01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

uyuşturucuya saplananlar da az değildi. Almanya gibi bir ülkenin çocukları adam olamazken, ben<br />

bütün ağır şartlara karşın nasıl adam olacaktım? Yıllarca herkes bana adam olmamı söyleyip<br />

durmuştu. Ama karnımın aç olup olmadığını soran olmazdı. Kriegshaber okulundan en sevdiğim<br />

arkadaşım ‘Nowak’ı bulamadım. Epeyi parasını yediğim Amerikalı Ralph Coldwell de ortalıkta<br />

yoktu. Arkadaşlarımın söylediğine göre Amerika’ya dönmüş olabilirdi. Winny olarak<br />

çağırdığımız Winfried Off zaten geleceği garanti bir çocuktu. Kocaman ‘Off’ pastanesinin tek<br />

varisiydi. Onu da bulamadım.<br />

Tabii kıyak kafayla arkadaşlarımın <strong>ve</strong> öğretmenlerimin sesini duymak, bana biraz tuzluya<br />

patladı. Bir süre sonra, kitabımı yayınlatamadığım için <strong>yine</strong> aşırı alkole düştüm. Karamsarlık <strong>ve</strong><br />

umutsuzluk işimden olmama neden oldu. Neyse ki tutumlu davrandığım için param vardı.<br />

Ulusal’dan arkadaşları arayıp öylesine konuştuğum günlerde bir arkadaş yazma işlerimin<br />

nasıl gittiğini sordu. Yazmasına durmadan yazıyordum da, yayınevi sıkıntım vardı. “Benim<br />

bacanak yazma işlerinden anlar, çevresi geniştir. Senin için bir konuşayım” dedi. Yarım saat<br />

geçmeden bir telefon geldi. Adının ‘Zeki Tombak’ olduğunu söyleyen arkadaş, birkaç gün içinde<br />

bana yardım edip edemeyeceğini söyleyecekti.<br />

Gözüm <strong>ve</strong> kulağım hep telefonda, merak <strong>ve</strong> heyecanla bekliyorum. Her dakika, her saat,<br />

her an telefonun çalmasını bekliyorum. Telefon çalıyor <strong>ve</strong> koşuyorum. Hiç aklıma gelmeyen<br />

adamlar arıyor. Öylesine “He ya, he he, işte ondan yaa” hesabı geyikten gidiyorum. Ve üçüncü<br />

gün ahizeyi kulağıma götürdüğümde, ‘alo’ diyen sese hemen ‘Zeki Tombak’ diyorum. Sesinin<br />

neşeli olmasından güzel bir şeylerin çıkacağın uyanıyorum. Ve çıkıyor da. Verdiği ismi <strong>ve</strong> adresi<br />

yazıyorum. Telefonu kapattığım gibi hemen tıraş olup hazırlanıp yola çıkıyorum.<br />

Eski binanın ikinci katındaki odaya girdiğimde, Zeki Tombak tarafından selam<br />

getirdiğimi söylüyorum. Kıvırcık saçları ağarmış, yüzü hüzünlü, bakışları ıstıraplı bir adam ayağa<br />

kalkıyor <strong>ve</strong> benimle tokalaşıyor. “Ben Adnan Özer. Tanıştığımıza memnun oldum’” diyor.<br />

Benimle tanışmanın öyle pek memnun edici yanları olmadığından henüz habersiz garibim.<br />

Şimdilik memnun oldun belki, lakin ya sonrası ne olacak? Otuz gün sonra uğramamı söylüyor <strong>ve</strong><br />

oradan ayrılıyorum.<br />

Geçmeyecek gibi görünen otuz günü atlatmak için, sığındığım alkolün beni çöküşe<br />

götürdüğünü bile bile içiyorum. Bu arada bilgisayar almak istiyorum. Fakat param çok eksik. Tek<br />

istediğim otuz günün geçmesi. Sabah kalkıyorum, bir büyük votka deviriyorum. Akşama doğru<br />

uyanıyorum, bir büyük votka daha deviriyorum.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!