0002823
0002823 0002823
yararlanırken yazma ve litografya yapıtların birçok farklı dilden yararlanıyor olması dikkate değerdir. Bu yapıtları, sözlü dil ve inşa dili gibi ölçütlere göre sınıflandırmak mümkündür. Ancak birçok dili bir arada kullanan Letâ’ifnâme, bu dillerin Osmanlı toplumunda artzamanlı değil eşzamanlı olarak varolduklarını kanıtlamaktadır. Bu durumda, yazma ve litografya yapıtların, farklı toplumsal kesimlerin dilleri arasında da büyük farkların varolduğu bir dönemi, 19. ve 20. yüzyıl hurufat yapıtlarının ise, bu dillerin, en azından yazıda, değişik kıstaslara göre standartlaştırılmaya çalışıldığı dönemleri temsil ettiğini öne sürmek yerinde olacaktır. Sözlü ve yazılı dil arasındaki ilişki bağlamında da aynı iddia ortaya atılabilir. Yazma ve litografya yapıtlar, konuşma dilinin ve yazılı inşa dilinin birbirinden kesin bir biçimde ayrı olduğu bir döneme ışık tutar. Bu ayrım, kendini sadece konuşma dili ve inşâ dili arasındaki farkta göstermez. Aynı zamanda, konuşma diliyle kaleme alınan yapıtların, yazı dilini ayrı kılan hiçbir metin kurgulama ve bölümleme yönteminden yararlanmadığını görürüz. İnşâ dilini kısmen de olsa kullanan yapıtlar ise, fihrist ve bölüm başlığı gibi sözlü anlatıya yabancı olan bazı öğelere yer verir. Yine de, inşâ dilinden yararlanan hikâyelerin de secili, yani yüksek sesle okunmak üzere yazılmış olması ve tüm yazma ve litografya yapıtların az ya da çok episodik bir yapıya sahip olmaları, bu yapıtların birbirlerine ve sözlü kültüre yakınlıklarının göstergeleridir. 19. yüzyıl hurufat yapıtları, ilk aşamanın farklı dillerini bir araya getirmeye çalışır. Böylece, bir yandan Arapça ve Farsça öğeler, diğer yandan ise deyimler ve argo azalır. Sözlü dilden bağımsız bir yazı dili oluşturmaya yönelik girişimler de vardır: Fihriste ve bölüm başlığına rastlanmasa da yer yer paragraf ve tırnak işareti gibi metin bölümleme araçları kullanılır; secili yazı ve episodik yapı ise büyük ölçüde kaybolmuştur. 20. yüzyıl yapıtlarında ise, ikinci aşamada aranan orta yolun 87
eddedildiğini görürüz. Eski yazı dili, artık tümüyle kaybolmuştur ve sözlü dil, deyimleriyle ve argosuyla, aynı zamanda yazı dili olmuştur. Ancak bu dili ilk aşamanın sözlü dilinden ayıran öğe, gramer, noktalama işaretleri ve metin kurgulama yöntemleri ile ilk aşama dilinin artık büyük ölçüde yazılı bir dile dönüştürülmüş olmasıdır. Bu dönemin bir diğer özelliği, birçok yeni versiyonda ana olay örgüsüne yoğunlaşma kaygısıyla hikâyelerin kısaltılması ya da en azından episodik yapının ortadan kaldırılmasıdır. Tıflî hikâyelerinin dışsal özelliklerini değerlendirirken, bu hikâyeleri kısmen teknolojik, kısmen de kronolojik kıstaslara göre birbirinden ayrılan üç aşamaya ayırmayı yararlı bulmuştuk. Bu aşamalandırmanın, hikâyelerin dilsel özellikleri tarafından da desteklendiğini görmekteyiz. Saptadığımız ilk aşama, yazma ve litografya yapıtlardan oluşuyordu. Bu aşamanın yapıtları, metin uzunluğu gibi birçok açıdan önemli farklar göstermelerine karşın, tümünün yazma kültürünün uzantıları sayılabilmesi konusunda birleşiyordu. Dilsel özelliklere döndüğümüzde de, bu yapıtlarda, hem farklı toplumsal sınıfların dilinin, hem de sözlü ve yazılı dilin birbirinden ayrı olduğunu, ancak buna karşın bazı sözlü kültür öğelerinin tüm yapıtlar tarafından paylaşıldığını görüyoruz. Yazma ve litografya yapıtların, bazı genel benzerlikler altında birçok varyasyon barındırmakta oldukları açıktır. Buna karşın, 19. yüzyıl hurufat yapıtları, her açıdan büyük bir standartlaşmaya sahne olmaktadır. Bu standartlaşma, sadece birçok dışsal özelliği değil, hikâyelerin dil olarak, hem sözlü ve yazılı dilin hem de farklı kesimlerin dilinin bir orta yolda buluşturulmaya çalışıldığı grafolektten yararlanmalarını ve sözlü kültür öğelerinin yerlerini kısmen de olsa yazılı kültür öğelerine bırakmasını da kapsamaktadır. 88
- Page 45 and 46: Tıflî Ahmet Çelebi’nin bir med
- Page 47 and 48: Bunun dışında, özellikle gerçe
- Page 49 and 50: kullanılmış olması, meddahlığ
- Page 51 and 52: Farklı araştırmacılar, Tıflî
- Page 53 and 54: gerekliliği, özellikle Hasan Kavr
- Page 55 and 56: ir geleneğin kötü kopyaları gib
- Page 57 and 58: Elbette ki Cenânî, Nergisî ve At
- Page 59 and 60: “Hikâyet”-i Sipâhî Şâdân
- Page 61 and 62: Tıflî hikâyeleri külliyatı, sa
- Page 63 and 64: yararlandığını öne sürmüşt
- Page 65 and 66: edilmektedir. Yeni harf sistemine g
- Page 67 and 68: yapıttan biri dışında hepsi ise
- Page 69 and 70: anda kesin olarak saptayabildiğimi
- Page 71 and 72: Hançerli Hanım ve Tayyârzâde ve
- Page 73 and 74: “Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanl
- Page 75 and 76: “Yeni Câmi‘i havlîsinde sergi
- Page 77 and 78: Litografya yapıtların kendi arala
- Page 79 and 80: akmalarıdır” (30) gibi alt baş
- Page 81 and 82: dönem, 20. yüzyıl yapıtlarını
- Page 83 and 84: saâdetimde kimin ne zehresi ola bu
- Page 85 and 86: (43). Hançerli Hikâye-i Garîbesi
- Page 87 and 88: yelpazesinden yararlanan Letâ’if
- Page 89 and 90: hikâyeler tarafından temsil edile
- Page 91 and 92: Hikâyesi ise, cümle arası boşlu
- Page 93 and 94: (1937) de, inşa dili “uygunsuz
- Page 95: 20. yüzyıl hikâyelerinde sözlü
- Page 99 and 100: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DÜNYA GÖRÜŞ
- Page 101 and 102: Meslek çarşılarının sonu, eski
- Page 103 and 104: yalısından aşağı kalır bir ta
- Page 105 and 106: göre “varlıklı esnaf, para ve
- Page 107 and 108: iner ve kimi biner ve zenne tâ’i
- Page 109 and 110: eğlence yerleri Tanzimat’tan son
- Page 111 and 112: Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde
- Page 113 and 114: toplumunda son derece yaygın oldu
- Page 115 and 116: hikâyeden kaybolmuştur; Tıflî
- Page 117 and 118: tarafından oluşturulan ilişki ü
- Page 119 and 120: Tıflî hikâyelerinde kadınlara v
- Page 121 and 122: ve Cevrî’yi, kısacası hikâyed
- Page 123 and 124: eri ilk kez, Tayyârzâde’ye yard
- Page 125 and 126: pornografik biçimde betimlenmişti
- Page 127 and 128: Çavuşzâde’nin başından yaşm
- Page 129 and 130: hikâyelerinin tasdik ettiği gibi,
- Page 131 and 132: sürdük hâlimizce yiğitlik eyled
- Page 133 and 134: kadar ciddiye alınmaması gerekti
- Page 135 and 136: kahramanları, genellikle “zengin
- Page 137 and 138: hic benden havf itmedin mi kızlar
- Page 139 and 140: Garîbesi tarafından gözler önü
- Page 141 and 142: ir zamanlar ikram etmiş olduğu
- Page 143 and 144: kahramanı Cevrî, şimdiye dek ras
- Page 145 and 146: kaygısında olmamasını ilk iki k
eddedildiğini görürüz. Eski yazı dili, artık tümüyle kaybolmuştur ve sözlü dil,<br />
deyimleriyle ve argosuyla, aynı zamanda yazı dili olmuştur. Ancak bu dili ilk aşamanın<br />
sözlü dilinden ayıran öğe, gramer, noktalama işaretleri ve metin kurgulama yöntemleri<br />
ile ilk aşama dilinin artık büyük ölçüde yazılı bir dile dönüştürülmüş olmasıdır. Bu<br />
dönemin bir diğer özelliği, birçok yeni versiyonda ana olay örgüsüne yoğunlaşma<br />
kaygısıyla hikâyelerin kısaltılması ya da en azından episodik yapının ortadan<br />
kaldırılmasıdır.<br />
Tıflî hikâyelerinin dışsal özelliklerini değerlendirirken, bu hikâyeleri kısmen<br />
teknolojik, kısmen de kronolojik kıstaslara göre birbirinden ayrılan üç aşamaya ayırmayı<br />
yararlı bulmuştuk. Bu aşamalandırmanın, hikâyelerin dilsel özellikleri tarafından da<br />
desteklendiğini görmekteyiz. Saptadığımız ilk aşama, yazma ve litografya yapıtlardan<br />
oluşuyordu. Bu aşamanın yapıtları, metin uzunluğu gibi birçok açıdan önemli farklar<br />
göstermelerine karşın, tümünün yazma kültürünün uzantıları sayılabilmesi konusunda<br />
birleşiyordu. Dilsel özelliklere döndüğümüzde de, bu yapıtlarda, hem farklı toplumsal<br />
sınıfların dilinin, hem de sözlü ve yazılı dilin birbirinden ayrı olduğunu, ancak buna<br />
karşın bazı sözlü kültür öğelerinin tüm yapıtlar tarafından paylaşıldığını görüyoruz.<br />
Yazma ve litografya yapıtların, bazı genel benzerlikler altında birçok varyasyon<br />
barındırmakta oldukları açıktır. Buna karşın, 19. yüzyıl hurufat yapıtları, her açıdan<br />
büyük bir standartlaşmaya sahne olmaktadır. Bu standartlaşma, sadece birçok dışsal<br />
özelliği değil, hikâyelerin dil olarak, hem sözlü ve yazılı dilin hem de farklı kesimlerin<br />
dilinin bir orta yolda buluşturulmaya çalışıldığı grafolektten yararlanmalarını ve sözlü<br />
kültür öğelerinin yerlerini kısmen de olsa yazılı kültür öğelerine bırakmasını da<br />
kapsamaktadır.<br />
88