01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Arada bir cami tuvaletine gidip yıkanıyorum. Tıraş oluyorum. Çıkarken “Küçük su<br />

döktüm. Al bakalım” diyorum kenefçi başına. Tabii mum varsa cebime girmiş oluyor.<br />

Gece gündüz uğraşıp sonunda romanımı bitirdim. Yayınevlerinin Cağaloğlu tarafında<br />

olduğunu bildiğim için, elimde romanımın bulunduğu zarf ile her yeri dolaştım. Lakin, romanımı<br />

basacak yer bulamadım. Gündüzleri kitabımı bastıracak yer ararken, geceleri ikinci romanım olan<br />

‘Kızıl Havuzlar Cehennemi’ni elle yazıyordum. Beni ciddiye alan yayıncı yoktu. Zarfa bakan bile<br />

yoktu. ‘Altın Kitaplar’a daldım. Görüşmem gereken Hüsnü Terek Bey ile kısa bir muhabbetimiz<br />

oldu. Metinleri gösterdim. “Kardeşim, kitap böyle yazılmaz. Bu ne böyle?” dedi. Ben, yayıncıya<br />

kolaylık olsun <strong>ve</strong> kağıttan tasarruf etmiş olayım hesabı, dosya kağıtlarını ikiye bölerek daktiloya<br />

çekmiştim. Hani, kitap sayfası olarak hazır hesabı diyorum. Lakin nerden bileyim, tam sayfaya<br />

satır boşlukları bırakarak düzeltme payı bırakılması gerektiğini. Gel de uyuz olma. O kadar<br />

sayfayı yeniden yazmayı da gözüm yemez.<br />

Sağolsun Ulusal’dan sekreter Figen derdime çare oldu. Bir hafta içinde romanımı temize<br />

çekti <strong>ve</strong> bana teslim etti. On parmak yazmanın güzel iş olduğuna karar <strong>ve</strong>rdim. Benim gibi iki<br />

parmakla yazan adam, o kadar sayfayı üç ayda ancak temize çekerdi. Temize çekilmiş halde <strong>yine</strong><br />

Hüsnü Terek Bey’in başına iş oldum. “Yahu kardeşim, ben sana temize çekip bana getir<br />

dememiştim ki. Sadece kitap nasıl yazılır, onu anlatmıştım” derken yüz ifadesi çok tatlıydı. Leş<br />

gibi ispirto kokan yeni yazar adayını başından savmak için, “Tamam kardeşim. Otuz gün sonra<br />

bir uğra bakalım” dedi <strong>ve</strong> o anlık benden kurtuldu.<br />

Cihangir’de oturduğum evde satacak eşya kalmamıştı. Ev sahibi dua etsin ki, ev<br />

kaloriferli değildi. Yoksa, dilimleri bile hurdacıya kasnaklardım harbiden. Mutfak dolaplarını bile<br />

satacağım, lakin alan yok çünkü eski model. Ev sahibi ile iyice papaz olduk. O zaman kira<br />

‘üç yüz bin’, “Ver iki milyon, evden çıkayım” hesapları çekiyorum. Evi satsan beş milyon<br />

<strong>ve</strong>rmezler. Başarısızlıklarımın <strong>ve</strong> nefretlerimin hırsını demirle duvarlara vurarak çıkartıyordum<br />

<strong>ve</strong> sayemde duvarlar bile göçmüştü. Her yer bakımsız kenef gibi sidik kokuyor? Nereden<br />

bulaştıysa..? Örümcek ağlarını süpürmeye ihtiyaç duyduğum hiç olmadı. Değişik bir dekor<br />

gibiydi. Her evde olmayan şeyler, değişiklik sayılırdı. (Amerikan korku filmlerinde bu kadar<br />

örümcek ağı meydana getirmek için, kaç kişi elinde makinelerle tepinip dururdu.)<br />

Evin havasından bıkınca, yarım çantayı bile doldurmayacak kadar kalmış giyim eşyamı<br />

topladım <strong>ve</strong> hayrına evi terk ettim. Moruk karı sevinsin hesabı diyorum. Evine taşındığımda bir<br />

olay anlatmıştı. Çok iyilik se<strong>ve</strong>r bir kadınmış. Kar <strong>ve</strong> tipi altında ağaç dibinde çömelmiş genç bir<br />

çocuk görmüş <strong>ve</strong> kömürlüğünde sabahlayıp gitmesine izin <strong>ve</strong>rmiş. Lan ‘melaike’ dediğin zaten<br />

böyle olurdu. Çocuğu buz gibi kömürlükte ‘it’ gibi titretmenin adı bile iyilik olmuştu be.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!