaha karşı kaçıp, Kalecik Mahallesi,<br />

yani anneannemin mekanına koşardım. Gün doğmadan bahçe içindeki depolara girer <strong>ve</strong> çantama<br />

sucuk, pastırma, bal <strong>ve</strong> ne bulursam doldurup kaçardım.<br />

Sonunda <strong>yine</strong> babaannemin başına kalmıştım. Beni dö<strong>ve</strong>rdi ama en çok se<strong>ve</strong>n <strong>yine</strong> oydu.<br />

İki akıllı bir arada geçinip giderdik işte. Babaannemin ‘Avcı’ adlı aslana benzer yeleli bir köpeği<br />

vardı. Beni çok se<strong>ve</strong>rdi. Onsuz bir bahçe düşünülemezdi bile. O yıllar dünya şimdiki gibi<br />

gökyüzüne varıncaya kadar pislik içinde değildi. Yağmur sularını tencerelere, kazanlara, küplere<br />

doldurup içerdik. Çeşme suları da içilirdi. Ama yağmur suyunun daha bereketli olduğu düşüncesi<br />

vardı. Bahçe içinde büyük bir havuz vardı, yağmur yağdıkça havuz dolardı. Havuz suyu ile<br />

çamaşırlar yıkanırdı.<br />

Bahçemizde bol kayısı ağacı vardı. Yedikten sonra çekirdeklerini biriktirir <strong>ve</strong> bakkala satardım.<br />

İçindeki yumuşak <strong>ve</strong> lezzetli bademini yemek isteyen çoktu. Çekirdekleri biriktirir, suya sokup<br />

ıslatır <strong>ve</strong> torbaya doldururdum. Üstüne kuru çekirdekleri koyup bakkala satardım. Islatmamın<br />

nedeni, daha ağırlaşmasındandı. Mahalle çocuklarından da çekirdek satın alıp, aynı şekilde ıslatıp<br />

ağırlaştırarak bakkallara satardım. Tabii o yıllar insanlar insanlara gü<strong>ve</strong>nirdi <strong>ve</strong> torbayı açıp altına<br />

bakmazlardı. Her torbayı başka bakkala satardım. Ben küçüğüm ya, benden alıp kar edecek.<br />

Zaten alışı kuv<strong>ve</strong>tli her bakkal alıyordu çekirdek.<br />

Çok başkaydı ramazan geceleri, sabaha kadar otururduk. Herkes bahçesinde börekler,<br />

baklavalar hazırlardı. Sahur zamanı Kırıkkale ışıl ışıl olurdu. Gülüşler, şakalaşmalar, güreşler <strong>ve</strong><br />

daha ne oyunlar olurdu. Ezan okunduktan sonra, cıvıl cıvıl olan bahçeler sessizliğe bürünürdü.<br />

Akşam iftar yemeği için pide <strong>ve</strong> yufkalar dizilir, kazanlarla hazırlanmış yemekler<br />

doldurulurdu. İştahla yerdik. Yufkası elde açılmış baklavaların tadına doyamazdık.<br />

Babaannem en az beş tepsi baklava yapardı. Bir akşam <strong>yine</strong> sopayla peşime düştü. Oruç<br />

başına vurdu sandım. Meğerse, tepsideki baklavaların altındaki yumuşak cevizli bölümleri<br />

çalınmış. Sadece kuru kabukları kalmış. ‘Lan misafirlere kuru kabuk yedirmek için mi saatlerce

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!