01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ulusal, benim hayatımda büyük bir dönüm noktası oldu. Cezaevi koğuşunda, filmlerini<br />

seyrettiğim insanların içinde yaşar olmuştum artık. Dublaj sanatçıları, oyuncular, tiyatrocular<br />

bana yepyeni bir dünyanın kapısını açmak için mükemmel bir örnekti. Zafer Önen’den, Oya<br />

Küçümen’e kadar hepsiyle ahbap olmuştum. Kısa süre içinde Ulusal’da çok sevilen bir insan<br />

oldum. Geçmişim saklıydı. Sisler arasındaydı. Tek endişem, trafikle ilgili programlar yapmak<br />

için arada bir gelen polislerin içinden, bir tanıdık çıkmasıydı. Çünkü, trafikten karakola geçen<br />

polisler olduğu gibi, karakoldan trafiğe geçenler de vardı.<br />

Hayatım iyice değişiyordu. Yıldırım Gürses, Sezen Aksu konserleri, Egemen<br />

Bostancı’nın desteğindeki ‘Şan Tiyatrosu’ oyunları <strong>ve</strong> daha birçok müzikaller <strong>ve</strong> oyunların<br />

çekimine katıldım. Artık kamera asistanı sayılıyordum. Gerçek anlamı her ne kadar kablo<br />

hamallığı olsa da, asistan sınıfındaydım. Şirket içinde birçok tanınmış yıldızı görüyordum.<br />

Yönetmenler, yapımcılar, oyuncular durmadan gelip gidiyordu. Her tanınmış yüzü gördükçe,<br />

aklıma annemi getiriyor <strong>ve</strong> “Bir gün ben de ünlü olacağım. Sen de beni böyle göreceksin. Ama<br />

sadece uzaktan” diyordum. “Bir gün gelecek, bana oğlum demek için can atacaksın. Ama bana<br />

asla ulaşamayacaksın” cümleleri ağzımdan düşmez olmuştu.<br />

Kefilim olan arkadaş, Betül ile ortak dostumuz sayılırdı. Bir gün Ulusal’ın Etiler’de<br />

bulunan merkezine gitmem söylendi. Otuz bin lira maaş aldığım bir dönemde, ‘altı yüz bin’ lira<br />

parayı alıp gelmem istendi. Etiler’e gittim. Parayı alıp imza attım. Yirmi aylık maaşımı elimde<br />

tutuyordum. Külotumun içine sokup yola çıktım. Etiler’den otobüse bindim. Nişantaşı’na kadar<br />

‘şeytan’ kafamda bin bir tezgah oynattı. Beni işe aldıran, kefil olan, üstelik göz ameliyatım için<br />

bana destek olan bir dosta, böyle teşekkür edilmezdi. Nişantaşı otobüs durağında indim. Ulusal’ın<br />

bulunduğu Kodaman Sokağa yaklaştıkça, şeytan efendi beni yolumdan çevirmek için çok uğraştı.<br />

Bana göre şeytan, insanın kendi beynindeydi. Yaptığı hatalara hemen ‘şeytana uydum işte’ gibi<br />

kılıflar uyduruyordu insanlar. Lakin, iş işten geçtikten sonra, insanı kendine uyduran şeytan<br />

efendi, adamı kurtarmaya gelince ‘zıırttt’ hesabı çekiyordu, yaa. Para hala bendeydi. Parayı alıp<br />

gittiğimi düşündüm. Peki, bana iyilik yapan dosta ne olacaktı? Şirketin kapısından içeri girene<br />

kadar, çoğunun ‘şeytan’ dediği ama benim kendi beynim olarak kabul ettiğim düşmanla savaştım.<br />

Şirkete girdim <strong>ve</strong> genel müdüre parayı teslim ettim. Beni işe aldıran arkadaşın acele beni<br />

aradığını belirtti. Arkadaşı buldum. Bir an tereddüt etmiş. ‘Acaba yapar mı?’ diye düşünmüş.<br />

Ama yapmamıştım işte.<br />

Ulusal’da çalışmam sayesinde, yeni bir çevreye girmiştim. Yüzümdeki derin çukur izine<br />

herkes üzülüyordu. Bana çok iyi davranan sekreter kızlara hediye hesabı kalemler almıştım.<br />

Patronum Türker İnanoğlu’nun kardeşi Berker İnanoğlu’nun kızı Arzum da öylesine çalışıyordu<br />

şirkette. Ona da bir kalem hediye ettim. Çok hoşuna gitmiş.<br />

Birkaç gün sonra benimle konuşmak istediğini söyledi. Annesinin doktoruna telefon

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!