0002823

0002823 0002823

eskibirtakvim
from eskibirtakvim More from this publisher
21.02.2013 Views

“çapkınlık” ve “gulâmperestlik” gibi boyutlarda işler (Halk Hikâyeleri ve… 124). Hasan Kavruk, bu farklılıklar dışında birçok başka öğeyi daha sayar. Ona göre, halk hikâyelerindeki “idealizm”in yerine burada “realizm” geçmektedir (75). Ayrıca, “aşk” ve “kahramanlık” konuları yerine “günlük hayatta her zaman karşılaşılabilecek olaylar” ele alınmaktadır ve “insanüstü” kahramanların yerini “gerçek hayattan alınan tipler” almaktadır. Biçimsel farklılıklar da Kavruk’un dikkatini çekmiştir. Böylece, halk hikâyesindeki “türkü, koşma gibi halk edebiyatı nazım şekilleri” yerine Tıflî hikâyelerinin şiir kısımlarında “aruz vezni” kullanılır. Bunun dışında, halk hikâyelerinde bulunan “avamî” dilin tersine bu hikâyelerde “belli bir eğitimden geçmiş, klasik Türk edebiyatını tanıyan okur yazar kesimin dili”ne rastlarız (76). Hikâye incelememiz sırasında ayrıntılı biçimde ele alınacak olan tüm bu savlar, yer yer fazla iddialı olmakla birlikte genel itibarıyla Tıflî hikâyelerini halk hikâyelerinden ayırdeden önemli hususlara dikkat çekmektedir. Tıflî hikâyelerinin sözlü gelenekten yazıya aktarılmış yapıtlar olmadığına dair önemli bir diğer ipucu, bu biçimde aktarılmış yapıtların genellikle sönük ve çarpıcılıktan uzak olmasında yatımaktadır. Şükrü Elçin’in Boratav’dan alıntıladığı üzere, “Sözlü gelenekte yaşayan bir sanat kitaba geçince canlılığını ve hususiyetini kaybediyor”. “Anlatıcının tabii muhit ve havasından uzak” kalan hikâyede “kısalma” ve “ifade tarzlarının fakirleşmesi” gibi olumsuz gelişmeler görülmektedir (119). Gül Derman da, yazıya geçmiş versiyonlarda, sıklıkla sözlü anlatıya özgü “özelliklerin tamamen kaybolduğu ve yayımcının veya derlemecinin anlatımının ağır bastığı” üzerinde durmuştur (7). Sonuç itibarıyla, “Masal ve hikâyeler yazıya geçtiklerinde içeriklerinden çok şey kaybederler” (8). Çoğu Tıflî hikâyesinde bulduğumuz sürükleyici anlatım, renkli içerik ve ifade zenginliği, bu olumsuz tabloya hiç de uymamaktadır. Bu hikâyeler, başka 45

ir geleneğin kötü kopyaları gibi değil, yer yer büyük bir özgünlükle kaleme alınmış özerk yapıtlar gibi durmaktadırlar. Bu da, onları halk hikâyesi geleneğine “yazıya geçmiş” yapıtlar olarak eklemleme çabalarını zorlaştırmaktadır. Gördüğümüz gibi Tıflî hikâyeleri, hem meddah geleneğiyle, hem de sözlü halk edebiyatıyla etkileşim içine girmişse de doğrudan bu geleneklerden türetilemeyecek kadar kendine özgüdür. Bu hikâyeler, ne birebir meddahlar tarafından yaratılmış anlatılar olarak, ne de, Kavruk’un deyimiyle, “halk ağzında yaşayan sözlü, folklorik eserler” (75) olarak ortaya çıkmıştır. İki geleneğin de imkânlarından faydalanmış olan Tıflî hikâyeleri, buna karşın, Kavruk’un da vurguladığı gibi, “Ferdî, te’lif bir edebî eser özelliği gösterir” ve “her şeyden evvel kitâbîdir” (75). Bu ise bizi, hikâyelerin etkilendiği üçüncü bir önemli edebiyat alanına, yazma hikâye geleneğine getirmektedir. Yazma hikâyecilik geleneğinin burada Tıflî hikâyeleri üzerinde etki yaratmış ayrı bir edebiyat sınıfı olarak ele alınması, sözlü gelenekle yazma geleneğinin birbirinden tamamen ayrı olduğu izlenimini uyandırmamalıdır. Nitekim, Fuad Köprülü’nün de belirttiği gibi, Osmanlı edebiyatında “Hamza-Nâme sâhibi şâir Hamzavî” ve “XIV. asır şâirlerinden Yûsuf Meddah” gibi, “halk arasında okunmağa mahsus hikâyeler yazan şâir ve muharrirler çoktu” (“Meddahlar” 372). Belli bir yazarın kaleminden sözlü geleneğe geçen yapıtların yanı sıra, Şükrü Elçin’in değindiği gibi, “[a]slında bir çokları halk hikâyesi olduğu halde, bâzı Divan şâirleri tarafından yeniden kaleme alınmış bulunan eserlere” (126), yani sözlü gelenekten yazıya geçirilmiş yapıtlara da Osmanlı yazma geleneğinde rastlamaktayız. Bu etkileşim, sadece bütünlüklü hikâyeler boyutunda değil, “sözlü gelenekten kitaplara ve kitaplardan sözlü geleneğe geçmiş bir takım klişeler” (120) biçiminde de kendini göstermektedir. Dolayısıyla, Tıflî hikâyelerinin oluşumuna katkıda bulunmuş meddahlık, halk hikâyeciliği ve yazma hikâyecilik gibi geleneklerin 46

ir geleneğin kötü kopyaları gibi değil, yer yer büyük bir özgünlükle kaleme alınmış<br />

özerk yapıtlar gibi durmaktadırlar. Bu da, onları halk hikâyesi geleneğine “yazıya<br />

geçmiş” yapıtlar olarak eklemleme çabalarını zorlaştırmaktadır.<br />

Gördüğümüz gibi Tıflî hikâyeleri, hem meddah geleneğiyle, hem de sözlü halk<br />

edebiyatıyla etkileşim içine girmişse de doğrudan bu geleneklerden türetilemeyecek<br />

kadar kendine özgüdür. Bu hikâyeler, ne birebir meddahlar tarafından yaratılmış<br />

anlatılar olarak, ne de, Kavruk’un deyimiyle, “halk ağzında yaşayan sözlü, folklorik<br />

eserler” (75) olarak ortaya çıkmıştır. İki geleneğin de imkânlarından faydalanmış olan<br />

Tıflî hikâyeleri, buna karşın, Kavruk’un da vurguladığı gibi, “Ferdî, te’lif bir edebî eser<br />

özelliği gösterir” ve “her şeyden evvel kitâbîdir” (75). Bu ise bizi, hikâyelerin<br />

etkilendiği üçüncü bir önemli edebiyat alanına, yazma hikâye geleneğine getirmektedir.<br />

Yazma hikâyecilik geleneğinin burada Tıflî hikâyeleri üzerinde etki yaratmış ayrı<br />

bir edebiyat sınıfı olarak ele alınması, sözlü gelenekle yazma geleneğinin birbirinden<br />

tamamen ayrı olduğu izlenimini uyandırmamalıdır. Nitekim, Fuad Köprülü’nün de<br />

belirttiği gibi, Osmanlı edebiyatında “Hamza-Nâme sâhibi şâir Hamzavî” ve “XIV. asır<br />

şâirlerinden Yûsuf Meddah” gibi, “halk arasında okunmağa mahsus hikâyeler yazan şâir<br />

ve muharrirler çoktu” (“Meddahlar” 372). Belli bir yazarın kaleminden sözlü geleneğe<br />

geçen yapıtların yanı sıra, Şükrü Elçin’in değindiği gibi, “[a]slında bir çokları halk<br />

hikâyesi olduğu halde, bâzı Divan şâirleri tarafından yeniden kaleme alınmış bulunan<br />

eserlere” (126), yani sözlü gelenekten yazıya geçirilmiş yapıtlara da Osmanlı yazma<br />

geleneğinde rastlamaktayız. Bu etkileşim, sadece bütünlüklü hikâyeler boyutunda değil,<br />

“sözlü gelenekten kitaplara ve kitaplardan sözlü geleneğe geçmiş bir takım klişeler”<br />

(120) biçiminde de kendini göstermektedir. Dolayısıyla, Tıflî hikâyelerinin oluşumuna<br />

katkıda bulunmuş meddahlık, halk hikâyeciliği ve yazma hikâyecilik gibi geleneklerin<br />

46

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!