0002823
0002823 0002823
asımevi ve fiyat gibi bilgiler konusunda büyük ölçüde sergiledikleri belirsizlik de, bu tarz kıstasların bir rol oynamadığı elyazmasına yakınlıklarını belgeler niteliktedir. Bu nedenle, elyazmalarını ve litografya yapıtları bir grupta toplamak yerinde olacaktır. Bu ise bizi yine üç tane, birbirinden kısmen kronolojiye, kısmen de teknolojiye göre ayrılan gruba getirmektedir. Birinci grup, yazma ve litografya yapıtları kapsar. İkincisi, 19. yüzyıl hurufat baskılarından oluşur. Üçüncü grup ise, 20. yüzyılda verilmiş tüm yapıtları içine alır. B. Dil, Üslûp ve Kurgu Tıflî hikâyelerinin sergilediği dilsel çeşitlilik, hem farklı toplumsal kesimlerin dillerini temsil eder, hem de sözlü ve yazılı dile—örneğin gelişen metin organizasyonu ve kurgulama teknikleri yoluyla—farklı mesafelerde durur. Yazma ve litografya Tıflî hikâyelerinin önemli bir kısmı, konuşma diline büyük yakınlık göstermektedir. Bu yapıtlardan biri, Şükrü Elçin tarafından saptandığını, ancak şu anda kayıp olduğunu bildiğimiz “Süleymanşah” adlı yazmadır (ilk bilinen okunuş tarihi 1756-7). Elçin, bu hikâyenin küçük bir kısmınının çevriyazısını “Kitâbî, Mensur, Realist İstanbul Halk Hikâyeleri” makalesine katmıştır. Bugün bu hikâyeden geri kalan belki de tek bölüm bu alıntı olduğu için burada alıntının tümünü vermekte fayda gördük. Tıflî fırsat buldu eğer Pâdişahım murad iderse bu asırda vâki olmuş bir tâze dâsitan beyan ideyim ki Pâdişahım da bilsün zamân-ı saâdetlerinde bu şehr-i dilküşâda neler olurmuş dedi. Sultan Murad buyurun imdi dinleyelim dedi. Tıflî ol arada bir gazel söyleyüp başladı Süleymanşah sergüzeştini minevvel ilââhırihi beyân ve iyân eyledi. Sultan Murad başın salup taaccüp eyledi, “bak-a Lala sen ne dersin, hiç benim zamân-ı 73
saâdetimde kimin ne zehresi ola bunun gibi iş işleye hususâ bir saçı biçik mekkâre avret ola” dedi. Deli Hüseyin Paşa evet Pâdişahım sözü gerçektir Tıflî bir kezzap veled-i zinâ heriftir yalan söyler ol avrat ile oğlan ve hanıma aman verirse ben bunu ispat edebilürüm, dedi. Padişah Deli Hüseyin Paşa’ya baktı, sen ne dersin dedi. Deli Hüseyin Paşa ne ola Pâdişahım elinden gelürse isbat eylesün dedi. Tıflî eyitti hâlâ Süleyman Mısır diyarında olur ol hanımın elinden tâ ki Kahire-i Mısır’a kaçtı dedi. Sultan Murad tez emredüp bir kapıcıbaşıyı gönderdi az zamanda Mısır’a varup Süleyman’ı getirdi. (Elçin 122) Yazmalarda noktalama işaretlerine rastlanmadığı gözönünde tutulursa buradaki tüm noktalama ve tırnak işaretlerinin Elçin tarafından eklenmiş olduğu varsayılabilir. Elçin’in belirttiği gibi, “Süleymanşah’la Hançerli Hikâye-i Garibesi’nin dil, üslûp ve adlar itibariyle gösterdiği ayrılık varyant olsalar bile dikkati çekmektedir” (131). Bu bölümde karşılaştığımız dil ve üslûp, gerçekten de Hançerli Hikâye-i Garîbesi’yle karşılaştırma kabul etmeyecek kadar sade ve basittir. Tam metnine sahip olduğumuz tek yazma Tıflî hikâyesi olan “Hikâyet” de, “Süleymanşah”da bulduğumuza benzer bir konuşma dilinden yararlanır. Son derece renkli birçok benzetme ve deyim, bu dilin parçasıdır. Örneğin, oğlu Ahmet kaçırıldıktan sonra berber dükkânı sahibi “arpacı kumrusı gibi düşünüb oturur” (22b); Ahmet, Rukiye ve cariyeleri Sansar’ın hazırlattığı içki meclisinin önüne “mıskal kamışı gibi” dizilir (28a); güvenlik güçleri Sansar’ı bastıklarında ise Ahmet ile Sansar “neheng [timsah] deryâya düşer gibi ‘askere” (34a) düşerler. Aynı basit dilden yararlanan diğer iki litografya hikâye, aynı yapıtta bulunan ve aynı kişi tarafından kaleme alındığını varsayabileceğimiz “Tayyârzâde Hikâyesi” ve 74
- Page 31 and 32: Hasan Kavruk, “Hikâyet”in Şü
- Page 33 and 34: Hikâyenin özeti şöyledir: Baba
- Page 35 and 36: hikâyenin Millî Kütüphane’de
- Page 37 and 38: hikâyenin bir versiyonuyla ilgili
- Page 39 and 40: yayımlanmış değildir. Kendi ça
- Page 41 and 42: şairken diğer yandan da “bâzı
- Page 43 and 44: Köprülü’ye göre “Osmanlı m
- Page 45 and 46: Tıflî Ahmet Çelebi’nin bir med
- Page 47 and 48: Bunun dışında, özellikle gerçe
- Page 49 and 50: kullanılmış olması, meddahlığ
- Page 51 and 52: Farklı araştırmacılar, Tıflî
- Page 53 and 54: gerekliliği, özellikle Hasan Kavr
- Page 55 and 56: ir geleneğin kötü kopyaları gib
- Page 57 and 58: Elbette ki Cenânî, Nergisî ve At
- Page 59 and 60: “Hikâyet”-i Sipâhî Şâdân
- Page 61 and 62: Tıflî hikâyeleri külliyatı, sa
- Page 63 and 64: yararlandığını öne sürmüşt
- Page 65 and 66: edilmektedir. Yeni harf sistemine g
- Page 67 and 68: yapıttan biri dışında hepsi ise
- Page 69 and 70: anda kesin olarak saptayabildiğimi
- Page 71 and 72: Hançerli Hanım ve Tayyârzâde ve
- Page 73 and 74: “Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanl
- Page 75 and 76: “Yeni Câmi‘i havlîsinde sergi
- Page 77 and 78: Litografya yapıtların kendi arala
- Page 79 and 80: akmalarıdır” (30) gibi alt baş
- Page 81: dönem, 20. yüzyıl yapıtlarını
- Page 85 and 86: (43). Hançerli Hikâye-i Garîbesi
- Page 87 and 88: yelpazesinden yararlanan Letâ’if
- Page 89 and 90: hikâyeler tarafından temsil edile
- Page 91 and 92: Hikâyesi ise, cümle arası boşlu
- Page 93 and 94: (1937) de, inşa dili “uygunsuz
- Page 95 and 96: 20. yüzyıl hikâyelerinde sözlü
- Page 97 and 98: eddedildiğini görürüz. Eski yaz
- Page 99 and 100: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DÜNYA GÖRÜŞ
- Page 101 and 102: Meslek çarşılarının sonu, eski
- Page 103 and 104: yalısından aşağı kalır bir ta
- Page 105 and 106: göre “varlıklı esnaf, para ve
- Page 107 and 108: iner ve kimi biner ve zenne tâ’i
- Page 109 and 110: eğlence yerleri Tanzimat’tan son
- Page 111 and 112: Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde
- Page 113 and 114: toplumunda son derece yaygın oldu
- Page 115 and 116: hikâyeden kaybolmuştur; Tıflî
- Page 117 and 118: tarafından oluşturulan ilişki ü
- Page 119 and 120: Tıflî hikâyelerinde kadınlara v
- Page 121 and 122: ve Cevrî’yi, kısacası hikâyed
- Page 123 and 124: eri ilk kez, Tayyârzâde’ye yard
- Page 125 and 126: pornografik biçimde betimlenmişti
- Page 127 and 128: Çavuşzâde’nin başından yaşm
- Page 129 and 130: hikâyelerinin tasdik ettiği gibi,
- Page 131 and 132: sürdük hâlimizce yiğitlik eyled
asımevi ve fiyat gibi bilgiler konusunda büyük ölçüde sergiledikleri belirsizlik de, bu<br />
tarz kıstasların bir rol oynamadığı elyazmasına yakınlıklarını belgeler niteliktedir. Bu<br />
nedenle, elyazmalarını ve litografya yapıtları bir grupta toplamak yerinde olacaktır. Bu<br />
ise bizi yine üç tane, birbirinden kısmen kronolojiye, kısmen de teknolojiye göre ayrılan<br />
gruba getirmektedir. Birinci grup, yazma ve litografya yapıtları kapsar. İkincisi, 19.<br />
yüzyıl hurufat baskılarından oluşur. Üçüncü grup ise, 20. yüzyılda verilmiş tüm yapıtları<br />
içine alır.<br />
B. Dil, Üslûp ve Kurgu<br />
Tıflî hikâyelerinin sergilediği dilsel çeşitlilik, hem farklı toplumsal kesimlerin<br />
dillerini temsil eder, hem de sözlü ve yazılı dile—örneğin gelişen metin organizasyonu<br />
ve kurgulama teknikleri yoluyla—farklı mesafelerde durur. Yazma ve litografya Tıflî<br />
hikâyelerinin önemli bir kısmı, konuşma diline büyük yakınlık göstermektedir. Bu<br />
yapıtlardan biri, Şükrü Elçin tarafından saptandığını, ancak şu anda kayıp olduğunu<br />
bildiğimiz “Süleymanşah” adlı yazmadır (ilk bilinen okunuş tarihi 1756-7). Elçin, bu<br />
hikâyenin küçük bir kısmınının çevriyazısını “Kitâbî, Mensur, Realist İstanbul Halk<br />
Hikâyeleri” makalesine katmıştır. Bugün bu hikâyeden geri kalan belki de tek bölüm bu<br />
alıntı olduğu için burada alıntının tümünü vermekte fayda gördük.<br />
Tıflî fırsat buldu eğer Pâdişahım murad iderse bu asırda vâki olmuş bir<br />
tâze dâsitan beyan ideyim ki Pâdişahım da bilsün zamân-ı saâdetlerinde<br />
bu şehr-i dilküşâda neler olurmuş dedi. Sultan Murad buyurun imdi<br />
dinleyelim dedi. Tıflî ol arada bir gazel söyleyüp başladı Süleymanşah<br />
sergüzeştini minevvel ilââhırihi beyân ve iyân eyledi. Sultan Murad başın<br />
salup taaccüp eyledi, “bak-a Lala sen ne dersin, hiç benim zamân-ı<br />
73