0002823

0002823 0002823

eskibirtakvim
from eskibirtakvim More from this publisher
21.02.2013 Views

Bazı Tıflî hikâyelerini gerçekçi bir yapıdan uzaklaştıran bir eğilim, farklı edebî geleneklerde klişeleşmiş roller oynayan ve bu edebî klişeleşme yüzünden gerçekdışılığı ortada olan bazı öğelerin kullanımıdır. Bu öğelerden ilki, Reşad Ekrem Koçu tarafından “ayyaşların piri” (Tarihimizde Garip Vakalar 61) olarak adlandırılan ve bilinen bir meddah ve karagöz tipi olan Bekrî Mustafa’nın Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde küçük bir rolde karşımıza çıkmasıdır. Anlatıcı, “râvînin rivâyetine göre Bekrî Mustafa didikleri şîr-i Rüstem-mu‘âdil”in, Süleyman’ın Tıflî tarafından denizden çıkarıldığı gecede Tıflî’nin kayıkçılığını yaptığını belirtir (90). Bekrî Mustafa’nın ancak “râvînin rivâyetine göre”, yani anlatıcı dışındaki bir kaynağa atfedilerek hikâyeye girmesi, inanması zor gelebilecek bu öğeyi geleneğe yaslanan bir kalıpla meşru kılmaya yönelik çarpıcı bir girişimdir. Bekrî Mustafa, Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nin 20. yüzyıl versiyonlarından hiçbirine girmeyi başaramamıştır. Hikâye-i Cevrî Çelebi, masallardan ve halk hikâyelerinden tanıdığımız birçok öğe barındırır. Abdi ve Rukiye, birçok halk hikâyesi kahramanı gibi birbirlerine resimden âşık olurlar (4, 12). Cevrî, Abdi’nin evini kırk gün boyunca gözetler (2) ve hem Cevrî hem de Abdi, aşk acısıyla kırk gün yataklara düşerler (6). Mahmut’un evinin önünde, “bir dudagı yerde ve bir dudagı gökde gözleri pencereden nişâne viriyor dişeri kazmaya benzer başı kazgan gibi parmakları odun gibi” olarak betimlenen iki “ ‘Arab” nöbet tutmaktadır (9). Masal ve halk hikâyesi öğelerine elbette başka Tıflî hikâyelerinde de rastlamaktayız. Ne var ki, diğer hikâyelerdeki öğeler, buradakiler kadar kalıpsal değildir; hikâyenin tümüyle daha organik bir biçimde bütünleşir ve buradakiler kadar göze batmaz. Dolayısıyla bu öğelerin, Hikâye-i Cevrî Çelebi’de bilinçli olarak ve belli edebî geleneklerin yarattığı atmosferden ve çağrışımlardan yararlanmak için özellikle hikâyeye sokulduğunu öne sürmek olanaklı görünmektedir. 161

Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi’nde ise meddahlık sanatının bilinen bir tipi olan Deli Mehmet’le karşılaşırız. Kaba köylü tipinin kibar şehirli tipiyle karşılaşması, meddah anlatılarının en sık başvurulan klişeleri arasındadır ve Deli Mehmet tipi, Nicholas N. Martinovitch tarafından “The Quest of the Bride; or the Faithful Servant” (93-96) adıyla verilen meddah anlatısında da, Tıflî’yle aynı hikâyede belirmektedir. Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi’ndeki Deli Mehmet de, hoyratlığıyla kibar Tıflî’yi çileden çıkarır: “Tıflî Efendi’nin elinden mercânlı çıbugını alub bir nefes çekeyim deyü fos fos çekdikce nev-res işi yaldızlı lüle çatır çatır ötmeğe başladı çün Tıflî derûnından hây eşek Türk dir idi Deli Mehmed agzından çıbugı çıkarub yine Tıflî’nin agzına virdi” (5-6). Mehmet, Tıflî dışındaki tüm karakterleri kahkahalara boğar (6). Deli Mehmet, Letâ’ifnâme’nin alt hikâyelerinden birinde ve “Tayyârzâde Hikâyesi”nde de karşımıza çıkar. Ancak bu karakter, Letâ’ifnâme’nin alt hikâyesinde baştan sona olayların merkezinde, “Tayyârzâde Hikâyesi”nde ise, Hikâye-i Tayyârzâde’de adı “Veli Mahmud”a değiştirilecek kadar önemsiz bir roldedir. Ne var ki Mehmet, iki hikâyede de organik bir rol oynar: İlk hikâyede baş karakter, ikinci hikâyede ise Hüseyin’le Tayyârzâde’nin arasını bozan öğedir. Buna karşın Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi’nde Mehmet, hikâyenin gerisinden oldukça bağımsız bir gülmece episodu için kullanılır. Rolü, karşımıza çıktığı diğer iki hikâyedeki gibi olay örgüsüne entegre edilmiş değildir. Bu ise yazarın, halk hikâyesi klişelerinden yararlanan Hikâye-i Cevrî Çelebi yazarı gibi, bu edebî geleneği bilinçli bir biçimde hikâyesine soktuğunu göstermektedir. Gördüğümüz gibi, belli bir edebî geleneğe ait olan ve dolayısıyla modern kurmaca türlerinin konvansiyonlarına göre gerçekdışı sayılan öğeler, bir litografya 162

Bazı Tıflî hikâyelerini gerçekçi bir yapıdan uzaklaştıran bir eğilim, farklı edebî<br />

geleneklerde klişeleşmiş roller oynayan ve bu edebî klişeleşme yüzünden gerçekdışılığı<br />

ortada olan bazı öğelerin kullanımıdır. Bu öğelerden ilki, Reşad Ekrem Koçu tarafından<br />

“ayyaşların piri” (Tarihimizde Garip Vakalar 61) olarak adlandırılan ve bilinen bir<br />

meddah ve karagöz tipi olan Bekrî Mustafa’nın Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde küçük<br />

bir rolde karşımıza çıkmasıdır. Anlatıcı, “râvînin rivâyetine göre Bekrî Mustafa didikleri<br />

şîr-i Rüstem-mu‘âdil”in, Süleyman’ın Tıflî tarafından denizden çıkarıldığı gecede<br />

Tıflî’nin kayıkçılığını yaptığını belirtir (90). Bekrî Mustafa’nın ancak “râvînin rivâyetine<br />

göre”, yani anlatıcı dışındaki bir kaynağa atfedilerek hikâyeye girmesi, inanması zor<br />

gelebilecek bu öğeyi geleneğe yaslanan bir kalıpla meşru kılmaya yönelik çarpıcı bir<br />

girişimdir. Bekrî Mustafa, Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nin 20. yüzyıl versiyonlarından<br />

hiçbirine girmeyi başaramamıştır.<br />

Hikâye-i Cevrî Çelebi, masallardan ve halk hikâyelerinden tanıdığımız birçok<br />

öğe barındırır. Abdi ve Rukiye, birçok halk hikâyesi kahramanı gibi birbirlerine<br />

resimden âşık olurlar (4, 12). Cevrî, Abdi’nin evini kırk gün boyunca gözetler (2) ve<br />

hem Cevrî hem de Abdi, aşk acısıyla kırk gün yataklara düşerler (6). Mahmut’un evinin<br />

önünde, “bir dudagı yerde ve bir dudagı gökde gözleri pencereden nişâne viriyor dişeri<br />

kazmaya benzer başı kazgan gibi parmakları odun gibi” olarak betimlenen iki “ ‘Arab”<br />

nöbet tutmaktadır (9). Masal ve halk hikâyesi öğelerine elbette başka Tıflî hikâyelerinde<br />

de rastlamaktayız. Ne var ki, diğer hikâyelerdeki öğeler, buradakiler kadar kalıpsal<br />

değildir; hikâyenin tümüyle daha organik bir biçimde bütünleşir ve buradakiler kadar<br />

göze batmaz. Dolayısıyla bu öğelerin, Hikâye-i Cevrî Çelebi’de bilinçli olarak ve belli<br />

edebî geleneklerin yarattığı atmosferden ve çağrışımlardan yararlanmak için özellikle<br />

hikâyeye sokulduğunu öne sürmek olanaklı görünmektedir.<br />

161

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!