0002823

0002823 0002823

eskibirtakvim
from eskibirtakvim More from this publisher
21.02.2013 Views

dışında, tüm hikâye boyunca ticaretle herhangi bir ilgisi olmaz. Baba mirası tükenmeden Bekir Odabaşı tarafından yola getirilmiş olan Yusuf’un hikâye boyunca parasal bir kaygısı da yoktur. Yusuf, zengin Rabia’yla maddî bir çıkardan ötürü ilişkiye başlamaz ve Rabia’nın kendisine bir konak hediye etmesi de, hikâyenin sonunda Rabia’nın bütün mal varlığının Yusuf’a verilmesi de, çocuğun hayatını maddî açıdan değiştiren gelişmeler değildir. Dolayısıyla, Tayyârzâde gibi, Yusuf’un da paraya çok önem vermeyen bir karakter olduğu söylenebilir. Bunun dışında, kendi çıkarları için kanunun ya da genel ahlâkî normların dışında hareket eden karakterlere Letâ’ifnâme’de hoşgörü yoktur. Rabia, hikâyenin sonunda cezasından kurtulamaz: “İstinye’de Selhûr kızı Râbi‘a Hanım Yalısı’nı basub kendüsini câriyelerini hâdimlerini ve kölelerini kayıkcılarını bütün âmân virmiyüb katl itdiler lâşelerini deryâya atdılar” (152). Bu da yetmezmiş gibi, “yalıyı yıkub harâb eylediler” (153). Hikâyenin başlangıcında Yusuf’u mirasyediliğe sevketmiş olan dalkavuklar da, hikâyenin sonunda unutulmaz: “[H]emân hatt-ı hümâyûn bostancıbaşı agaya fermân olub bu makûle âdemleri dest-rest idüb her birini bir cânibe nefy olına deyü destine fermân virildi bostancıbaşı Galata semtini güzâr idüb cümlesini bulub katle bedel her birini bir cânibe nefy eylediler” (153). Letâ’ifnâme’de kesinlikle hoşgörülmeyen bir diğer davranış tarzı, yalancılıktır. Böylece, Yusuf-Letâif ilişkisini öğrenmiş olan Rabia, Letâif’e “togrı söyle eğer senden böyle iş zuhûr itdi ise seni çirâg idüb beğe virürim eğer yalan söyler isen ben bilürim sana ideceğim işi” der ve ancak Letâif yalan söyledikten sonra onu cezalandırır: “[E]ğer togrı söylesen idi seni âzâd idüb Yûsuf Şâh’a virecek idim çünki yalan söyledin seni katl ideyim didi” (99). Rabia’ya karşı, Letâif’i ölümden kurtardığını inkâr eden Yusuf’un da yalanı ortaya çıkar: “[H]anım Yûsuf Şâh’a eyitdi kahpe puşt şimdi yalanın nasıl oldı sen 127

hic benden havf itmedin mi kızlar şol oglanı bogun kayıkcılara teslîm idin gîce denize bıraksunlar didi” (133). Hikâyenin “kötü” karakteri olan Rabia’nın bile yalanı bu biçimde cezalandırması ilginçtir. Yusuf, kendiliğinden Tayyârzâde kadar erdemli davranmasa bile, savurganlık ve yalancılık gibi konularda Bekir Odabaşı ve Rabia gibi toplumun diğer fertleri tarafından hizaya getirilir. Doğruluk ve dürüstlük üzerindeki bu vurgu ve paranın önemsizliği, bu hikâyeyi “Hikâyet” ve “Tayyârzâde Hikâyesi”nin mertlik ve vefa üzerine kurulu erdem anlayışına yakın kılmaktadır. Letâ’ifnâme ve Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nin, aynı konuları işlemekle birlikte bu konulara aslında çok farklı açılardan yaklaşan iki hikâye olduğu, günümüze dek araştırmacıların dikkatini çekmemiştir. İlk hikâyede erdem anlayışı bağlamında gözümüze çarpan tüm olgular, Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde derin değişimlere uğramıştır. Konuyla ilgilenen eleştirmenlerin mirasyedi prototipi olan Süleyman, Yusuf’un tersine, tüm baba mirasını dalkavuklarla tüketmiş, aile konağını bile satmış ve sonunda ayyaş bir dilenci olarak sokaklarda yaşamaya başlamıştır. Babasının Süleyman’ı emanet ettiği ve sonunda genci bu durumdan kurtaran kişi ise, bir asker değil, babanın tüccar bir dostudur. Bu dost, Süleyman’ı bedestende çırak olarak çalıştırmaya başlar ve Süleyman, güzelliğinin de yardımıyla ticarette başarılı olur. Baba dostu, bunun üzerine Süleyman’ın “az vakit içinde kendi tarafından sermâye i‘tâsiyle ticâretde istiklâl vireceğini ta‘ahhüd” (39) eder. Hikâyenin diğer yerlerinde de ticaret vurgusuyla karşılaşırız. Böylece Süleyman, hikâyenin sonlarında Tıflî tarafından gönderildiği ve Mısır’dan İran’a kadar uzanan ticaret yolculuklarında çok para kazanır. Yine bir çarşıda çalışan Seyf-i dil ise, Nâ-yab’a âşık olunca “üc kat bahâsına mâl alarak kendi mâllarını sermâyesinden aşagı” (79) satmak gibi deliliklerde bulunur. 128

hic benden havf itmedin mi kızlar şol oglanı bogun kayıkcılara teslîm idin gîce denize<br />

bıraksunlar didi” (133). Hikâyenin “kötü” karakteri olan Rabia’nın bile yalanı bu<br />

biçimde cezalandırması ilginçtir.<br />

Yusuf, kendiliğinden Tayyârzâde kadar erdemli davranmasa bile, savurganlık ve<br />

yalancılık gibi konularda Bekir Odabaşı ve Rabia gibi toplumun diğer fertleri tarafından<br />

hizaya getirilir. Doğruluk ve dürüstlük üzerindeki bu vurgu ve paranın önemsizliği, bu<br />

hikâyeyi “Hikâyet” ve “Tayyârzâde Hikâyesi”nin mertlik ve vefa üzerine kurulu erdem<br />

anlayışına yakın kılmaktadır.<br />

Letâ’ifnâme ve Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nin, aynı konuları işlemekle birlikte<br />

bu konulara aslında çok farklı açılardan yaklaşan iki hikâye olduğu, günümüze dek<br />

araştırmacıların dikkatini çekmemiştir. İlk hikâyede erdem anlayışı bağlamında<br />

gözümüze çarpan tüm olgular, Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde derin değişimlere<br />

uğramıştır. Konuyla ilgilenen eleştirmenlerin mirasyedi prototipi olan Süleyman,<br />

Yusuf’un tersine, tüm baba mirasını dalkavuklarla tüketmiş, aile konağını bile satmış ve<br />

sonunda ayyaş bir dilenci olarak sokaklarda yaşamaya başlamıştır. Babasının<br />

Süleyman’ı emanet ettiği ve sonunda genci bu durumdan kurtaran kişi ise, bir asker<br />

değil, babanın tüccar bir dostudur. Bu dost, Süleyman’ı bedestende çırak olarak<br />

çalıştırmaya başlar ve Süleyman, güzelliğinin de yardımıyla ticarette başarılı olur. Baba<br />

dostu, bunun üzerine Süleyman’ın “az vakit içinde kendi tarafından sermâye i‘tâsiyle<br />

ticâretde istiklâl vireceğini ta‘ahhüd” (39) eder. Hikâyenin diğer yerlerinde de ticaret<br />

vurgusuyla karşılaşırız. Böylece Süleyman, hikâyenin sonlarında Tıflî tarafından<br />

gönderildiği ve Mısır’dan İran’a kadar uzanan ticaret yolculuklarında çok para kazanır.<br />

Yine bir çarşıda çalışan Seyf-i dil ise, Nâ-yab’a âşık olunca “üc kat bahâsına mâl alarak<br />

kendi mâllarını sermâyesinden aşagı” (79) satmak gibi deliliklerde bulunur.<br />

128

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!