01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

dikkatlice bana baktı ama hiç konuşmadı. Sigaram bitmişti <strong>ve</strong> yeleğinin cebinde Samsun paketini<br />

gördüm. Bir sigara istedim, <strong>ve</strong>rdi. Elinde tuttuğu büyük su bidonunu doldurmasını bekliyordum.<br />

Ormanlık alanı göstererek, “Buralarda kurt falan yaşar mı?” diye sordum. Hiç cevap <strong>ve</strong>rmeden<br />

gitti.<br />

Yine yola koyuldum. Yanımda polis otosu durdu. Polisler indi <strong>ve</strong> hızla ellerimi arkamdan<br />

kelepçelediler. Ne olduğunu anlamadan kendimi Adapazarı polis merkezinde buldum. Beni<br />

amirin karşısına çıkardılar. “Dağlarda kurt var mı diye sormuşsun. Dağlarda ne işin var. Kimsin<br />

sen? Nereden geliyorsun?” sorusundan sonra, neden yakalandığımı anlamıştım. Cebimde tahliye<br />

kağıdım vardı <strong>ve</strong> o kağıt parçası beni kurtarırdı. Amir, kağıda bakıp daha o gün çıktığımı<br />

anlayınca gülerek serbest olduğumu söyledi. Akşam olmuştu. Yoluma yürüyerek devam<br />

edeceğimi, bu yüzden bir yerde sabahlamam gerektiğini belirttim. Amir benim için para<br />

toplayacağını söyledi. Fakat kabul etmedim. Ben dilenci değildim. Karakolun girişindeki ‘Polis<br />

Lokali’nde sabahlayabileceğimi söyledi amir.<br />

Kızgın güneşin altında yürüdüğüm saatler boyunca öylesine yorulmuştum ki, dört<br />

sandalye üzerine uzandığımda, kuş tüyü yatak gibi <strong>gelmiş</strong>ti. Almanya’da gerçekten kuş tüyü<br />

yorgan <strong>ve</strong> yastığım vardı. Başımı koyduğum yastık bulut gibiydi <strong>ve</strong> ‘Plofff’ sesiyle yassılaşırdı.<br />

Yorganım <strong>yine</strong> bulut gibiydi. Üzerime çektiğimde nefis bir sıcaklık <strong>ve</strong>rirdi.<br />

Sabah uyandığımda lokal çaycısı ile konuştuk. Kıyak bir insandı. Börek <strong>ve</strong> poğaça aldı.<br />

Birlikte yedik. Çaya hasret kaldığımı anlamıştı <strong>ve</strong> büyük su bardağı ile çay <strong>ve</strong>riyordu bana.<br />

Mudurnu’dan yürüyerek geldiğimi söylediğimde çok şaşırdı. İstanbul’a da yürüyerek gideceğimi<br />

söylememe daha çok şaşırdı. “Burada sana para toplayalım” demesini gülümseyerek kabul<br />

etmedim. İki paket samsun <strong>ve</strong> üç ekmek aldı bana. Ve ezgin şehir İstanbul’a doğru yürümeye<br />

devam ettim. Yolum uzundu <strong>ve</strong> yürürken düşüneceğim çok şey vardı. Zaten düşünecek çok şeyim<br />

olmasaydı, yol hiç bitmezdi.<br />

Kırıkkale’de başlayan, Almanya’nın çeşitli kentlerinde devam eden <strong>ve</strong> Adapazarı<br />

yollarında yürüyüşle son anı yaşayan kendimi düşündüm. Bir zamanlar ben neydim? Ama şimdi<br />

ne olmuştum? Alman topraklarına ilk adım atışım, saray gibi bir ev beklerken ahşap harabeye<br />

girişim. Sonra Karen, o ne yapıyordu acaba? Beni unutalı çok olmalıydı. Beni bu halde görse ne<br />

kadar üzülürdü Karen. Ayağımda küçük numara bir ayakkabı. Üstüm başım kirlenmiş. Saçlarım<br />

dağılmış. Aç <strong>ve</strong> perişandım. En berbatı, gitmek zorunda olduğum ezgin şehir İstanbul’da ne<br />

yapacaktım? Yine en berbatı, hiçbir umudum yoktu.<br />

Bergen yatılı okulunu düşünmeye başlamıştım. Eğitim hemşirelerimiz bizim için çok

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!