01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kibarlaştı. Eski polislerin adını saydım. Kala kala sadece yazıcı Kalender abi kalmıştı. Gece<br />

nöbetindeymiş. Emekli olmasına da altı ay kalmış. Yeni polislerin bir çayını içtim. Kendimi<br />

tanıttım <strong>ve</strong> “Dua edin, mesleği terk eyledim’ dedim. Yapıştılar, illa hepsine kitap <strong>ve</strong>receğim. Ben<br />

işi bildiğim için, çantama fazla kitap koymuştum. Polislerin ellerinde üçer adet kitabım, sıraya<br />

geçmişler <strong>ve</strong> imzalamamı bekliyorlar. Ben de masaya oturmuş çayımı <strong>ve</strong> sigaramı içerken, bir<br />

zamanlar hakkımda tutulan ‘fezlekeleri’ imzalamış olduğum Bostancı Karakolu’nda kitaplarıma<br />

imza çakıyorum. Aklıma nezarethane geliyor. Çayımı alıp nezarete giriyorum. Benim zamanımda<br />

nezarethaneler çok kelekti. Artık bank falan koymuşlar. Banka oturup yeni bir çay istiyorum <strong>ve</strong><br />

anında geliyor. Bir sigara daha yakıyorum. On beş dakika falan anılarımı tazeliyorum.<br />

Özlemedim desem yalan olurdu. Yeni kitabım çıkarsa, <strong>yine</strong> uğrayacakmışım. “Zaten ben sizin<br />

için yazıyorum be aslanlar” derim. Beni kapıya kadar yolcu ediyorlar.<br />

‘Ay Vakti’ televizyon kanallarında gösterilince, biraz daha tanınır oldum. Edebiyat<br />

piyasasında <strong>ve</strong> basında da tanınmıştım. Yeni kitabım çıktığında, “Alo, ben Mehmet Kartal”<br />

demem yetecek hale <strong>gelmiş</strong>ti.<br />

Bir akşam kafam iyiyken, yıllar önce dükkanını soymuş olduğum İsfendiyar aklıma<br />

geldi. Bilinmeyen numaralardan kaydı çıkmıyor. Aslına bakılırsa, telefon numarasını bulmam<br />

imkansızdı. Fakat kafamı çalıştırdım <strong>ve</strong> santraldan ‘Elektronikçiler Derneği’nin telefon<br />

numarasını buldum. Ertesi gün telefon ettim. İsfendiyar’ın esnaf olarak kaydı olduğunu<br />

öğrendim. Vay adi herif vaay, esnaf olmuş ha? Demek yeni bir dükkan açmıştı. Benim gibi bir<br />

ortağa ihtiyacı olabilirdi. Ne de olsa eski dost sayılırdık. Çok eski <strong>ve</strong> iyi dost olduğumuzu,<br />

yıllardır görüşemediğimizi ısrarla tekrarladığım halde, İsfendiyar’ın numarasını <strong>ve</strong>rmediler.<br />

Benim numaramı istediler <strong>ve</strong> ulaştırılacaklarını söylediler.<br />

İki saat geçmeden genç bir bayan aradı. “Ben İsfendiyar’ın kızıyım. Şu anda yok. Babamı<br />

neden arıyorsunuz” dedi. “Ona selam söyle. Yıllar önce dükkanını soyan arkadaşın aradı deyi<strong>ve</strong>r”<br />

dememle, “Sen, babam seni çok anlattı bize. Seni çok merak ediyordu.”<br />

Akşama doğru İsfendiyar aradı. “Nerdesin lan? Kaç sene geçti Valla öldün sandım” dedi.<br />

Yazar olduğumu, film çektiğimi söyledim. Lakin dalga dümen sandı. “Haa yazar ayağına tezgah<br />

kurdun demek” hesabı yaptı. Pazar günü için sözleştik.<br />

Pazar günü saat on bir <strong>ve</strong> ben istasyonda bekliyorum. Yarım saati geçti lakin görünen<br />

yok. Lan adi İsfendiyar, insan benim gibi unutulmaz bir dostunu bu kadar bekletir mi? ‘Ha geldi<br />

ha gelecek’ hesabı derken kırk beş dakika geçti. Artık geleceği yok gibiydi. Tren gelse binip<br />

gideceğim. Karşıdan koşarak gelen sakallı, dilenci kılıklı biri bana el sallayarak geliyor. Akşam

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!