01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

üzgündüm. Ama kendisinin de suçu vardı. Yayınevinin bulunduğu eski binadan çıkıp şöyle bir<br />

yukarı baktım. “Bu kitabı çok boktan yaptın Adnan Özer. Ben de bensem eğer, bir gün gelecek <strong>ve</strong><br />

benim kitabımı kendin basacaksın. Görüşürüz bakalım” dedim <strong>ve</strong> yürüdüm. Şair Hasan Öztoprak<br />

Taksim tarafına gidiyormuş. Beni de bıraktı. Yayınevinden aldığım yüzlük paketi aldım <strong>ve</strong><br />

tanıdıklarıma hediye etmeye başladım. ‘Halep Pasajı’ sakini kotçu arkadaşlara da dağıttım. Altın<br />

Kitaplar müdürü Hüsnü Bey’e de götürdüm. Kasımpaşa’yı unutmam olmazdı. Otel Bizim’e<br />

daldım. Sahipleri değişmiş, yani otel satılmıştı. Taylan Dayı’yı sordum, yirmi gün kadar önce<br />

<strong>ve</strong>fat ettiğini söyledi yeni otelci. Ne biçim hayattı bu? Bana çok kıyağı olan Taylan Dayı’yı<br />

yemeğe bile da<strong>ve</strong>t edememiştim. Bunca sorunun arasında onu unutmak zorunda kalmıştım. Yirmi<br />

gün önce uğramış olsaydım, hiç olmazsa son bir kez görmüş olurdum. Kasımpaşa iskelesine<br />

doğru yürürken, Taylan Dayıyı düşündüm. “Dayı, bir gün gelecek, kitaplarımı hediye edeceğim<br />

sana. Göreceksin, o gün mutlaka gelecek” derdim. Rakısını yudumlarken, “İmzalı isterim ona<br />

göre” derdi. Yine aklıma Coburg geldi, bana ikinci oma olan yaşlı bayan Klett. Onu da son kez<br />

göremeden ölmüştü. Öyle sevimli, se<strong>ve</strong>cen <strong>ve</strong> tatlıydı ki. Her şeyi çiçekleriydi. Sonra, hayatına<br />

ben girmiştim. Beni çok sevmişti. Annem beni ondan uzaklaştırmasaydı ama uzaklaştırmıştı işte.<br />

Kitap <strong>ve</strong>rdiğim herkes sonrasının ne olacağını soruyordu. Tam bu soruyu soracak zamandı sanki.<br />

Adnan Özer basın açısından da bana kıyaklar yaptı. İlk röportajımı ‘Cezmi Ersöz’ ile yaptım. O<br />

yıllar iyi satan ‘Filler Mezarlığı’ adlı kitabın yazarı ‘Zühtü Bayar’ın oğlu ‘Atılgan Bayar’ ile de<br />

buluşturdu beni Adnan Özer. Ve sonraki hafta ‘Aktüel’ dergisinde dört sayfalık röportajım çıktı.<br />

Ardından gazete röportajları, radyo programları geldi. Nokta dergisinden ‘Ümit Bayazoğlu’ ile<br />

iki sayfalık bir röportajım çıktı. Karanlık geçmişim sayesinde sayfalar dolusu röportajlar yapar<br />

olmuştum. Sonra <strong>yine</strong> gazetelerde devam etti röportajlarım. Sabahın dördünde İstiklal<br />

Caddesi’nde Aktüel dergisi arayışım alem işti doğrusu. Ha geldi, ha gelecek hesabı bir sabahçı<br />

kah<strong>ve</strong>ye, bir bayi önüne koşuyordum. Nokta dergisini de aynı şekilde aldım.<br />

Kitabımı kitapçılarda gördüğüm zaman, “İspirto şişelerini boşuna devirmemişim.<br />

Başardım işte. Yeni bir hayatım olacak artık. Bergenli öğretmenlerim <strong>ve</strong> eğitim hemşirelerim<br />

benden utanmayacaklar” diyordum kendime. Fakat röportajlar kesilince, moralim <strong>yine</strong> bozuldu.<br />

İkinci kitabım hazırdı. Ama <strong>yine</strong> yayınevi sıkıntım vardı. Fotoğrafçı Cengiz Cıva’nın bürosuna<br />

uğradım. Ortağı gazeteci Hüseyin Çağın ile birlikte çalışıyordu. Uzun uzun konuştuk. Cengiz<br />

bana yayınevi bulmaya çalışacağını söyledi. Ben de ikinci romanımı daktiloya çekiyordum.<br />

Parmaklarım artık alışmış olduğu için, eskisi kadar sıkıcı gelmiyordu.<br />

Ulusal’da çalışırken bütün sekreterlerin hızla ‘on parmak’ yazışı aklıma geldi. Üstelik<br />

defalarca çıktığım mahkeme salonlarındaki ‘yazıcı’ görevlileri de on parmak yazıyordu. Sadece<br />

karakol yazıcısı olan polis memurları hala iki parmak ile tepinip dururdu. Hani, hiç on parmak<br />

daktilo yazan yazıcı polis görmemiştim diyorum. Anında aklıma esti <strong>ve</strong> daktilo kursu armaya<br />

başladım. Üç gün sonra ‘Şişli Şampiyon Daktilo <strong>ve</strong> Bilgisayar Kursu’ sınıfındaydım. Benden<br />

başka herkes bayandı. Bir erkek vardı ama o da birazcık başka erkek gibiydi. Kurs öğretmeni<br />

‘Yasemin Hoca’ <strong>ve</strong> sınıf benden korkuyordu. Daha ‘Hocam!’ dememle Yasemin Hanım<br />

yanımdaydı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!