01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bir anda şansım dönmeye başlamış gibiydi. Küçük bir odam, yıllar sonra <strong>yine</strong> bir<br />

telefonum, pansiyona ait eşyalar, tüp, birkaç parça yemek <strong>ve</strong> tencere takımım oldu. Katlar üç<br />

odalıydı. Yanımdaki odada bir şoför kalıyordu. Onun yanında da suratı asık bir moruk vardı <strong>ve</strong><br />

kimseyle konuşmazdı. Sonraları asık suratlı moruk gitti <strong>ve</strong> yerine genç bir arkadaş geldi. Mutfak<br />

<strong>ve</strong> tuvalet ortaktı.<br />

Bir süre sonra küçük ekran bir televizyon aldım. Pazar kahvaltılarını komşularla yapar<br />

olduk. Hepimiz yalnızdık <strong>ve</strong> küçük yemeklerle, içkilerle, sohbetlerle birbirimizi tamamlıyorduk.<br />

Kenan, kalbi temiz bir arkadaştı. Lakin, çenesi boktandı. “Aziz Nesin benim amcamdır” diyordu.<br />

Lan madem amcan, uyduruk pansiyonlarda ne gezersin? Aziz Nesin kaç çocuğa bakarken, sana<br />

niye bakmıyor? Sonradan iş “Nesin Vakfı’nda çalışmıştım”a döndü. Patronundan bahsederken<br />

arkadaşıymış gibi anlatırdı. Yıllar önce aynı şirkette işe başlamışlar. Ve yıllar sonra, birlikte<br />

çalıştığı vatandaş işini kurmuş <strong>ve</strong> Kenan’ı yanına almış. Bu, çok ibret <strong>ve</strong>rici bir hikayeydi. Yıllar<br />

önce işe başladığın gencin, yıllar sonra yanında çalışanı ol. Pazar günleri balon, çorap falan<br />

satardı. Gariban çocuktu ama çenesinden kaybediyordu. Üç bira içsin tamam, “Mevta olmaya<br />

geldim” der dururdu.<br />

Aklıma çantam geldi. Daha önce yazdığım romanlarım, kısa öykülerim, şiirlerim,<br />

notlarım hep Taylan Dayı’da kalmış olan çantamdaydı. Hemen Kasımpaşa’ya indim. Taylan Dayı<br />

ile sarılıp öpüştük. Beni özlediğini söyledi. Çok iyi bir insandı. Onun hakkında bildiklerimin<br />

başında isyanlar <strong>ve</strong> nefretler geliyordu. En yakın akrabalarının kurbanı olmuş bir adamdı. Öğlen<br />

vakti bir meyhaneye çöktük. “Taylan Dayım, senin bana çok kıyağın oldu. Durumum düzelince<br />

seni yemeğe da<strong>ve</strong>t edeceğim” dedim. “Yemeğini yiyeceğim öyle az dostum kaldı ki sorma<br />

arkadaş” dedi. İkişer bira içtik <strong>ve</strong> ayrıldık. Hayallerimin, umutlarımın, hatta geleceğimin içinde<br />

olduğuna inandığım çantamla e<strong>ve</strong> doğru yürürken, <strong>yine</strong> hayallerimle baş başaydım.<br />

Ben gece gündüz durmadan yazardım. Kenan’ın saati olmadığı için, sabah yediye doğru<br />

ben uyandırırdım. Adamı uyandırıyorum, gelip çayımı içiyor, bir de benimle kafa buluyor: “Ünlü<br />

yazarımız iş başında. Yahu bırak bu işleri arkadaş. Kağıda yazık” diyerek çok canımı sıkıyordu.<br />

İnsanlar kendisi bir şey yapmıyordu. Yapmak için emek sarf edeni de beğenmiyor <strong>ve</strong> dalgaya<br />

alıyordu.<br />

Kafamın kıyak olduğu bir gece, milletlerarası santralden, Augsburg’dan öğretmenlerimin<br />

<strong>ve</strong> okul arkadaşlarımın numaralarını buldum. Bay Johannes Kachel’in eşi çıktı <strong>ve</strong> hastanede<br />

olduğunu söyledi. Bay Klaus Gebhard evlenmiş <strong>ve</strong> iki kızı olmuştu. Görüşebildiğim<br />

arkadaşlarımın çoğu işsizdi. Birkaçı bir yerde çalışıyordu. Sınıftan sadece ‘Eva’ adındaki Musevi<br />

kızın diş doktoru olduğunu öğrendim. Koca sınıftan adam olan pek çıkmamıştı. Alkol <strong>ve</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!