01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

uğraşırlardı. “Sizler, yıllar sonra bizleri temsil edeceksiniz. Bizi utandırmayacağınızdan eminiz”<br />

derlerdi. E<strong>ve</strong>t, eğitim hemşirelerim beni bu halde, bu kadar sabıkayla görselerdi, benden nefret<br />

ederlerdi. “Bizim görevimiz, sizleri en iyi şekilde eğitmek. Hayata hazırlamak. Bizi<br />

utandırmayın” diyen öğretmenlerimi düşündüm. Meier, Gebhard, Kachel, Möndelein <strong>ve</strong> diğerleri<br />

beni görselerdi ne yapardı acaba? Yıllarca emek, eğitim <strong>ve</strong>rdikleri Türk çocuk, onları hiç de iyi<br />

temsil edememişti. “Yaşlandığımız zaman, sizlerle gurur duymalıyız” diyen eğitim hemşireleri <strong>ve</strong><br />

öğretmenler bana böyle olmam için mi emek <strong>ve</strong>rmişlerdi? Okul arkadaşlarımı hatırladım. Ne<br />

yapıyorlardı acaba? Hangi mesleğe atılmışlardı? Bergen’de ‘yaşam’ konusunu işleyen derslerde<br />

geçen konuşmaları hatırladım: “Dağlarda kayak yapmak, kamplara gitmek insan gibi yaşamanız<br />

demektir. Tanrı nimetleri sunar. İnsanlar yaşar. Eğer suç dünyasına girerseniz, sonunuz ıslahevi<br />

<strong>ve</strong>ya cezaevi olur. Bir daha topluma dönemezsiniz. Yaşadığınız güzel günleri ararsınız. Ama iş<br />

işten geçmiş olur” derlerdi.<br />

Ü<strong>ve</strong>y babam Mahmut’u düşündüm. Çok zor şartlarda okumuş <strong>ve</strong> yüksek makine<br />

mühendisi olmuştu. Ama her zorluğa göğüs germeyi başarmıştı. Yine Mahmut’un bir sözünü<br />

hatırladım: “İnsanın önünden her zaman için uzun bir ‘katar’ geçer. Ve insan için, tutunacak son<br />

bir vagon mutlaka vardır. Yeter ki insan umudunu kaybetmesin. Yeter ki son vagona tutunmaya<br />

çalışsın.”<br />

Dağlara baktım, karlı halde hayal ettim. Kayaklarımın altını mumladığımı <strong>ve</strong> en yüksek<br />

tepeden aşağı kaydığımı düşündüm. Kayak hayali yaparken, yavan ekmek yemek <strong>ve</strong> yutkunmak<br />

bayağı romantik oluyordu. Upuzun yolda yürümeye devam ettim. İstanbul’da dolaşırken, yüzümü<br />

<strong>ve</strong> gözümü saklayabileceğim bir güneş gözlüğüm bile yoktu.<br />

Yürüyerek ulaştığım Gebze istasyonunda kaçak yolcu olarak banliyö trenine bindim.<br />

Ezgin şehir İstanbul’a varmıştım. Karnım aç, sıkıntıdan <strong>ve</strong> düşüncelerden peş peşe yakarak<br />

tüketmiş olduğum sigaradan yoksun, bir bardak sıcak çaya hasret olarak <strong>yine</strong> kürkçü dükkanına<br />

düşmüştüm. Şehir bana artık yabancı gibi geliyordu. Ben kafeste yatmaktan, şehri unutmuştum.<br />

Arabalar, insanlar, yollar <strong>ve</strong> her şeye yabancılaşmıştım.<br />

Cezaevinden tanıdığım bazı arkadaşların takıldığı kah<strong>ve</strong> <strong>ve</strong> meyhanelere baktım.<br />

Aradıklarım hala cezaevindeydi. Bostancı’ya uğradım. Şekli bile değişmişti. Ne eski kah<strong>ve</strong>ler, ne<br />

eski birahaneler kalmıştı. Her yer lüks restoran olmuştu. Hatırladığım inşaatlar, lüks binalara<br />

dönüşmüştü. Aradıklarım ise hep başka başka cezaevlerindeydi.<br />

Avrupa yakasına geçtim. ‘Kumarbaz Mayk yaşasaydı ne iyi olurdu’ diye düşündüm.<br />

Kıyak adamdı. Kabadayı adamdı. Lakin, karısından çok korkardı. Karısı kumarhane önüne gelip

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!