01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

görmüştüm. Şimdiki yeşil <strong>ve</strong> ağaçların sonunda, yeni bir cezaevinin malı olmaya gidiyordum,<br />

tabii diğer arkadaşlarla birlikte. Kollarıma baktım, her giriş çıkışımda jilet <strong>ve</strong>ya kırık cam<br />

parçalarıyla attığım façalarla doluydu.<br />

Bolu-Mudurnu kaza cezaevine on saatlik bir yolculukla ulaşabildik. Minibüsten<br />

indiğimizde her yerimiz tutulmuştu. On saat boyunca aç karnına sigara içmekten, içimiz<br />

yanıyordu. Su bile <strong>ve</strong>rmemişlerdi.<br />

Sırayla küçük başgardiyan odasının önünde dizildik. İlk kez sevke gönderilmiştim.<br />

Dokuz kişilik sevk mahkumları içinde, üç kişi defalarca sevk geçirmiş olduğu için, kaza<br />

cezaevlerinin zorluğunu iyi biliyordu. Merkezi cezaevlerinde karavana çıkardı <strong>ve</strong> mahkumlar pek<br />

açlık çekmezdi. Fakat kaza cezaevlerinde ‘iaşe’ sistemi vardı. Devlet her mahkuma belirli bir<br />

para hakkı tanıyordu. Ve aybaşı geldiğinde her mahkum, iaşe bedeli kadar mal listesi yapıyordu.<br />

İaşe bedelinin yarısından çoğu zaten sigara <strong>ve</strong> çay paketlerine gidiyordu. Bolu-Mudurnu kaza<br />

cezaevinin iaşe bedeli ‘3.300’ liraydı.<br />

Büyük <strong>ve</strong> küçük odaları, küçük kare bir koridoru <strong>ve</strong> orta büyüklükte bahçesi olan kaza<br />

cezaevinde, günde üç saat bahçeye çıkma hakkımız vardı. En azından merkezi cezaevi kadar<br />

kalabalık değildi. Mudurnulu köylülerin tutuklu olduğu cezaevinde, hırsız olduğumuz için bizi<br />

pek sevmediler. Köylülerin suçları ne oluyorduysa? Hangi köylüye suçunu sorsam “Tomurcuk<br />

kestim” diyordu. Birkaç cinayet zanlısı da vardı. Bolu ormanlık bölge olduğu için, köylüler kaçak<br />

olarak tomurcuk kesiyordu. Sonu <strong>yine</strong> hırsızlığa dayanmıyor muydu? Yakalanan kafese<br />

gönderiliyor <strong>ve</strong> yeni tomurcuklar kesmek için dışarı çıkacağı günü bekliyordu.<br />

Birinci haftamız dolduğunda köylülerle ahbap olmaya başlamıştık. Her gün ziyaretçileri<br />

geliyordu. Peynirler çeşit çeşit, ballar, tereyağları, zeytinler <strong>ve</strong> köy ekmekleri kasa kasa<br />

geliyordu. Bizim iaşe hakkımız için beklememiz gerekiyordu. Çünkü henüz aybaşı değildi.<br />

Dokuz İstanbullu olarak tanınmıştık. Birbirimizi de iyi kolluyorduk. Köylüler bizden çekiniyordu<br />

desem yeriydi. Sabaha karşı uyanıp, ranza altlarında duran sandıklara dalıyor <strong>ve</strong> yiyecekleri<br />

koynumuza dolduruyorduk. Sonra dokuz kişi tuvaletin önünde sıralanıyorduk. İkişer, üçer kişi<br />

tuvalete girip kapıyı kapatıyor <strong>ve</strong> hızla köylülerden çaldığımız nevaleleri çiğnemeden,<br />

yutarcasına yiyorduk. Daha peyniri yutamadan kapı çalıyordu, “Hadin lan, açlıktan öldük yaa.<br />

Keyif için girmediniz oraya. Çıkın beee” ihtarı <strong>ve</strong>ren arkadaşlarımıza sıra <strong>ve</strong>rmemiz gerekiyordu.<br />

Tuvalet dışında yememiz sakat işti. Köylü tuvalete kalksa, yutkunan, ağızlarının içi peynir dolu<br />

olan bizleri görseydi, hemen gardiyana koşardı, “Bunlar hırsız yahu, erzakımızı çalıp yiyorlar”<br />

diyeceği kesindi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!