0002823

0002823 0002823

eskibirtakvim
from eskibirtakvim More from this publisher
21.02.2013 Views

hikâyelerinde hurufat teknolojisinin kullanımıyla 19. yüzyılın son çeyreğinde geçmişe karıştığını gördüğümüz tezhip sanatının bir ustası olması, son derece ironiktir. Yeni zenginlere ise bu hikâyede sıcak bakılmamaktadır. Musa’nın kızına talip olan “süfehâdan zengîn Kazâzzâde nâmıyla bir delikanlı” (6), mahalle sakinleri tarafından “mahalleden ihrâc ile Bebek’de bulınan yalısına” sürülecek kadar “rezîlâne” bir hayat yaşamaktadır (7). Paraya dayalı yeni toplumsal düzenin herkesi Hace Mahmut kadar mutlu etmemiş olduğu ortadadır. Toplumsal sınıfların zenginlik kıstasına göre yeniden örgütlenmesini, bir diğer Osmanlı statü sembolünün Tıflî hikâyeleri boyunca geçirdiği değişimler üzerinden de net bir biçimde takip edebilmekteyiz. Bu statü sembolü, faytondur. Ekrem Işın’ın değindiği gibi, “[f]aytona binmek önce padişaha ait bir hak” idi. Bunun ardından, bu hak, “devletin üst kademesindeki nüfuzlu kişiler”e de tanınmaya başlandı (557). Yönetici sınıflara mensup olduklarını gördüğümüz Hürmüz ve Rabia, bu haktan yararlanırlar. Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde Süleyman, Hürmüz’ü ilk kez “bir müzeyyen koçı”da (32), Letâ’ifnâme’de ise Yusuf, Rabia’yı “ardında on kadar câriyeler” olan “bir al koçı”da (75) görür. Işın, “en sonra da zengin kimseler”in fayton kullanma hakkını elde ettiklerine değinir (557). Bunların arasında, Hikâye-i Cevrî Çelebi’nin zengin tüccarı Tursun da vardır. Tursun’un kızı Rukiye, konağından kayığa ve hikâye sonunda Abdi’nin evinden padişah huzuruna koçuyla gider (16, 31). “Tıflî Efendi Hikâyesi”nde sokakları yürüyerek dolaşan azılı fahişe Kanlı Bektaş bile, hikâyenin 1882-83 yılında basılmış Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi adlı versiyonunda “on kadar câriye” eşliğinde gezen “bir koçu”ya bindirilmiştir (14). Yeni toplumsal sınıfların hikâyelere girebilmesi, bu sınıflar sayesinde yeni yazarların ve okuyucu kitlelerinin ortaya çıkmasıyla yakından ilişkilidir. Tülay Artan’a 95

göre “varlıklı esnaf, para ve akar sahibi kişiler” (102) ve benzeri yeni toplumsal kesimler, hem kendi sanatçılarını hem de kendi okur kitlelerini oluşturarak yeni edebiyat tarzlarının kabul görmesini mümkün kıldılar. Bu kesimler, artık sadece “resmi” dil ile, yani “savaşların, zaferlerin, saray etiketinin dili” ile yazılmış bir edebiyatı değil, “dostluğun, aşkın, cinselliğin, sahtekarlığın dilini” kullanan ve kendi, “mahrem” hayatlarını yansıtan bir edebiyatın arayışı içindeydiler (110). Geçirdikleri statü değişimleri sayesinde yeni hayatlar yaşamaya başlayan bu toplumsal gruplar, yeni hayatlarının olanaklarını araştıran bir edebiyat istiyorlardı ve bu edebiyatın hem yazarlarını, hem de “baş müşterileri”ni (114) kendi içlerinden ürettiler. Bu yeni edebiyatın tipleri de, elbette kendi gündelik hayatlarını yansıtan varlıklardı: “Yalnız Ferhat (Hüsrev) ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha değil, sıradan insanların hayat biçimleri ilk kez sınırlandırıldı, adlandırıldı, ‘tüccar’, ‘mirasyedi’, ‘eşcinsel’ gibi kuşatıcı tiplemeler oluşturuldu” (115). Özetleyecek olursak, Tıflî hikâyelerini, temsil edilen toplumsal sınıf sistemlerine göre farklı aşamalara ayırmanın mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Tek yazma hikâyede geleneksel toplum tabakalarının sürdüğünü belgeleyen meslek çarşıları gibi göstergelere rastlarız. Litografya yapıtların tümünde, yönetici sınıftan bahsedilmeye başlanmış, bunun karşısına ise, iki hikâyede, sağlamlık ve kalıcılık açısından çok daha düşük bir değer verilen tüccar sınıfı yerleştirilmiştir. Bu iki hikâye, Hançerli Hikâye-i Garîbesi ve Letâ’ifnâme’dir ve ikisi de, tüccar sınıfı çocuklarının ticaretten vazgeçip yönetici sınıfa asimile olmasıyla sonuçlanır. 19. yüzyıl hurufat hikâyelerinde ise durum çok değişiktir. Tüccar sınıfı burada artık, litografya hikâyelerde yönetici sınıfın tekelinde olan tüm statü sembollerini ele geçirmiş ve yönetim tarafından da meşrulaştırılmıştır. Buna karşın, eski yapıda saygın bir yere sahip olan zanaatkârlar ve ayrıca kısa sürede zengin olma 96

hikâyelerinde hurufat teknolojisinin kullanımıyla 19. yüzyılın son çeyreğinde geçmişe<br />

karıştığını gördüğümüz tezhip sanatının bir ustası olması, son derece ironiktir. Yeni<br />

zenginlere ise bu hikâyede sıcak bakılmamaktadır. Musa’nın kızına talip olan<br />

“süfehâdan zengîn Kazâzzâde nâmıyla bir delikanlı” (6), mahalle sakinleri tarafından<br />

“mahalleden ihrâc ile Bebek’de bulınan yalısına” sürülecek kadar “rezîlâne” bir hayat<br />

yaşamaktadır (7). Paraya dayalı yeni toplumsal düzenin herkesi Hace Mahmut kadar<br />

mutlu etmemiş olduğu ortadadır.<br />

Toplumsal sınıfların zenginlik kıstasına göre yeniden örgütlenmesini, bir diğer<br />

Osmanlı statü sembolünün Tıflî hikâyeleri boyunca geçirdiği değişimler üzerinden de<br />

net bir biçimde takip edebilmekteyiz. Bu statü sembolü, faytondur. Ekrem Işın’ın<br />

değindiği gibi, “[f]aytona binmek önce padişaha ait bir hak” idi. Bunun ardından, bu<br />

hak, “devletin üst kademesindeki nüfuzlu kişiler”e de tanınmaya başlandı (557).<br />

Yönetici sınıflara mensup olduklarını gördüğümüz Hürmüz ve Rabia, bu haktan<br />

yararlanırlar. Hançerli Hikâye-i Garîbesi’nde Süleyman, Hürmüz’ü ilk kez “bir<br />

müzeyyen koçı”da (32), Letâ’ifnâme’de ise Yusuf, Rabia’yı “ardında on kadar câriyeler”<br />

olan “bir al koçı”da (75) görür. Işın, “en sonra da zengin kimseler”in fayton kullanma<br />

hakkını elde ettiklerine değinir (557). Bunların arasında, Hikâye-i Cevrî Çelebi’nin<br />

zengin tüccarı Tursun da vardır. Tursun’un kızı Rukiye, konağından kayığa ve hikâye<br />

sonunda Abdi’nin evinden padişah huzuruna koçuyla gider (16, 31). “Tıflî Efendi<br />

Hikâyesi”nde sokakları yürüyerek dolaşan azılı fahişe Kanlı Bektaş bile, hikâyenin<br />

1882-83 yılında basılmış Meşhûr Tıflî Efendi ile Kanlı Bektâş’ın Hikâyesi adlı<br />

versiyonunda “on kadar câriye” eşliğinde gezen “bir koçu”ya bindirilmiştir (14).<br />

Yeni toplumsal sınıfların hikâyelere girebilmesi, bu sınıflar sayesinde yeni<br />

yazarların ve okuyucu kitlelerinin ortaya çıkmasıyla yakından ilişkilidir. Tülay Artan’a<br />

95

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!