01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

En kötü yakalanışımız <strong>yine</strong> tuvalette olmuştu. Üç kişi tuvalette peynir, zeytin <strong>ve</strong> köy<br />

ekmeği yiyoruz. Bizim salağın biri kapıyı içerden kilitlemeyi unutmuş. Bizden önce karnını<br />

doyurmuş olanlardan biri kapıda nöbet tutmalıydı. Aniden kapı açıldı, gözlerini ovuşturan köylü<br />

bizi görünce ağzını açtı kaldı. “Anaa, lan helada üç kişi ne işiniz var? Hemşehrim, bu grup seks<br />

denilenden mi yapıyonuz yoksam lan?” Elimizde köy ekmeklerini, zeytin dolu küçük torbayı <strong>ve</strong><br />

peynir kalıplarını görünce gülmeye başladı. “İaşeniz <strong>ve</strong>rilmemiş. Yiyin arkadaşlar yiyin. Benim<br />

bol pekmezim var. Bundan sonra çalmayın. Biz biliyorduk emme, sakat adamlarsınız siz. Bundan<br />

sonra bizimle yiyin” dedi <strong>ve</strong> anında bir bidon pekmez getirdi. Günlerdir tatlı yüzü görmemiştik.<br />

Pekmezi bardaklarla içişimizi hiç unutamam.<br />

Aklıma Paşakapısı’nda kurak yaz zamanı on gün boyunca suların kesik oluşu geldi.<br />

Tuvaletlerin tavan kısmındaki sifon kutularında yosunlaşmış suyu içebilmek için birbirimizin<br />

üstüne çıkmıştık. Son damlalar bile hayat kurtarıcı <strong>gelmiş</strong>ti.<br />

Sonraki günler köylüler bizi yalnız bırakmadı. Onlara zaten bol bol erzak geliyordu.<br />

Yemek ortaklığına başladık. Dokuz kişiydik <strong>ve</strong> köylülerin sofrasına bölündük. Mudurnu’nun<br />

meşhur saray helvasına doyum olmuyordu. Boğazı kurutan kuru tatlı <strong>ve</strong> üzerine kana kana<br />

içtiğimiz Bolu ormanlarından gelen <strong>ve</strong> insanın boğazından tereyağı gibi lıkır lıkır kayan nefis tatlı<br />

suyun tadını anlatmak mümkün değildi.<br />

Bahçede top oynamaya başladık. Güneş tepemizden yakarken, etrafımızı saran yüksek<br />

duvarların ardından tepedeki ormanları görüyorduk. Kaza cezaevine gönderilmek için,<br />

mahkumun az cezası kalmış olmalıdır. İçimizde en çok üç aylık cezası kalan vardı. İstanbul’dan<br />

birlikte geldiğimiz sekiz kişi çıktığında nereyi soyacağının hesabını yapıyordu. Sadece ben, artık<br />

çalarak insanların canını yakmak <strong>ve</strong> ömrümü cezaevlerinde geçirmek istemiyordum. Amcamın<br />

evine dönmeyi düşünürdüm ama gereksiz bir yük olmaktan başka bir işe yaramazdım. Ayrıca<br />

gözümün <strong>ve</strong> yüzümün bozukluğu da benim için çok büyük bir engeldi.<br />

Mudurnu kaza cezaevinde günler geçiyordu. Dışarı çıkacağım gün yaklaştıkça, içimde<br />

korkular başlamıştı. Yeni bir hayata başlamak istiyordum. Ama nasıl olacaktı? Yüzümün halini<br />

gören, hemen notumu <strong>ve</strong>riyordu.<br />

Geçmesini hem istediğim, hem istemediğim günler geçti <strong>ve</strong> çıkmama bir gün kaldı.<br />

Akşam kafamıza göre bir eğlence düzenledik. Arkadaşlar arasında para toplandı. Sabah<br />

kahvaltımı yaptım. Banyo yapıp tıraş oldum. Ayakkabım yırtılmıştı. Büyük ayaklarıma küçük<br />

numaralı döküntü bir spor ayakkabı hediye edildi. Ayaklarımı tam soksam anında yırtılacaktı.<br />

Tahliye kağıdım imzalandı. Bütün koğuşlarla <strong>ve</strong>dalaştık. Kaza cezaevinin küçük demir

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!