0002823
0002823 0002823
yakından bakıldığında, bu genellemelerin aslında sadece birkaç Tıflî hikâyesi için geçerli olduğu görülür. Bunlar, “Hikâyet”, “Tıflî Efendi Hikâyesi” ve “Tayyârzâde Hikâyesi” adlı litografya hikâyelerdir. Ahmet’le Sansar’ın cinsel ilişkisinin boyutlarını Ahmet’in şu sözlerinden anlarız: “[S]ekiz dokuz gündür sen benim ile zevk idüb safâ mı sürdün yâ nola şimdi bana bir ‘avret sayd etsen ben de bu gîce senin sâyende ‘avret ile bir zevk eylesem olmaz mı” (27a). Sansar ise, Ahmet’in isteğine yanıt olarak “bre oglan benim ‘ömrümde ‘avret ile musâhabet idüb zen-pârelik eylediğim yokdur zâhir şimdi ‘avrete bak ‘avret bizim oglan senden bir am ister gel bizim oglana bir ‘am vir disem ‘avret beni mashara eyler bizi kendi hâlimize ko” (27b) sözlerini söyler. Rukiye hikâyeye girdikten kısa bir süre sonra ise “Ahmed’in sabra mecâli kalmıyub hanımın uckuruna el idüb çözdi ve bacakların kaldırub tamâm işini gördi” (28b). Gördüğümüz gibi, “Hikâyet” tarafından temsil edilen dünya görüşünde cinselliğin duygusallıkla herhangi bir ilişkisi yoktur. “Tıflî Efendi Hikâyesi”nde de cinsellik, duygusallıktan çok uzak bir olgudur. Bunun en iyi örneğini Kara Mustafa ve beğendiği çelebi arasında yaşanan pazarlıkta görürüz. Ahmet’in Sansar’dan bir kadın istemesine benzer bir biçimde burada da çelebi, Kara Mustafa’yla birlikte olmanın karşılığında “meşhûr Kanlı Bektâş isterim bir gîce göndersünler” ricasında bulunur (76). İki hikâyede karşılaştığımız bu izlek, cinselliğin bu hikâyelerde büyük ölçüde bir alışveriş metaı olarak algılandığını göstermektedir. Bunun dışında, “Tıflî Efendi Hikâyesi”nde bir diğer cinsel ilişki anlatımına daha rastlarız. Kanlı Bektaş, zorla alıkoyduğu Tıflî’yi “kalk beni sik” (40) sözleriyle cinsel ilişkiye zorlar. Burada da cinselliğin gönüllü olarak ve duygusal bir bağın sonucunda gerçekleşmemesi önemlidir. “Tıflî Efendi Hikâyesi”nde bir yandan Tıflî ve Kanlı Bektaş, diğer yandan da çelebi ve Kara Mustafa arasında yaşanan sevişme sahneleri, 115
pornografik biçimde betimlenmiştir. Her iki sahnede de cinsel organlar ve birleşme biçimleri son derece açık saçık ve ayrıntılı olarak gözler önüne serilir. Cinsellik, “Tayyârzâde Hikâyesi”nin bir noktasında da açık saçık ifadelerle verilir. Bu nokta, Gevherli ve Tayyârzâde arasında yaşanan sevişmedir. Ne var ki bu hikâyede açık cinselliğin pornografik amaçla değil güldürmece amacıyla verildiğini Gevherli’nin çirkinliğinden ve Tayyârzâde’nin onunla sevişmekte çektiği zorluklardan anlarız. Soyunulup yatağa geçildikten sonra “Tayyârzâde bakdı ki gûyâ bacagı arasında bir murdâr işkembe komışlar ketân tarlası gibi kıl deryâsı” (43). Bu feci durum karşısında “bîçâre” Tayyârzâde’ye “gözlerin kapayub Subha’nın hayâli ile saldır”maktan başka seçenek kalmaz (44). Bu hikâyedeki cinselliğin de bir zorlama sonucu yaşanması ve duygusallıkla değil güldürmeceyle bağdaştırılması ilginçtir. Bu üç hikâyenin evliliğe karşı tutumu da duygusallıktan çok uzaktır. Erkekle kadın arasında herhangi bir duygusal yaklaşmanın yaşanmadığı “Tıflî Efendi Hikâyesi”nin sonunda, evliliğe de yer verilmez. Aralarında fiziksel bir çekimin ötesinde bir yakınlaşma belirtisine rastlamadığımız Tayyârzâde ve Subha, hikâyenin sonunda evlilikle değil, Subha’nın Tayyârzâde’ye cariye olarak verilmesiyle birleşir. “Hikâyet”in sonunda ise Ahmet, Sansar ve Ahmet’in yerine geçmiş olan karakollukçu, kendi istekleriyle ve sevgi yoluyla bağlanmış oldukları kişilerle değil, padişahın kendilerine uygun görmüş olduğu kişilerle evlendirilir. Evliliğin burada da duygusallıkla değil, toplumsal statüyle ilgili bir olgu olarak algılandığı açıktır. Suraiya Faroqhi, “Hikâyet”te rastladığımız tarzda evlilikler hakkında, “sadece gelin değil, damat da bunların oluşmasında rol oynama[maktadır]” ifadesine yer verir (120). Cinselliğe, duygusallığa ve evliliğe karşı biraz değişik bir tutumu, diğer iki litografya hikâyede, yani Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde ve Letâ’ifnâme’de buluruz. 116
- Page 73 and 74: “Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanl
- Page 75 and 76: “Yeni Câmi‘i havlîsinde sergi
- Page 77 and 78: Litografya yapıtların kendi arala
- Page 79 and 80: akmalarıdır” (30) gibi alt baş
- Page 81 and 82: dönem, 20. yüzyıl yapıtlarını
- Page 83 and 84: saâdetimde kimin ne zehresi ola bu
- Page 85 and 86: (43). Hançerli Hikâye-i Garîbesi
- Page 87 and 88: yelpazesinden yararlanan Letâ’if
- Page 89 and 90: hikâyeler tarafından temsil edile
- Page 91 and 92: Hikâyesi ise, cümle arası boşlu
- Page 93 and 94: (1937) de, inşa dili “uygunsuz
- Page 95 and 96: 20. yüzyıl hikâyelerinde sözlü
- Page 97 and 98: eddedildiğini görürüz. Eski yaz
- Page 99 and 100: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DÜNYA GÖRÜŞ
- Page 101 and 102: Meslek çarşılarının sonu, eski
- Page 103 and 104: yalısından aşağı kalır bir ta
- Page 105 and 106: göre “varlıklı esnaf, para ve
- Page 107 and 108: iner ve kimi biner ve zenne tâ’i
- Page 109 and 110: eğlence yerleri Tanzimat’tan son
- Page 111 and 112: Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde
- Page 113 and 114: toplumunda son derece yaygın oldu
- Page 115 and 116: hikâyeden kaybolmuştur; Tıflî
- Page 117 and 118: tarafından oluşturulan ilişki ü
- Page 119 and 120: Tıflî hikâyelerinde kadınlara v
- Page 121 and 122: ve Cevrî’yi, kısacası hikâyed
- Page 123: eri ilk kez, Tayyârzâde’ye yard
- Page 127 and 128: Çavuşzâde’nin başından yaşm
- Page 129 and 130: hikâyelerinin tasdik ettiği gibi,
- Page 131 and 132: sürdük hâlimizce yiğitlik eyled
- Page 133 and 134: kadar ciddiye alınmaması gerekti
- Page 135 and 136: kahramanları, genellikle “zengin
- Page 137 and 138: hic benden havf itmedin mi kızlar
- Page 139 and 140: Garîbesi tarafından gözler önü
- Page 141 and 142: ir zamanlar ikram etmiş olduğu
- Page 143 and 144: kahramanı Cevrî, şimdiye dek ras
- Page 145 and 146: kaygısında olmamasını ilk iki k
- Page 147 and 148: Bu genel dünya görüşü çerçev
- Page 149 and 150: DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GERÇEKÇİLİK
- Page 151 and 152: “Hikâyet”in iki yerinde, Tanr
- Page 153 and 154: Garîbesi’ndeki gibi rastlantı e
- Page 155 and 156: Mucize ve rastlantı açısından e
- Page 157 and 158: üyelerinden biri olan “Mahşer M
- Page 159 and 160: Hikâyesi”nde Gevherli’nin sara
- Page 161 and 162: çan yolı [?] dâ’ireler” (18-
- Page 163 and 164: ebrişim peştemal üst baş gâyet
- Page 165 and 166: giysileri ve güzelliği arasında
- Page 167 and 168: yeni versiyonu olan Binbirdirek Bat
- Page 169 and 170: asmalarında kişisel ve rutin davr
- Page 171 and 172: Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı
- Page 173 and 174: iderek Süleyman Beğ’in [?] inş
pornografik biçimde betimlenmiştir. Her iki sahnede de cinsel organlar ve birleşme<br />
biçimleri son derece açık saçık ve ayrıntılı olarak gözler önüne serilir.<br />
Cinsellik, “Tayyârzâde Hikâyesi”nin bir noktasında da açık saçık ifadelerle<br />
verilir. Bu nokta, Gevherli ve Tayyârzâde arasında yaşanan sevişmedir. Ne var ki bu<br />
hikâyede açık cinselliğin pornografik amaçla değil güldürmece amacıyla verildiğini<br />
Gevherli’nin çirkinliğinden ve Tayyârzâde’nin onunla sevişmekte çektiği zorluklardan<br />
anlarız. Soyunulup yatağa geçildikten sonra “Tayyârzâde bakdı ki gûyâ bacagı arasında<br />
bir murdâr işkembe komışlar ketân tarlası gibi kıl deryâsı” (43). Bu feci durum<br />
karşısında “bîçâre” Tayyârzâde’ye “gözlerin kapayub Subha’nın hayâli ile saldır”maktan<br />
başka seçenek kalmaz (44). Bu hikâyedeki cinselliğin de bir zorlama sonucu yaşanması<br />
ve duygusallıkla değil güldürmeceyle bağdaştırılması ilginçtir.<br />
Bu üç hikâyenin evliliğe karşı tutumu da duygusallıktan çok uzaktır. Erkekle<br />
kadın arasında herhangi bir duygusal yaklaşmanın yaşanmadığı “Tıflî Efendi<br />
Hikâyesi”nin sonunda, evliliğe de yer verilmez. Aralarında fiziksel bir çekimin ötesinde<br />
bir yakınlaşma belirtisine rastlamadığımız Tayyârzâde ve Subha, hikâyenin sonunda<br />
evlilikle değil, Subha’nın Tayyârzâde’ye cariye olarak verilmesiyle birleşir. “Hikâyet”in<br />
sonunda ise Ahmet, Sansar ve Ahmet’in yerine geçmiş olan karakollukçu, kendi<br />
istekleriyle ve sevgi yoluyla bağlanmış oldukları kişilerle değil, padişahın kendilerine<br />
uygun görmüş olduğu kişilerle evlendirilir. Evliliğin burada da duygusallıkla değil,<br />
toplumsal statüyle ilgili bir olgu olarak algılandığı açıktır. Suraiya Faroqhi, “Hikâyet”te<br />
rastladığımız tarzda evlilikler hakkında, “sadece gelin değil, damat da bunların<br />
oluşmasında rol oynama[maktadır]” ifadesine yer verir (120).<br />
Cinselliğe, duygusallığa ve evliliğe karşı biraz değişik bir tutumu, diğer iki<br />
litografya hikâyede, yani Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde ve Letâ’ifnâme’de buluruz.<br />
116