01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Lakin adamın umurunda değil. İşini bitirdikten sonra yerde duran tuvalet kağıdını alıp domalarak<br />

kaseyi siliyor. Ben hala çekiyorum. Peçete niyetine cebine de tuvalet kağıdı dolduruyor. Hemen<br />

Ulusal’a koşuyorum. Haberci Mahmut Övür’e kaseti gösteriyorum. Akşam ‘ATV’ haberde<br />

yayınlanıyor. Benim için en güzel an, ekranın altında ‘Haber: Mehmet Kartal’ yazması oluyor.<br />

Yine bir gün Eminönü’de dolaşırken ani bir sağanak yağmur başlıyor. Haberci Mahmut<br />

Övür’ü arayıp haber olarak işe yarayıp yaramayacağını soruyorum. “Unkapanı Köprüsü’ne koş,<br />

belediye otobüsleri çukurun içine dolmuş suların içindeymiş. İtfaiye şişme botlarla insan<br />

kurtarıyormuş” diyor. Önce Eminönü geçidinde mahsur kalan insanları çekiyorum. Unkapanı<br />

Köprüsü’nün altına geldiğimde feryatlar duyuyorum. Belediye otobüsleri, kamyonetler, arabalar<br />

suların içinde. Hemen görüntüleri çekiyorum. Hava bozuk olduğundan taksi durmuyor. Koşarak<br />

Karaköy’e varıyorum <strong>ve</strong> sellerin aktığı caddeleri, suya gömülmüş araçları çekiyorum. Tabii ben<br />

sırılsıklam olmuşum. Akşam hem ‘ATV’, hem ‘Kanal D’ benim görüntülerimi yayınlıyor.<br />

‘Kamera: Mehmet Kartal’ yazısı bütün yorgunluğumu gideriyor. Fakat istediğim gibi para<br />

kazanamayınca habercilik işini bırakıyorum.<br />

Bir süre durgunluk yaşıyorum. Ne bileyim, umut <strong>ve</strong> umutsuzluğu birlikte yaşamamın<br />

<strong>ve</strong>rdiği sıkıntılarla bir süre yazamadım. Roman yerine daha ciddi kitaplar yazmak istiyordum.<br />

Yıllarca yaşadığım, karakollar, nezarethaneler, mahkemeler, cezaevi koğuşları <strong>ve</strong> sokak yaşantım<br />

vardı. Yani, sermayem boldu aslında. Tek yapmam gereken şey, bu sermayeyi en akıllı bir<br />

şekilde işleyerek yazmaktı. Ve ne yazacağımı buldum. Sokak <strong>ve</strong> cezaevi yaşantısını işleyen bir<br />

kitap yazdım: ‘Suçun Piçi.’ Son okumaları, taramaları yapıyorum.<br />

Bir ara öylesine Adnan Özer’e uğruyorum. İlk romanımı özensiz yapmasına uyuz<br />

olmuştum ya hani, “Bir gün sana kitap bastırmaz mıyım ben Adnan Özer” demiştim.<br />

Muhabbetimiz sırasında, bir süre önce basmış olduğu Kanat Güner’in ‘Eroin Güncesi’ adlı<br />

kitabını gösteriyor. “Bu tür anlatım serisi yapmak istiyorum” diyor. Elimde tam bu tür hazır bir<br />

kitap olduğunu söylüyorum. “Bir okuyayım” diyor.<br />

On beş gün sonraki telefon görüşmemizde, basmaya karar <strong>ve</strong>rdiğini söylüyor. Yayınevine<br />

gidiyorum. Kapıda, üstü başı paspal, saçları uzun, bir de yuvarlak kör gözlüğü takmış birini<br />

görüyorum. “Lan bunun karnı da açtır mutlaka. Bir simit parası <strong>ve</strong>reyim” deyip elimi cebime<br />

atarım. “Vay, Kartal baba” diyor keko. Gözlükleri bir çıkarıyor. “Şair Hasan ÖztoprakÖ sensin<br />

harbiden.” Ben onu dilenci sanmıştım iyi mi?. Şair ayağından bir şey tutturamamış olmalıydı<br />

herhalde. Yoksa böyle paspal giyinip, yuvarlak kör gözlüğü takarak ‘Entel görün lan’ ayağına<br />

yatmazdı garibim.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!