01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Station <strong>ve</strong> kendisi gibi siyah plakalı bir ‘Reno’ yakınımızda duruyor. Arabadan takım elbiseliler<br />

iniyor. Bize yaklaşırken ceketlerini ilikliyorlar. Elinde telsiz olanı Zuhal’e yaklaşıp tokalaşıyor.<br />

Sonra elini bana uzatıyor <strong>ve</strong> “Hoşgeldiniz Yazar Kartal Bey. Ben Finike Emniyet Amiri’yim”<br />

diyor. Lan ne işler yaa, Paşakapısı’ndan birileri olsaydı amma da gülerdi harbiden. “Beldemizi<br />

nasıl buldunuz?” diye soruyor Amir Bey. “Beldeniz güzel ama her yer portakal, limon ezikleriyle<br />

dolu. Ne biçim belediye bu?” diyorum. “Eh, oluyor işte efendim. En yakın zamanda ilgilenirim”<br />

diye cevaplıyor Finike emniyet amiri. Kendine de çay söylüyor. Tam o anda bizim çekim<br />

ekibinden angutun biri de gelmez mi. “Kartal abi, çantanı getirdim. Buyur abi” diyor <strong>ve</strong> ayağımın<br />

dibine bırakıyor. Açık duran yan cepten ‘keyif’ plakaları gözüküyor. Amir şöyle bir eğilse,<br />

plakaları görecek. Finike’ye ‘aktör’ hesabı gelip, ‘tutuklu’ hesabı kalırsam, çok kelek olacak.<br />

Çantamdan telefon defterimi alma ayağına işi kapatıyorum. Amir Bey’e Finike’nin geçmişi<br />

hakkında sorular soruyorum. Epey hikaye anlatıyor. Koskoca yazar var karşısında. Tabii<br />

anlatacak. Belki Finike hakkında kitap yazarım, ne olur ne olmaz.<br />

Her sabah lobiden arakladığım bir gülü, Zuhal’in kapısına asıyorum. Otelciler de kayıp<br />

gül arıyorlar. Müdür Mehmet Bey çok kızmış, “Yahu kardeşim, gözünüzün önünde gül çalıyorlar<br />

haberiniz yok be” diye isyanlarda. Tahminlerine göre, dışarıdan gelip çalıyorlarmış. Personel de<br />

‘koyun’ gibi bakıyormuş. Ne ayıp ki ne ayıp.<br />

Müşfik Kenter’in İstanbul’da tiyatro oyunu olduğu için, filmi tersten çekiyoruz. Filmdeki<br />

lüks ev sahnesi için, Finike Belediye Başkanı’nın evini kullanıyoruz. Lüks evi geceleri iki<br />

‘doberman’ koruyormuş. Çok tehlikeliymiş <strong>ve</strong> kimseyi tanımazlar, aynen ‘harttt’ diye<br />

geçirirlermiş, yani dişlerini diyorum. Büyük kafese kilitli doberman hemşolara iş oluyorum.<br />

Çünkü onları görünce, aklıma eski dostum Ralph geliyor. Köpek dövüşü <strong>ve</strong> tek köpekle ticaretini<br />

yapışımı hatırlıyorum. Ralph’i satalı çok olmuştu. Şimdiye ölmüş olmalıydı. Yalnızım ya,<br />

dobermanlar haybeye artistlik yapıyorlar. Bir tanesinin burnuna sopayla koyduğum gibi kediye<br />

dönüyor. Öbürü de uyuz oluyor. “Oturun lan ibneler” diyorum. Ses yok. Kafesin kapısını açıp<br />

içeri giriyorum. Haber Mahinur’a uçuyor. Ekip çekimi bırakıp kafese koşuyor. Aktör sakata gelir<br />

hesabı diyorum. Lakin aktör, köpekleri kuzuya çevirmiş. Resimler çekiliyor. Kameraya çekiliyor.<br />

Evin sahibi de uyuz oluyor. Sonraki günler evin bahçe kapısından içeri girerken köpeklere bir<br />

seslendim mi kulaklar iniyor, ikisi de sütliman oluyor.<br />

Akşamları Zuhal ile bisiklet kiralayıp geziyoruz. Finike’de beni tanıyan yok. Nereye<br />

gitsek Zuhal’in yanındayım. Sonradan öğrendim ki, beni Zuhal Olcay’ın özel koruması<br />

sanıyorlarmış. Aktör tipi hiç yokmuş bende.<br />

Benim için en zor an, marina çekimimiz oldu. Yüzlerce insan teknelerin direklerine kadar<br />

doluşmuş <strong>ve</strong> bize bakıyorlar. Ben bu kalabalıkta oynayamayacağımı söyledim Mahinur’a. İki<br />

kadeh viski içmemi söyledi. “Şimdiden iki kadehle oynamaya başlarsam, yarın ayyaş aktör derler<br />

bana” dedim. Ve içmeden oynadım.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!