01.03.2013 Views

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

HAYATIM HARBİDEN ROMAN Önsöz Bilinmezden gelmiş ve yine ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Birkaç gün sonra Şişli tarafında geziyorum. Biri koluma yapıştı. “Lan paramı <strong>ve</strong>r<br />

İtalyano musun nesin? Çabuk <strong>ve</strong>r yoksa delerim” sesi tanıdık geldi bana. Peseta’yı kimseye<br />

kasnaklayamamış. Eski para diye almamışlar. “Bırak lan kolumu, oyarım haa” dememle aval aval<br />

yüzüme baktı. “Sen Türksün be Vay bee, kırk yıllık Muzo’yu iyi ettin harbiden. Daha ne<br />

diyeyim?” dedi. Muzo efendiye bir yemek ısmarladım. Sonra ayrıldık.<br />

Yine Tepebaşı’nda geziyorum. Çantamı karıştırırken iki yamyam geldi. Yine ‘Hello turist’ ayağı<br />

başladı. Ben İtalyan vatandaşıyım ya, kurnazlar çantaya iş oluyorlar. Kağıt helvacıdan tatlı almak<br />

için cebimden para çıkarttım. Eski para demetini görünce, yalanmaya başladılar. Aniden tatlı<br />

parasını <strong>ve</strong>rdiler. Turiste para harcatmazlarmış. “Lan moruk, buna bir ufak rakı içirirsek, çantayı<br />

da, balyayı da kaptık sayılır” demelerine içimden gülüyorum. “Türkiş raki, okey, raki içmek biz,<br />

okey” teklifine sıcak baktım. Asmalımescit meyhanelerinden ‘Kaptanın Yeri’ne çöktük. Ben<br />

rakıyı löp löp yutuyorum. Bir şişe daha istiyorum. Masaya üçüncü ufak <strong>gelmiş</strong>. Lakin ben hala<br />

ayık duruyorum. “Lan moruk, fil gibi içiyor bu gavur oğlu gavur. Cebindeki balyayı kapamazsak,<br />

akşam ayazında parkta sabahlarız” lafı ne güzeldi. Rakımı içip karnımı doyurduktan sonra.<br />

“Allah razı olsun hemşolar. İşiniz rasgele” deyip kalktım. Avallaştılar. Çantamı aldığım gibi<br />

uçtum. Yerlerinden bile kalkamadılar.<br />

Parası bol pavyon kuşlarına ‘aman dayım düşüyorsun’ tezgahı modaydı. Dayı, “Lan<br />

bırak beni, ben düşmüyorum. Lan bıraksana yahu” diyene kadar cüzdan nakli biterdi. Epey<br />

pavyon kuşu işi bitirince, Beyoğlu’nu terk ettim.<br />

Kadıköy <strong>ve</strong> civarlarında takılmaya başladım. Yine sağa sola dalıyordum. Gece<br />

dolaşıyorum. Her sokaktan silah sesleri geliyor. Bir yere dalmışım. Silah sesleri hala devam<br />

ediyor. Düdük çalan, lakin kendi gözükmeyen bekçiler alemdi harbiden.<br />

Yine kaza ile yakalandım. Üstelik Bostancı Karakolu’na düştüm. Polisler beni görünce<br />

çok sevindiler. Bostancı kalite semt olduğu için, karakol hareketsiz kalıyormuş. Falaka sopası <strong>ve</strong><br />

coplar paslanıyormuş. Her derde deva hesabı falaka faslı başladı. Polislerin falaka sopası <strong>ve</strong><br />

copları paslanmasın hesabı, memlekete hizmet ediyorum. Sonuç: Yine Paşakapısı. Yine üst<br />

sübyan koğuşuna çıktım. “Nerde kaldın yaa, gözümüz yollarda kaldı. Sen gelene kadar, ben üç<br />

defa çıkıp geldim” diyen terso kalmışlara sigara ikram eyledim. Yıllar öncesinin küçük kapkaççı<br />

çocukları, artık dükkan, ev, teyp işlerinden <strong>gelmiş</strong>lerdi. Çünkü artık büyümüşlerdi. Yıllar önce<br />

çocuk yaşta akıllansınlar diye alt sübyana atılmış olan <strong>ve</strong> şimdinin yeni yetmeleri, artık evin<br />

yolunu unutmuşlardı. Ziyareti gelen pek kalmamıştı. Ama benim amcam <strong>yine</strong> geldi. Yine<br />

nasihatler, <strong>yine</strong> sitemler vardı. Ama ben yoldan çıkmıştım artık. Bunu amcam anlamıyordu.<br />

Dönecek bir yuvam yoktu. Amcama yük olmak istemiyordum. Beni isteyen zaten kalmamıştı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!