01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Aklıma gelen tek şey, karanlıkta Ankara’ya doğru yürümek oldu. Saatlerce yürüdüm. Ara<br />

istasyonlarda durmadım. Etimesgut’a vardığımda gün çoktan ışımıştı. Ama trene binmeye cesaret<br />

edemedim, <strong>yine</strong> yürümeye başladım. Epey ileride ışıklar vardı. Işıklarda ekspres trenler de<br />

dururdu. Ve ekspres trene bindim.<br />

Ankara garında iner inmez hemen tuvalete koştum. Kaç para kaptığımı hala<br />

bilmiyordum. Ekmeğin seksen kuruş olduğu o dönemde, tamı tamına ‘yirmi iki bin yedi yüz’ lira<br />

kapmıştım sevgili dedemden. Dedem efendi peşime kaç melek salmıştır bilemezdim.<br />

Ceplerim, donum, çoraplarım hep para doluydu. Üstelik para çok kıymetli <strong>ve</strong> harca harca<br />

aynı gibi duruyor. Aklıma hep adını duyduğum ama hiç gitmediğim Ankara’nın simgesi ‘Gençlik<br />

Parkı’ geldi. Sora sora <strong>ve</strong> yürüye yürüye arayıp buldum.<br />

Çarpışan arabalardan inmedim. Pedallı botlar da kafamı sardı. Bir binlik bozdurmuştum<br />

ama akşam vakti hala bitmemişti. Akşam karnımın acıktığını anladım. Oyunlardan açlık mı gelir<br />

adamın aklına? Uludağ kebapçısına çöktüm. Sıcak bir çorba, peşinden kebap. Sonra tatlı.<br />

‘Almanya’dan izne geldim’ hikayeme herkes inandı. Benim yaşlarımda <strong>ve</strong> daha küçük çocukların<br />

bakışlarını görünce ‘aç mısınız?’ dedim. Parka düşmüş garip çocuklardı. Garsonu çağırıp hepsine<br />

çorba, kebap, salata <strong>ve</strong> tatlı ısmarlayacağımı söyledim. Garson pahalıya patlayacağını belirtti.<br />

Cebine bir binlik sıkıştırdım <strong>ve</strong> “Üstü senin. Ama pintilik yaparsan bozuşuruz” derim. Çocukların<br />

üstü başı perişan olduğu için, bahçeye alınmadılar. Zavallılar, ne zamandır sıcak yemek<br />

görmedilerse, ikinci tepsileri gönderdim. Çocukların iştahla boğulurcasına yedikleri yemeklere<br />

bakarken, dedem efendinin de büyük bir iştahla tırnaklarını kemirdiğini düşündüm.<br />

Çocuklarla çabuk ahbap olduk. Onlara elbise almak istediğimi söyleyince inanamadılar.<br />

Akşam karanlığında ‘Saman Pazarı’na gittik, onların -ucuz elbise satıldığı- tavsiyesiyle.<br />

Tezgahlar toplanmak üzereydi. Hepsinin façasını baştan aşağı yeniledim. Sonra <strong>yine</strong> kirli<br />

elbiselerini giydiler. Önce hamam faslı yaptık. Hamama girerken onları içeri almak istemeyen<br />

hamamcılar, çıkarken “Yine bekleriz küçük beyler” dediler. Çocuklara baktım; “Paranın gücünü<br />

görün işte. Kazık kadar adamlar önce nasıldılar? Sonra nasıl oldular?” dedim. “Biz bir şey<br />

becermedik ki be melek kardeşim” dediler. Dedemden sonra beni <strong>yine</strong> melek yapanlar çıkmıştı.<br />

Dedeme göre karanlık ama bu çocuklara göre iyi bir melektim. “Kaç aydır insan gibi yemek<br />

yemedik. İnsan gibi giyinmedik” demeleri yıllarca aklımdan çıkmayacaktı. Gece onlarla birlikte<br />

çalılar arasında yattım. Ama tuvalete gitmek için yanaştığım ağacın dibine paralarımı saklayarak.<br />

Her ihtimale karşı, akıllı davranmam gerekliydi.<br />

O çocuklarla muhteşem dört gün yaşadım. Tabii onlar da benimle. İstediğim tek şey,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!