01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

hazırlıyorum. Taşınacağım evin üst kat sakini işsiz takımından Sinan da yanımda. Duvar<br />

kazımaya falan yardım ediyor. Yemeği de birlikte yiyoruz. Kapı çaldı. Açtım, yirmi beşinde<br />

falan, alın kısmındaki saçlar uçmuş biri var karşımda. Beni arıyormuş <strong>ve</strong> sokaktan evi tarif<br />

etmişler. Polis tipi yok. “Ben Mine Film’den geliyorum. Sizi Zuhal Olcay ile çekeceğimiz ‘Ay<br />

Vakti’ filminde oynatmak istiyoruz” demez mi? “Lan hemşehrim, sen bak dalgana. O Murat<br />

adisine söyle, oyarım onu haaa” diye adamı yolcu etmeye çalışıyorum. Fakat adam gitmek<br />

istemiyor. “Yarın saat ikiye doğru Mine filme bekliyoruz” diyor <strong>ve</strong> kartvizit <strong>ve</strong>rerek gidiyor.<br />

Sinan başlıyor gülmeye, “Kendi arkadaşını gönderip bana hava basma oyunları, yemeyiz bunu<br />

koçum” diyor.<br />

Hemen garaja gidip Murat’ı buluyorum. “Lan Murat, gönderdiğin lavuğu sepetledim. Bir<br />

daha böyle şaka yapmayasın” diyorum. Murat şaşırıyor <strong>ve</strong> kimseyi göndermediğini söylüyor.<br />

Onunla aramızda hep şakalaşırdık <strong>ve</strong> Murat bir gün yönetmen olacağını <strong>ve</strong> beni ‘artist’<br />

yapacağını söylerdi. Murat bin bir yemin etti. Mine Film’e telefon ettim. Adımı soyadımı <strong>ve</strong>rdim.<br />

Ertesi gün saat iki gibi beklendiğim söylendi. Yönetmen ‘Mahinur Ergun’ benimle görüşecekmiş.<br />

Lan adama da büyük ayıp etmiştim doğrusu. İş harbiden ciddiymiş.<br />

Sinan, kendisine hava basmak için arkadaşımı kapıya getirip hava bastığımı sanıyor. Ben,<br />

Murat’ın beni sarıp sarmalamak için bir arkadaşını gönderdiğini sanıyorum, lakin iş ciddi gibi<br />

çıkıyor. Her şeyi anladım da, Zuhal Olcay işini kafam basmadı. “Lan bu doğru çıkarsa var ya,<br />

Ziya Restoran’ın aşçı yardımcısı Kıvırcık uyuz olur harbiden.” Öyle ya, yıllar önce onun çırağı<br />

sayılırdım. Bana az mı patates <strong>ve</strong> soğan soydurmuştu adi herif. Zuhal Olcay posterine bir karton<br />

sigara almayı teklif ederdik. İşe bak, Kıvırcık efendinin sözde “manitasıyla” film çevireceğim.<br />

Daha filmin ne olduğunu bilmeden kutlamaya başladım. Sinan ile kafaları çektik. Lakin,<br />

Sinan hala inanmazlarda. İnanıp inanmaması sanki çok da kamışımdaydı.<br />

Ertesi gün saat iki olmadan Fatma Girik Hanın ikinci katında bulunan Mine Film’e<br />

daldım. ‘Hello, mello, yello’ faslından sonra büyük salona alındım. Zuhal Olcay karşımda<br />

oturuyor. Yanında Müşfik Kenter, onun yanında Füsun Demirel. İlk heyecan faslını çabuk<br />

atlattım. Ne de olsa ömrüm sokaklarda <strong>ve</strong> karakollarda ‘rol’ kesmekle geçmişti. Tokalaştık.<br />

Yönetmen Mahinur Ergun ile de tanıştım. Her şey bir rüya gibiydi. Çayımızı içerken haybeden<br />

bir muhabbetimiz oldu. Daha sonra Mahinur benimle yalnız görüşmek istedi.<br />

Yalnız kaldığımızda ilk söylediği şu oldu: “Herkes ‘Baby Face’, yani bebek yüz arar.<br />

Ben değişik birini arıyordum. Çizmelerin, yüzündeki yara izi, yarım parmak siyah deri<br />

eldi<strong>ve</strong>nlerin, tam aradığım adamsın. Nokta dergisindeki iki sayfalık röportajını okudum. Zuhal

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!