0002823
0002823
0002823
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Yapıtın ikinci sayfasında bulunan “meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın<br />
hikâyesidir” başlığı altında verilen bu hikâye, arka kapaktan edindiğimiz bilgiye göre h.<br />
1299 (1882-83) yılında basılmıştır. Hurufat tekniğiyle basılan hikâyenin yazarı belli<br />
değildir. Arka kapaktan, yapıtın “Sultân Bâyezîd’de Süleymân Efendi’nin matba‘asında”<br />
basılmış olduğunu öğreniriz. Ancak yapıtın ön kapağı—ve bu ön kapakta bulunabilecek<br />
tüm bilgiler—yapıtın saptayabildiğimiz tek nüshasında eksiktir. Ayrıca hikâye, yapıtın<br />
31. sayfasında, bir satırın sonundaki cümle ortasında kesilmektedir. Kesilen cümle<br />
şöyledir: “[H]âsıl-ı kelâm Tıflî Efendi’ye kahır yüzinden ‘inâyet-i Hakk olub Sultân<br />
Murâd hazretlerine musâhiblik hizmetiyle şeref-yâb olub pâdişâh-ı ‘âlem-penâh<br />
hazretleri” (31). Bu kesintiye karşın, hem “hâsıl-ı kelâm” sözlerinden, hem de Tıflî<br />
hikâyeleri için tipik bir mutlu son noktasına gelinmiş olmasından, hikâyenin birkaç<br />
sözcük sonra biteceğini çıkarsamak mümkündür.<br />
Türk edebiyatı araştırmacıları arasında, Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın<br />
Hikâyesi’ni gördüğünü öne süren sadece bir araştırmacıya rastlanır. Bu, Pertev Naili<br />
Boratav’dır. Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği adlı yapıtında, Mustafa Nihat<br />
Özön’ün Türkçede Roman yapıtında sıraladığı Tıflî hikâyelerini saydıktan sonra şu<br />
sözleri ekler: “Ben bu seriden Kanlı Bektaş adlı bir beşincisini daha gördüm” (122). Ne<br />
var ki Boratav, hikâyeyi daha derinlemesine incelememiştir. Şükrü Elçin ve Hasan<br />
Kavruk gibi diğer araştırmacılar, hikâyenin varlığından haberli olmakla birlikte herhangi<br />
bir nüshasını ele geçirememiş olduklarını belirtmektedirler. Tarafımızdan saptanan<br />
nüsha, Millî Kütüphane’de bulunmaktadır ve çevriyazımız da, bu nüsha esas alınarak<br />
hazırlanmıştır.<br />
Şükrü Elçin, “Kitâbî, Mensur, Realist İstanbul Halk Hikâyeleri” adlı makalesinin<br />
sonunda “Görülemeyen ve Mâhiyeti Tesbit Edilemeyen Malzeme” başlığı altında<br />
27