0002823
0002823 0002823
elirgin bir standartlaşma yaşandığının bir göstergesidir. 20. yüzyıl yapıtları ise, buna ek olarak psikolojik motivasyonları ön plana çıkararak bu alanda bir yenilik getirmiş olur. Roland Barthes, “Gerçek etkisi” adlı makalesinde, bir yapıtta olay örgüsüyle herhangi bir işlevsel ilişki içinde olmaksızın verilen tüm ayrıntıların, yani “sıradan jestler, anlık tavırlar, önemsiz eşyalar, yinelenen sözler” (69) gibi öğelerin, yapıta bir “gerçek etkisi” (71) katmaya yaradığını öne sürer (bu çalışmada, Barthes’ın l’effet de réel ifadesi için “gerçek etkisi” yerine “gerçeklik etkisi” çevirisi tercih edilecektir). Ian Watt’a göre biçimsel gerçekçiliğin kıstasları arasında sayılabilecek birçok öğe, bu tarz bir gerçeklik etkisi yaratmaya hizmet eder. Bu öğelerin arasında, “bireylerin gündelik yaşamda adlandırıldıkları gibi” adlandırılmaları (26), “zamansal süreç üzerinde ısrar”, “gündelik yaşamla ilgili kaygıların ayrıntılı betimlenişi” (33), “fizik dünyadaki ‘kullanım eşyası’”nın betimlenişine verilen önem (40) ve hepsinden önemlisi, “konu edilen kişilerin bireysel özellikleri” (51-52) sayılabilir. Birçok araştırmacının Tıflî hikâyeleri hakkındaki iddiaları, bu gibi kıstaslarla örtüşmektedir. Şükrü Elçin’in saptamaları, bu bağlamda özetleyicidir: “Vakalar, İstanbul’da IV. Murad devrinde geçer. Kahramanların adları, İslâmlığı kabul etmiş Türklerin ötedenberi kullanageldiği adlardır”. Bunun dışında, “Yer isimleri ve mimarî eserler, İstanbul’un bildiğimiz isimleri ve eserleridir. Hikâyelerin kahramanları, çeşitli iş, sanat ve meslek edinmiş şehir-halk topluluğunun insanlarıdır” (111). Yine de, tüm Tıflî hikâyelerinin tüm bu öğeler açısından aynı özellikleri sergilediğini öne süremeyiz. İncelememizin dünya görüşüyle ilgili bölümünde da gördüğümüz gibi, Tıflî hikâyeleri, neredeyse istisnasız olarak İstanbul’un gerçek semt ve mekân adlarından yararlanmaya büyük özen gösterir. “Hikâyet”in kahramanlarından Ahmet, “Tobhâne’de İki Kapulı nâmında bir berber dükkânı”nda çalışmaktadır (20b). “Tayyârzâde 149
Hikâyesi”nde Gevherli’nin sarayına ulaşmak için “Sultan Mehmed” ve “Şehzâde Başı” semtlerinden geçip “Vezneciler Kapusı” yoluyla şehirden çıkmak, sonra da “Dîvân Yolı”nı izleyip “Irgat Pazarı”nı geçerek “Pedikhâne kûşesinden” sapmak gerekmektedir (25). Hurufat yoluyla basılmış yapıtlar da, genellikle semt ve mekân adları konusunda aynı titizliği gösterir. Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi’nde, Tıflî’nin bazı dostlarının “Beşiktaş’da Serendîb Yokuşı’nda” (22) yaşadığını öğreniriz. İki Birâderler Hikâyesi’nin Danişmend Baba’sı ise, “Tobhâne’de Sirkeci İskelesi’nde Tatar Ya‘kûb Odabaşı’nın kahvesinde” (3) vakit geçirir. Ne var ki, Tıflî hikâyelerinin en belirleyici özelliklerinden biri olan semt ve mekân adı verme alışkanlığının bir istisnası vardır. Bu, Hikâye-i Cevrî Çelebi’dir. Bu hikâyede adı verilen tek mekân, “berber Mehmed Çelebi’nin dükkânı”dır (2) ve bu ad, yukarıda karşılaştığımız “İki Kapulı” ya da “Gümüş Halkalı” gibi adların tersine gerçek tarihte yankı uyandırmayan bir addır. Semt adlarına ise Hikâye-i Cevrî Çelebi’de hiç yer verilmez. Sadece adlarla ve içlerinde geçen olaylarla doğrudan ilgili olan betimlemelerle verilmeyip, bu olaylardan bağımsız olarak da ayrıntılı biçimde betimlenen mekânlara ise Reşad Ekrem Koçu’nun hikâyelerinde rastlarız. Örneğin, “Bursalı’nın Kahvehanesi”ne adını veren mekânın, “[i]ki katlı ahşap bir yapı” olduğunu ve “[g]eniş saçaklı ve kiremit örtülü çatısıyla köşke” benzediğini öğreniriz (109). Binbirdirek Batakhanesi Cevahirli Hanımsultan’da ise, bir karakterin “Vefa’da Bozdoğan Sukemeri karşısında Horasancı Sokağı’nda bahçe içinde harem kısmı beş, selamlığı üç odalı ve iki katlı bir evde” (11) oturduğu gibi bilgiler alırız. Tıflî hikâyeleri, geçtikleri tarih ve olayların birbirine bağlanması esnasında geçen zaman konusunda oldukça titizdir. Tüm hikâyelerin 1623-40 yılları arasına düşen tarihlerde geçtiğini görmüştük. Olayları birbirine bağlayan zaman da, oldukça ayrıntılı 150
- Page 107 and 108: iner ve kimi biner ve zenne tâ’i
- Page 109 and 110: eğlence yerleri Tanzimat’tan son
- Page 111 and 112: Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde
- Page 113 and 114: toplumunda son derece yaygın oldu
- Page 115 and 116: hikâyeden kaybolmuştur; Tıflî
- Page 117 and 118: tarafından oluşturulan ilişki ü
- Page 119 and 120: Tıflî hikâyelerinde kadınlara v
- Page 121 and 122: ve Cevrî’yi, kısacası hikâyed
- Page 123 and 124: eri ilk kez, Tayyârzâde’ye yard
- Page 125 and 126: pornografik biçimde betimlenmişti
- Page 127 and 128: Çavuşzâde’nin başından yaşm
- Page 129 and 130: hikâyelerinin tasdik ettiği gibi,
- Page 131 and 132: sürdük hâlimizce yiğitlik eyled
- Page 133 and 134: kadar ciddiye alınmaması gerekti
- Page 135 and 136: kahramanları, genellikle “zengin
- Page 137 and 138: hic benden havf itmedin mi kızlar
- Page 139 and 140: Garîbesi tarafından gözler önü
- Page 141 and 142: ir zamanlar ikram etmiş olduğu
- Page 143 and 144: kahramanı Cevrî, şimdiye dek ras
- Page 145 and 146: kaygısında olmamasını ilk iki k
- Page 147 and 148: Bu genel dünya görüşü çerçev
- Page 149 and 150: DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GERÇEKÇİLİK
- Page 151 and 152: “Hikâyet”in iki yerinde, Tanr
- Page 153 and 154: Garîbesi’ndeki gibi rastlantı e
- Page 155 and 156: Mucize ve rastlantı açısından e
- Page 157: üyelerinden biri olan “Mahşer M
- Page 161 and 162: çan yolı [?] dâ’ireler” (18-
- Page 163 and 164: ebrişim peştemal üst baş gâyet
- Page 165 and 166: giysileri ve güzelliği arasında
- Page 167 and 168: yeni versiyonu olan Binbirdirek Bat
- Page 169 and 170: asmalarında kişisel ve rutin davr
- Page 171 and 172: Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı
- Page 173 and 174: iderek Süleyman Beğ’in [?] inş
- Page 175 and 176: almıştır. “Bursalı’nın Kah
- Page 177 and 178: hikâyeler, mucizevî neden-sonuç
- Page 179 and 180: herhangi bir nedenden dolayı şimd
- Page 181 and 182: zamanda çok mesafe kat’etmek eme
- Page 183 and 184: ulundukları sırada aralarından b
- Page 185 and 186: hükümdarların başından geçen
- Page 187 and 188: ir amaç olarak kullanmıştır. Bu
- Page 189 and 190: Tayyârzâde ve Bin Bir Direk Batak
- Page 191 and 192: ilincinde oldukları için yapıtla
- Page 193 and 194: SONUÇ En az 18. yüzyıl Osmanlı
- Page 195 and 196: gelişmesi, eğlence türlerinin bi
- Page 197 and 198: verilen iki özgün yapıtın, yani
- Page 199 and 200: hikâyelerle ilgili yapılabilecek
- Page 201 and 202: SEÇİLMİŞ BİBLİYOGRAFYA A. Tı
- Page 203 and 204: Belge, Murat, haz. Tanzimat’tan C
- Page 205 and 206: Köprülü, Fuad. “Meddahlar”.
- Page 207 and 208: EKLER Bu çalışma boyunca ele al
Hikâyesi”nde Gevherli’nin sarayına ulaşmak için “Sultan Mehmed” ve “Şehzâde Başı”<br />
semtlerinden geçip “Vezneciler Kapusı” yoluyla şehirden çıkmak, sonra da “Dîvân<br />
Yolı”nı izleyip “Irgat Pazarı”nı geçerek “Pedikhâne kûşesinden” sapmak gerekmektedir<br />
(25). Hurufat yoluyla basılmış yapıtlar da, genellikle semt ve mekân adları konusunda<br />
aynı titizliği gösterir. Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi’nde, Tıflî’nin bazı<br />
dostlarının “Beşiktaş’da Serendîb Yokuşı’nda” (22) yaşadığını öğreniriz. İki Birâderler<br />
Hikâyesi’nin Danişmend Baba’sı ise, “Tobhâne’de Sirkeci İskelesi’nde Tatar Ya‘kûb<br />
Odabaşı’nın kahvesinde” (3) vakit geçirir.<br />
Ne var ki, Tıflî hikâyelerinin en belirleyici özelliklerinden biri olan semt ve<br />
mekân adı verme alışkanlığının bir istisnası vardır. Bu, Hikâye-i Cevrî Çelebi’dir. Bu<br />
hikâyede adı verilen tek mekân, “berber Mehmed Çelebi’nin dükkânı”dır (2) ve bu ad,<br />
yukarıda karşılaştığımız “İki Kapulı” ya da “Gümüş Halkalı” gibi adların tersine gerçek<br />
tarihte yankı uyandırmayan bir addır. Semt adlarına ise Hikâye-i Cevrî Çelebi’de hiç yer<br />
verilmez. Sadece adlarla ve içlerinde geçen olaylarla doğrudan ilgili olan betimlemelerle<br />
verilmeyip, bu olaylardan bağımsız olarak da ayrıntılı biçimde betimlenen mekânlara ise<br />
Reşad Ekrem Koçu’nun hikâyelerinde rastlarız. Örneğin, “Bursalı’nın Kahvehanesi”ne<br />
adını veren mekânın, “[i]ki katlı ahşap bir yapı” olduğunu ve “[g]eniş saçaklı ve kiremit<br />
örtülü çatısıyla köşke” benzediğini öğreniriz (109). Binbirdirek Batakhanesi Cevahirli<br />
Hanımsultan’da ise, bir karakterin “Vefa’da Bozdoğan Sukemeri karşısında Horasancı<br />
Sokağı’nda bahçe içinde harem kısmı beş, selamlığı üç odalı ve iki katlı bir evde” (11)<br />
oturduğu gibi bilgiler alırız.<br />
Tıflî hikâyeleri, geçtikleri tarih ve olayların birbirine bağlanması esnasında geçen<br />
zaman konusunda oldukça titizdir. Tüm hikâyelerin 1623-40 yılları arasına düşen<br />
tarihlerde geçtiğini görmüştük. Olayları birbirine bağlayan zaman da, oldukça ayrıntılı<br />
150