01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Kendimi bildiğimde, doğduğum o yılların büyük kazası Kırıkkale’deydim. Babaannemin<br />

kocaman bahçeli evi en güzel yıllarımın başlangıcıydı. Toprak evin etrafında aynı şekil iki ev<br />

daha vardı, yani kiracılarımızdı. Büyük amcamın eşi bizi sevmez, hep küçük görürdü. Ailesi çok<br />

sosyetikmiş, biz boş insanlarmışız. Ona göre, cehaletin simgesiymişiz. Ne mutlu bize. Lakin,<br />

ilkokulu zor bitirdiğini hiç anlatmazdı. Bu nasıl bir medeniyet oluyorsa. Babaannem geleneksel<br />

Anadolu kadınıydı. Dedem çok erken öldüğü için, erken yaşta dul kalmış. İkisi kız, beş evladını<br />

her türlü zorluğa göğüs gererek büyütmüş. Büyük amcam erken yaşta okulu bırakıp çalışmaya<br />

başlamış.<br />

Ben doğduktan sekiz ay sonra babam ölmüş. Ölümünü şöyle anlatırlardı: Kamyon<br />

şoförüymüş. Patlak lastiği tamir ettikten sonra, kontrol etmek için büyük çekiçle vurmaya<br />

başlamış. Dış lastiğin çatlak bir yerine vurunca, iç şambriyel patlamış <strong>ve</strong> koca lastik yerden<br />

fırladığı gibi havalanmış. Ama, babamın alnını parçalayarak. Ölmeden önce başına toplananların<br />

anlattığına göre, beyni dışarı çıkmış <strong>ve</strong> dağılmış. O yıllar ambulans, acil servis falan nerde? Acı<br />

içinde zıplaya zıplaya can <strong>ve</strong>rmiş. Bazen yolda giderken bir arabanın kedi ezdiğini gördüğüm<br />

olur. Kedi kolay can <strong>ve</strong>rmez. Üzerine soğuk su dökülürse, fazla can çekişmeden öldüğü söylenir.<br />

Ama çok zıplar, zıplaya zıplaya yerlere, duvarlara çarpar. Dakikalarca çırpınır <strong>ve</strong> son kez bir yere<br />

çarpıp ölür. İşte, bir kedinin ezilme sonrası zıplayışları, bana anlatılan babamın ölümünü<br />

hatırlatır. Beyni dağılmış bir insanın çırpınışlarını o zaman çok daha iyi anlarım.<br />

1968 yılında annem olacak kadın Almanya seferi için işçi yazılmış. Ve ben onu daha<br />

hayal meyal tanırken, Almanya yolcusu olmuş. Annem gitmeden önce hatırladığım iki olay vardı.<br />

Yaşım küçük olduğu için morfin vurmadan dişimi çeken doktora gidişimiz. Ve beşinci yaş<br />

günümde bir dilim yaş pastayla e<strong>ve</strong> gelerek limonata hazırlayışı.<br />

Kırıkkale’nin en güzel zamanlarıydı diyeyim. Aslında bu ülkenin en güzel zamanlarıydı.<br />

Her yerin insanları aynıydı. İnsanlık, saygı, sevgi, merhamet <strong>ve</strong> daha ne güzel duygular vardı. Bir<br />

cenaze olduğunda, kırkıncı gün dolana kadar radyo açılmazdı. Evler yan yana <strong>ve</strong> bahçeliydi. Her<br />

bahçeden diğer bahçeye geçmek için bir ara kapısı vardı. Pazara, gezmeye, yola gidenler bile<br />

kapılarını kilitlemezdi. Komşular boş kalmış evlere girip çiçekleri sulardı. Kapılarda kilit vardı,<br />

ama kimse kilitlemek için anahtarını kullanmaya gerek duymazdı. Baş komşularımız belliydi, yan<br />

bahçemizde Meliha hala, onun yan bahçesinde Vasfiye hala vardı. Öbür komşularımızla onlar<br />

kadar yakın değildik. Basit bir yaşantımız vardı. Ama mutluyduk. Yakın komşular aralarında para<br />

toplayıp at arabası kiralayarak kasalarla domates alırdı. Sonra büyük kazanlarda kaynatılır <strong>ve</strong><br />

yıllık salça hazırlanırdı. Ve eşit bir şekilde paylaşılırdı. Sucuktan pastırmaya kadar her şey ortak<br />

yapılır <strong>ve</strong> paylaşılırdı. Bakkaldan salça alan bir kadına ‘beceriksiz’ gözüyle bakılırdı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!