01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

öldüren adamın evinin yanışını görüyordum. Evini yakmıştım ama kaçamadığım için ben de<br />

yanıyordum. Gözlerimi açtığımda hostesimin gülen yüzünü gördüm. Bana sarılıp yanaklarımdan<br />

öptü. Ben de onu öptüm. Annemi ne zaman göreceğimi sordum. Çok az kaldığını söyledi.<br />

Yüzünü hayal meyal hatırladığım anneme çok yaklaşmıştım. İçimde korkunç sevinç duyguları<br />

vardı. İçimden haykırmak geliyordu.<br />

İstanbul belediye otobüslerinden çok daha değişik, koyu mavi bir otobüse bindik.<br />

Hostesim hala yanımdaydı. Pasaport kontrolünden sonra iç salona girdik. Hostes beni kucaklayıp<br />

yukarı kaldırdı.<br />

“Bak, sağ tarafta el sallayan kadın senin annen. İki gün önce tanışmıştık. Benim görevim<br />

burada sonra eriyor. Sana mutluluklar dilerim” dedi. Annem bana doğru geliyordu. Hayal meyal<br />

hatırladığım kadının ta kendisiydi. Üzerinde kalın <strong>ve</strong> koyu mavi bir anorak vardı. Kot pantolonun<br />

altına yünlü çizmeler giymişti. Bir anda onu karşımda buldum. Hostese teşekkür etti. Diz çöküp<br />

omuzlarımdan tuttu, “oğlum oğlum benim.” dedikten sonra bana sımsıkı sarıldı. Yıllardır<br />

özlemini çektiğim anneme kavuşmuştum artık. Üstelik, Almanya topraklarındaydım. Yepyeni bir<br />

hayatın başlangıcına adım atmıştım.<br />

Tren yolculuğu sonrası, yeni yuvamın bulunduğu kasaba istasyonunda olduğumuzu<br />

öğrendim. Taksiye binip yola çıktık. Kırıkkale’de anlatılanlara göre, evler saray gibiydi. Eşyalar<br />

yepyeniydi. İşte ben bu saraylardan birinde yaşayacaktım. İzne gelenlerin anlattıkları evler,<br />

birbirinden daha güzeldi.<br />

Şehir arkada kalmıştı, taksi dik <strong>ve</strong> karanlık bir yokuş çıkmaya başladı. Etraf ormanlık <strong>ve</strong><br />

ıssızdı. Sonunda evimiz olduğunu öğrendiğim yere geldik. Beş katlı, ahşap bir binaydı. Sadece<br />

giriş katında tuvalet vardı. İki küçük oda, ortak tuvalet banyo <strong>ve</strong> mutfak vardı. Evin camından<br />

dışarı baktım, etraf hep aynı ahşap evlerle dolu.<br />

Annem peynirli yumurta hazırladı <strong>ve</strong> yedik. Sıcak süt içtikten sonra küçük yatakta<br />

birlikte yattık. “Anne, hani buralar saraylarla doluydu. Buralarda her şey başkaydı. Bizim evimiz<br />

neden böyle” diye sorduğumda şu cevabı aldım. “Oğlum, öyle yerlerde insanlar oturuyor. Biz<br />

sadece çalıştırılmak için kullanılıyoruz. Palavra atmak kolay iştir. Türkiye’ye izin için<br />

gittiğimizde palavralar atmaktan başka çare yok. Çünkü, anlatsak inanmazlar.” Kırıkkale’ye izne<br />

gelen başka Almancılar bana buraları cennet gibi anlatmışlardı. Oysa, daha ilk saatlerden itibaren<br />

bütün hayallerim boşa çıkmıştı. Neredeydi anlatılan saraylar? Neredeydi anlatılan pembe<br />

dünyalar? Neredeydi ‘biz olmasak Alman’ın hali harap’ diyenler? Annem vardiyalı çalıştığını<br />

söyledi. Sonra uyudu.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!