01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

çekişirken, ben senin başında sabahladım. Gece nöbetinden e<strong>ve</strong> döndükten sonra, sana dolmalar<br />

sarmak için uyumadım. Çünkü sana değer <strong>ve</strong>rmiştim ben. Bu muydu bana <strong>ve</strong>receğin hediye?”<br />

dedi <strong>ve</strong> arkasını dönerek uzun koridorda yürüdü. “Bir gün gelecek, beni affedeceksin. İnan bana,<br />

seni çok seviyorum. Beni unutma. Bir gün affedeceğinden emin ol” dememe aldırmadan gözden<br />

kayboldu. “Lanet olsun be, bok var sanki dışarıda. Ömür boyu yatsaydım <strong>ve</strong> bu anları<br />

yaşamasaydım” diye dişlerimi sıktım. Cezaevine döndüğümde moralim sıfırdı. Günlerce yemek<br />

yiyemeden sadece sigara <strong>ve</strong> çay ile yaşayacaktım.<br />

Zaman geçti <strong>ve</strong> aldığım cezanın bitmesine tam otuz dokuz gün kala sevk listesine<br />

alındığımı öğrendim. Acele dilekçe <strong>ve</strong>rdim, sevk edilmemi engellemek için bütün gücümle<br />

uğraştım ama sevk edilmekten kurtulamadım. Arada bir uğrayan amcama sevk edileceğimi<br />

söyledim. Söyleyecek bir şeyi zaten olamazdı. Akşam sayımı sonrası herkes sessizlik içinde<br />

bekliyordu. Kimin nereye gideceğinin listesini belirtecek anons sesini duyduk: “Arkadaşlar, sevk<br />

listesini okuyorum. Sevk edilecek olan arkadaşlar, sabah sekizde hazır olsun.” Dargın<br />

olduklarımızla barıştık. Kafamıza göre eğlendik işte.<br />

Sabah sekizde bahçeye toplandık. Sevk arabasını beklerken, gardiyanlarla konuşuyorduk.<br />

‘Kemikkıran’ olarak andığımız Zekeriya başgardiyan ile öylesine konuşurken zoraki bir şekilde<br />

güldü: “Yıllardır gelip gidersin be Almanyalı. Senin ilk gelişini hatırlarım, gözün, yüzün<br />

sağlamdı. Kolların tertemizdi. Şimdi yüzünün, gözünün haline bak. Kolların faça dolu. Buraları<br />

insanı nasıl yiyip bitiriyor nasıl anlayamıyorsun? Biz bir yer görmedik. Sen Avrupa<br />

memleketinde yaşamışsın. Yıllardır gelip gidersin. Sen aynı, ben aynı, Paşakapısı aynı, her şey,<br />

her yer, herkes aynı. Daha beter olmadan bırak bu işleri” deyişine <strong>ve</strong>recek cevabım hazırdı:<br />

“Nasıl yapayım Zekeriya abi? Söylemesi kolay ama” Sevk arabasının geldiği haberini aldık.<br />

Mahkum arkadaşlarla <strong>ve</strong> gardiyanlarla <strong>ve</strong>dalaştık.<br />

Bindirildiğimiz Ford minibüs içine dokuz kişi sıkıştırılmıştık. Biz dört kişi, karşı taraf<br />

beş kişi olarak yan yana kelepçelenmiştik. Askerler kapı ağzında bekliyordu. Üsküdar’dan yola<br />

çıktık. Pendik tarafında bir saat haybeye bekledik. Şimdi değişti mi bilmem, o yıllarda mahkum<br />

arabasını kullanan şoförler mahkumlar arasından seçilirdi. Cezası ağır, kefili sağlam olunca<br />

kıyağa gelirdi. Tabii şoför efendiye arada bir kıyak olsun hesabı, evinde bir saat geçirmesine izin<br />

<strong>ve</strong>rilirdi. Şoför efendi evinde karısıyla keyfine bakıyordu. Bizler de ‘koyun’ gibi bekliyorduk.<br />

Şoför işini pişirmiş, Banyosunu yapmış, hala ıslak kalmış saçlarını düzelterek geldi. Delikli<br />

pencereden bakıp etmediğimiz küfür kalmadı tabii.<br />

Sıkıntıdan peş peşe içtiğimiz sigara dumanları, arabanın küçük deliklerle dolu saç plakalı<br />

penceresinden çıkamaz oldu. Askerler boğulacaklarını söyleyerek sırayla sigara içmemize izin<br />

<strong>ve</strong>rdi. Koyun sürüsü gibi doluşturulduğumuz minibüsün pencere deliklerinden dışarı bakınca,<br />

yeşillikleri, ağaçları gördüm. Almanya’dan yola çıktığımızda da böyle bol yeşil <strong>ve</strong> ağaç

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!