01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

eşyalarımı toplamamı söylüyordu. Emmim’de çalışan eski komiydi. Daha yüksek maaş <strong>ve</strong> mesai<br />

ile beni ‘Ortaköy Ziya Restoran’a aldıracağına dair söz <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Ertesi gün öğlen boşluğunda komi ile buluştuk. Aşçı başı hemen işe başlamamı söylemiş.<br />

Akşama eşyalarımı topladım. Halterimi sırtladım. Ve saat sekizde Ziya Restoran’ın<br />

bulaşıkhanesinde işe başladım. Mutfak personelinin çoğu Boluluydu. İkişer bulaşıkçı olarak<br />

çalışacaktık. Büyük bir yatakhanesi de vardı. İş arkadaşlarımın çoğu şakacı <strong>ve</strong> neşeli insanlardı.<br />

Kıvırcık en neşelisiydi. Tombiş, uzun kıvırcık saçlıydı. Yatağının kenarında kocaman bir Zuhal<br />

Olcay resmi asılıydı. “Lan bu Zuhal Olcay sana yakışmaz Kıvırcık. Şu resme iki paket Marlboro<br />

<strong>ve</strong>reyim, işi bağlamış olalım” diye kızdırmamıza çok gıcık olurdu. “Lan sesinizi kesin, ben size<br />

bir karton sigara dağıtayım” derken, kıskançlık krizlerine tutulurdu. Zuhal Olcay, gerçekten çok<br />

güzel <strong>ve</strong> alımlı bir kadındı. Gece yarısından sonra geldiğimiz yatakhanede yatarken, öylesine<br />

onun büyük resmine bakardım. Bir gazete <strong>ve</strong>ya dergiden çıkmış posterdi.<br />

İki hafta kadar geçti. Aynı saat bulaşık yıkadığım Mehmet Ağabey çok konuşan, palavra<br />

atan bir adamdı. Fakat Şişli Etfal Hastanesi’nde tanıdıkları varmış. Gözümü yaptırmak için torpil<br />

aradığını söyledi. Aradı mı, aramadı mı onu bilemem. Çünkü daha ilk maaş günü işten<br />

çıkartıldım. Maaşları patron Ziya Bey kendisi <strong>ve</strong>riyordu. Benim yüzümü <strong>ve</strong> gözümü görünce,<br />

işime son <strong>ve</strong>rmişti. Aşçıbaşı Özdemir usta aynen şöyle demişti: “Kardeşim kusura bakma ama,<br />

Ziya Bey senin sigorta yapılmanı istemiyor. Sigortalı olursan, ameliyat falan işte, masraf açarsın<br />

diyor” dedi <strong>ve</strong> işime son <strong>ve</strong>rildiğini anladım. Ziya Bey çok haklıydı. Çalışanlardan duyduğum<br />

kadarıyla ‘Polonezköy’ civarında dubleks bir villa yaptırıyordu. Değer biçilemeyen dubleks<br />

villayı tamamlaması için, tutumlu olmak istemesi gayet normal sayılırdı.<br />

Yine sokaklar benim olmuştu. Ama hiç olmazsa cebimde param <strong>ve</strong> üzerimde adam gibi<br />

giyecekler vardı. Aklıma amcam geldi. Aklıma esmişti <strong>ve</strong> doğru evine gittim. Beni uzun<br />

zamandır görmemişti. Yine cezaevinde olduğumu sanıyormuş. “Hayır amca, artık cezaevi bitti.<br />

Yeni bir hayata başlayacağım” dememe çok sevindi.<br />

Ertesi gün yengem rahatsız olduğu için, çarşamba günleri kurulan Bostancı pazarına ben<br />

gittim. Taksim parkı günlerimden kalma mor saplı sustalı bıçağım hep külotumda saklı dururdu.<br />

Hani, huylu huyundan vazgeçmez hesabı diyorum. Karşıdan gelen iki kadın gördüm. Biri<br />

annemdi. Beni görmedi. Patates tezgahının önünde durdu. Ben tam arkasındaydım. Elim<br />

külotuma doğru uzandı. Sustalıyı çıkartıp ‘çıt’ diye açmak <strong>ve</strong> ensesine saplamak geliyordu<br />

içimden. Elim külotuma doğru gidip geliyordu. Onun için yılları yüklenmeye değer miydi acaba?<br />

Ya kız kardeşim ne olacaktı? Ayrıca, yıllar önce bana bir babayı aratmayan Mahmut vardı işin<br />

içinde. Kendi nefretlerim yüzünden, iki masum insanın hayatını yıkmamın onlara ne acılar<br />

çektireceğini biliyordum. Kız kardeşim annesiz kalıp ü<strong>ve</strong>y bir anne eline düşebilirdi. Mahmut’un<br />

düzeni bozulabilirdi. Bana yaptığı iyiliklere karşılık, ona böyle bir şey yapmaya içim

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!